Sistem Tartışmaları Gölgesinde İran

Sistem Tartışmaları Gölgesinde İran
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İran, son protestolarla birlikte çoklu kriz durumu ile karşı karşıyadır. Yıllardır birikmiş sorunlar iç içe geçerek oldukça girift bir durum ortaya çıkarmıştır. Sistem, çözümü sürekli ötelenmiş sorunlar yumağını çözmede yetersiz kalmıştır. Ülkedeki bütün sosyopolitik dinamikler, söz konusu krizlerin sistemin işleyişinden kaynaklandığı hususunda hemfikir olsa da bu doğrultuda yapılması gereken reformların mahiyeti ve boyutları konusunda hemfikir oldukları söylenemez. Reformcu dinamikler, İslam Cumhuriyeti’nin “cumhuriyet” boyutunun güçlendirilmesini ön plana çıkaran tezler ortaya atarken Devrim Rehberi başta olmak üzere müesses nizama yakın dinamikler, sistemin İslam boyutunun daha güçlü bir şekilde hayata geçirilmesinden yana tezler ortaya koymaktadır. Dolayısıyla 43 yıllık İslam Cumhuriyeti deneyiminin ardından ikinci kez bir anayasal reform tartışması giderek güçlenmektedir. 

Reformcuların Talep Ettikleri Sistem Değişiklikleri 

İslam Devrimi’nin başarıya ulaşmasının ardından geleneksel (İslam) ve modern (cumhuriyet) siyasi anlayışın sentezlenmesiyle tesis edilen İslam Cumhuriyeti’nde, İslam’ın “esas”ı ve cumhuriyetin “usul”ü teşkil etmesi amaçlanmıştır. Tarihsel olarak İran, geleneksel yaşamdan modern yaşama geçiş sürecinde bir ülke olduğundan siyasal sistemin bu şekilde terkibi, makul bir sentezleme olarak gözükmektedir. Ancak aradan geçen neredeyse yarım asırlık zaman, İran’ın sosyolojisini ve demografisini 1979 Şubat’ına göre ters yüz etmiş olmakla beraber küreselleşmenin dayattığı kültür ve bilinç, iletişim imkânlarının olağanüstü artışı ve dijital devrim; İran toplumunu ve kültürünü büyük oranda etkilemiş bulunmaktadır. Tüm bu etkenler dikkate alındığında sosyopolitik dinamikleri, salt dinî ve ideolojik argümanlarla ikna etmek mümkün gözükmemektedir. Bu yüzden reformcu ve ılımlı dinamikler, dönemin ruhuna ve ülkenin geleceğine ışık tutacak açılımların zaman kaybetmeden yerine getirilmesine inanmaktadır. Bu bağlamda söz konusu dinamikler, sistemin cumhuriyet boyutunun ön plana çıkarılması ve gerekli demokratikleşme adımlarının atılmasını savunmaktadır. 

Reformcu cenahtan bu yönde gelen talepler değişkenlik göstermekle beraber en önemli talepleri şu şekilde sıralamak mümkündür:

  • Devrim Rehberliği: Anayasa gereğince ülkenin genel politikalarını belirlemek, başkomutanlık, erkler üstü ve mutlak bir otorite olması, savaş ve barışa karar verme gibi ülkenin kaderini belirleyen yetkilerle donatılan “Devrim Rehberliği” makamı, tek kişi yerine (üç, beş veya yedi kişiden oluşan) bir konsey tarafından temsil edilmeli. Reformcu elitlerden Mustafa Taczade ise Devrim Rehberliği ve Cumhurbaşkanlığı makamlarının birleştirilmesini ve seçimle işbaşına gelerek sadece iki dönem görev yapmasını savunmaktadır. Hâlihazırda devrim rehberi kaydıhayat şartıyla göreve gelmektedir.
  • Anayasayı Koruyucular Konseyi (AKK): AKK seçim mühendisliği yapmaktan vazgeçmeli ve Cumhurbaşkanlığı, İslami Şûra Meclisi seçimleri ve yerel seçimlerde farklı parti, grup ve cenahlardan aday adayı olan kimseleri reddetmemelidir. Her üç seçimde de seçimlerin özgür bir şekilde yapılmasının önünü açmalıdır. Bu bağlamda yetkilerini kötüye kullanmamalıdır (AKK, Türkiye’deki Anayasa Mahkemesi ve Yüksek Seçim Kurulunun yetkilerinin genişletilmiş hâline bir arada sahiptir.).
  • Hükûmete Paralel Kurumların Sınırlandırılması: Cumhurbaşkanının liderliğinde yürütme görevini yerine getirmekte olan hükûmet, çoğu zaman müesses nizama müntesip kurum ve yapılar ile karşı karşıya gelmekte ve bu yapılar, Anayasa’nın cumhurbaşkanı ve hükûmete tanıdığı yetkileri hayata geçirmelerine kolaylıkla engeller çıkarabilmektedir. Bu bağlamda en çok öne çıkan kurum ise Devrim Muhafızları Ordusudur (DMO). DMO, ülkenin sadece güvenlik ve istihbarat alanında değil, ekonomi başta olmak üzere toplum, kültür, sanat, spor ve siyaseti de konsolide etme çabasındadır. DMO bu çabalarını devrim rehberinin yönlendirmesi ve Anayasa’nın vermiş olduğu bir hak olarak tanımlamaktadır. Zira DMO, kendisini Devrim’i her alanda muhafaza etme misyonuna sahip olarak görmektedir. Bu durum, hemen hemen bütün hükûmetleri DMO ile karşı karşıya getirmiştir. 
  • Dış Politika: Müesses nizamın kontrolündeki dış politika anlayışı, ülkenin ekonomisi başta olmak üzere hemen her alanda hayatı olumsuz etkilemektedir. Mevcut dış politika anlayışının temelden gözden geçirilmesi ve ülkenin geleceğini rehin almış olan ABD’ye karşı çatışmacı yaklaşımların bir kenara bırakılması önceliklerdendir. ABD ile doğrudan görüşmeleri başlatmak suretiyle önce bu ülke ile ardından uluslararası toplum ile normalleşme süreçleri başlatılmalıdır. Bu vesile ile ekonomik sorunların öncelikli bir şekilde çözümü ve ardından diğer reformların birer birer hayata geçirilmesi esastır. 
  • Diğer: Basın özgürlüğü, düşünce ve ifade hürriyeti, miting düzenleme hakkı, İran Radyo ve Televizyon Kurumunun (IRIB) tarafsızlığı, eğitim ve kültür politikalarının günümüz koşullarına uygun biçimde yeniden yapılandırılması gibi neredeyse hayatın her alanına dair açılımlar talep edilmektedir. 


Ali Hamenei ve onun çizgisindeki siyasi dinamikler, bu taleplerin tam aksine ülkenin içerisinde bulunduğu olumsuz durumu; bugüne kadar iktidara gelmiş olan hükûmetlerin, Devrim Rehberi’nin belirlemiş olduğu politikaları hayat geçirmek yerine farklı politikalar geliştirme çabası içerisine girmelerine bağlamaktadır. Bu yüzden geçmiş hükûmetlerin meydana getirdikleri tahribatı bertaraf etmek için yeniden Devrim’in fabrika ayarlarına dönülmesini savunmaktadır. 

Hamenei ve Çizgisindeki Dinamiklerin Öngördüğü Sistem Değişiklikleri

Devrim Rehberi Hamenei, Devrim’in 40. yıl dönümünde yayımladığı “Devrimin İkinci Aşaması” başlıklı bildiride, Devrim sonrası elde edilmiş olan kazanımları sıraladıktan sonra ülkenin iç ve dış politikası, ekonomi, kültür, toplum ve eğitim gibi birçok alana dair görüş ve düşüncelerini kamuoyu ile paylaşmıştır. Reformcuların mezkûr argümanlarının aksine ülkenin kendi ayakları üzerinde durabilecek maddi ve beşerî kaynaklara sahip olduğunu, bu kaynakların verimli bir şekilde değerlendirilmesi durumunda mevcut sorunların büyük oranda çözülebileceğinin altını çizmektedir. 

Hamenei’nin siyasi düşüncesi ve kararlarının temelini, ülkenin bağımsızlığı ilkesi şekillendirmektedir. Hamenei’nin bağımsızlığa atfettiği anlam ve önem gereğince ABD ile ilişkileri normalleştirmek, bu ülkenin İran üzerinde yeniden tahakküm sağlayacak yollara kapı aralayacağından Devrim Rehberi bu duruma sıcak bakmamaktadır. Hamenei’nin altını çizdiği bağımsızlık sadece siyasi anlamda bir bağımsızlığı kapsamamaktadır. Bu bağımsızlık; ekonomi, kültür, toplum, eğitim, sanat ve spor gibi bütün alanları ihtiva etmektedir. Bu yüzden İslam Devrimi, topyekûn bir meydan okumadır. Bu bağlamda Hamenei, İslami İran sentezini ortaya koymuştur. 

İslami İran sentezi, İslami (mezhepsel olarak Şii) öğretileri ve İran medeniyetinin birikimlerinden yararlanarak devlet, toplum ve medeniyeti yeniden inşa etmeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla İslam Devrimi, bu sürecin aşamalarından biri olarak ortaya çıkmıştır. İslam devleti ve toplumunun inşası tamamlandıktan sonra da medeniyet inşası süreci başlamış olacaktır. Hamenei’nin ortaya atmış olduğu bu sentez, şu aşamalardan oluşmaktadır:

Buna göre Hamenei’nin “Devrim’in İkinci Aşaması” olarak nitelendirdiği yeni aşama, İslam devletine geçiş sürecine tekabül etmektedir. Hamenei, çeşitli platformlarda Batılı devlet ve siyaset modellerine ve bu doğrultudaki gelişme ve kalkınma tezlerine karşı olduğunu dile getirmiş olduğundan reformcu dinamiklerin demokratikleşme kapsamındaki sistemsel değişiklik taleplerini reddedeceği ortadadır. Hamenei, son protestolarla ortaya çıkan manzara karşısında toplumsal talepleri dikkate alması yönündeki çağrılara yanıt olarak sokaktaki protestocuları toplumdan saymadığının ve sesi duyulacak bir toplum varsa onun da sisteme arka çıkan kesimler olduğunun altını çizmiştir. 

Hamenei’ye göre toplumun karşı karşıya olduğu ekonomik, kültürel ve toplumsal sorunların kaynağı sistemin kendisi değil, hükûmetlerin üzerlerine düşen sorumlulukları layıkıyla yerine getirmemiş olmalarıdır. Hamenei, yeni aşamaya geçiş için son beş yılda devletin zirvesini tek tipleştirmiş ve yeni dönemde herhangi bir taviz vermemekte kararlılık sergilemiştir. 

Müesses nizamın önde gelen figürlerinden Meclis Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf da protestoların tamamen durulmasından sonra ülkenin sevk ve idaresinde esaslı değişikliklerin gerekliliğini vurgulamış ancak bu değişikliklere ilişkin herhangi bir ipucu paylaşmamıştır. Daha önce de yarı başkanlık benzeri olan İran yönetim modelinde, Cumhurbaşkanlığı makamının kaldırılarak parlamenter sisteme geçiş önerisi gündeme gelmiş ve Hamenei, uzak bir gelecekte bunun olabileceğinin sinyallerini vermiştir. 

Parlamenter sisteme geçişin de İran’ın mevcut sorunlarına çare olacağı kuşkuludur. Zira İran toplumu, tarihsel süreci deneyimlemektedir. Toplum, modernleşmeye doğru hızlı bir şekilde evriliyorken bu süreçte oluşan ihtiyaç ve talepleri dikkate almayarak mevcut politikaları farklı bir yönetim modeli adı altında sürdürmek, ülkenin sorunlarını çözmek yerine eskiden olduğu gibi yine ötelemekten başka bir anlam taşımayacaktır. Bu yaklaşım ister istemez devlet ve millet arasındaki makasın daha da açılmasına, bundan sonra oluşacak yeni dalga protestoların daha riskli sonuçlar doğurmasına neden olacaktır.