Süleymani Sonrası İç Politika

Süleymani Sonrası İç Politika
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin 3 Ocak’ta Bağdat’ta ABD saldırısı sonucu hayatını kaybetmesi İran’ın bölgesel politikalarını etkilediği gibi ülkenin iç politikasını da etkileyecektir. Süleymani’nin ölümünün ardından en çok gündeme gelen hususlardan biri ülke içerisindeki bazı güç odaklarının onun elde ettiği karizma ve nüfuzdan dolayı rahatsızlık duyduğu ve bu yüzden ABD tarafından ortadan kaldırılmasının bu kesimlerin de işine yaradığı şeklindeki iddialardır. İddialarda kısmen doğruluk payı olmakla birlikte, Süleymani’nin İran’ın bölgesel politikalarındaki doğrudan rolü ve etkisi kadar iç politikasındaki kadar olmamıştır. Bunun iki temel nedeni vardır. Birincisi Süleymani’nin yetki alanındaki güvenlik meseleleri iç güvenlikten ziyade dış güvenlik ile doğrudan bağlantılıydı. İkincisi ise Süleymani, dışarıda elde ettiği kazanımları ve imajını zedelemek istemediğinden iç politikadaki tartışmalara çokça taraf olmamıştı. Bu yüzden iç politikadan ziyade dış politikada birtakım sorunlar ortaya çıkmıştır. Bunun en bariz örneği de Esed’in İran’a getirilmesinde cumhurbaşkanı ve dışişleri bakanının bundan haberdar olmaması ve Dışişleri Bakanı Zarif’in buna tepki olarak istifa etmesi ancak daha sonra görevine geri dönmesiydi. Dolayısıyla İran’ın bölgesel politikalarında bu denli etkili bir aktörün ortadan kalkması şimdilik kısmen de olsa hükûmetin elini biraz rahatlatacaktır. Ancak İran’ın bölgesel politikaları güvenlik öncelikli geliştiğinden sınırlı oranda manevra kabiliyeti kazanacaktır.

Süleymani’nin komutanlığını üstlendiği Kudüs Gücünün misyonu ülkenin sınır ötesi güvenlik tehditlerini yine ülke dışında bertaraf etmektir. Bu yüzden ülkeyi sürekli dış düşmana karşı savunma çabaları, ona geniş bir toplumsal kesim nezdinde siyaset üstü bir konum sağlamıştı. Süleymani’nin bu konuma erişmesi sanıldığı kadar da kolay olmamıştır. Özellikle DEAŞ ortaya çıkmadan önce İran’ın Suriye politikası ve Süleymani’nin de bu politikaları sahada yürüten aktör olarak öne çıkması reformcu kesim tarafından ciddi anlamda eleştirilmesine yol açmıştır. Bununla birlikte Süleymani, İran’ın Esed gibi bir diktatöre destek vermesi konusunda da ağır eleştirilerin hedefi olmuştur. Ancak DEAŞ’ın din adına gerçekleştirdiği radikal uygulamalar ve sansasyonel eylemler, din devletine karşı gün geçtikçe mesafeli bir tutum sergileyen İran halkında tabiri caizse beterin de beteri var düşüncesine yol açtı. Süleymani’nin İran adına DEAŞ’a karşı mücadele etmesi, onu diktatör destekçisi olmaktan çıkarıp adım adım millî bir kahramana dönüştürdü.

Süleymani Sonrası İç-Dış Güvenlik

Hatırlanacağı üzere Arap Baharı’ndan kısa bir süre önce İran’da Haziran 2009’da gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası, seçimlere hile karıştırıldığı gerekçesiyle geniş kitleler tarafından protestolar düzenlendi. Bu protestoların bastırılmasında Devrim Muhafızları önemli rol oynadı. Söz konusu protestolar Yeşil Hareketi olarak kodlanmıştı. Hareketin liderleri Musevi ve Kerrubi 2011 yılının başlarında İran halkını, Mısır ve Tunus ayaklanmalarına destek amacıyla sokağa çağırınca şubat ayında ev hapsine atılmış ve basın ve dış dünya ile ilişki kurmalarının önüne geçilmişti. Musevi ve Kerrubi’nin ev hapsine atılmasından tam bir ay sonra Arap Baharı İran’ın bölgedeki en önemli müttefiki Suriye’ye sirayet etti. Bu durum, Tahran’ın o güne kadar İslami Uyanış olarak nitelediği Arap Baharı’na bakış açısında köklü bir değişiklik yarattı. Suriye’deki gelişmelerden ciddi anlamda kaygı duyan Tahran yönetimi, Suriye halkının değişim taleplerini dizginlemek ve bu değişim taleplerinin İran içerisinde hâlâ canlılığını koruyan Yeşil Hareketi’nin yeniden alevlenmesine sebep olmaması için Süleymani’yi devreye soktu. İran’daki ayaklanmaları bastırmada bir hayli maharet kazanmış olan Devrim Muhafızları bu deneyimini artık sınır ötesinde Süleymani ve Kudüs Gücü bileşenleri vasıtasıyla kullanacaktı. Hatta Süleymani yakın zamanda ortaya çıkan ve hâlen devam etmekte olan Irak’taki protestoları bastırmak için de Irak güvenlik elitlerine kendi deneyimlerini aktarabileceklerini iletmişti. Zira İran’ın en büyük kaygısı belirtildiği üzere bölgedeki halk hareketlerinin İran içerisine sirayet etmesidir. Devletin bekası ve güvenliğini önceleyen Tahran yönetimi, kasım ayı protestolarında bunun bir provasını yaşadı. İç ve dış güvenliği birbirinden ayrı olarak düşünmeyen Tahran yönetimi için Kasım Süleymani sonrasında halefinin bu boşluğu ne kadar doldurabileceği ise henüz bir muamma.

Süleymani Sonrası Ulusal Birlik Tartışmaları

Devlet, Süleymani için geniş bir cenaze merasimi tertipledi ve Süleymani’nin naaşı Irak’ın Bağdat, Necef ve Kerbela şehirlerindeki törenlerden sonra daha önce programda olmayan Ahvaz üzerinden ülkeye getirilerek Meşhed Tahran ve Kum’un ardından defin edileceği memleketi olan Kirman’a defnedildi. Böylelikle İran sahada yürüttüğü mücadelenin Irak’taki toplumsal tabanı nezdinde ne denli etkili olduğunu göstermeye çalıştı. Ahvaz’ın programa dahil edilmesinin nedeni kasım ayındaki protestolarda en büyük sivil kaybın burada meydana gelmiş olmasıydı. Ülkenin en önemli petrol ve doğal gaz kaynaklarının bulunduğu ve İran açısından jeopolitik bakımdan ayrı bir öneme sahip ve Arapların yoğun yaşadığı bölgede devlet millet ilişkisi onarılmaya çalışıldı. Tahran yönetimi sert intikam tehditlerinin ardından 8 Ocak’ta Irak’taki Amerikan üssü Aynu'l-Esed’i orta menzilli füzelerle hedef alırken teyakkuz hâlindeki hava savunma sistemleri, Ukrayna’ya ait yolcu uçağını seyir füzesi olarak algıladı ve vurdu. Bu gerçeğin halktan gizlenerek yolcu uçağının teknik bir arıza sonucu düştüğü yönündeki iddiaların üç gün sonra yerini itirafa bırakması ise yeni bir protesto dalgası başlattı. 15 Kasım’da benzine yapılan %200’lük zam sonrası ülke genelinde meydana gelen ve bir hafta süren protestolarda yüzlerce kişi hayatını kaybetmiş ve binlerce kişi tutuklanmıştı. Tahran, Süleymani’nin cenaze merasimi sayesinde bu durumu konsolide ederek devlet-toplum ilişkilerini onarmayı amaçlıyorken uçak kazası bu duruma gölge düşürdü. Yeni protestolarda atılan sloganlar daha toprağı kurumayan Süleymani’ye toplumun bazı kesimlerince duyulan nefretin canlılığını koruduğunu göstermiş oldu. “Süleymani katildir Rehberi (Hamenei) de haindir.” veya “Süleymani katildir Rehberi de cahildir.” ya da “Bizim DEAŞ’ımız Devrim Muhafızlarıdır.” şeklindeki sloganlar, İran toplumu için uzun yıllar bir mit ve efsaneye dönüştürülmesi amaçlanan hatta hayatının ders kitaplarına konulması kararı alınan Süleymani’nin şahsında hem devlet ile millet arasındaki hem de toplumun kendi içerisindeki fay hatlarını göstermesi bakımından manidardır.

Süleymani’nin Ölümünün Genel Seçimlere Etkisi

Aralık 2017 ve Kasım 2019’da baş gösteren ayaklanmalarda toplumun yoksul kesimleri ön plana çıkarken yeni protestolarda öğrenciler ön plana çıkmıştır. 1999 ve 2009 örneklerinde görüldüğü üzere öğrenci hareketinin temel rol oynadığı bu durum, orta sınıfın yoğun katılımı ile kitlesel bir ayaklanmaya evirilme potansiyeli barındırmakla birlikte ülkenin içerisinde bulunduğu hassas durum, söz konusu deneyimin tekrarlanmasına mâni olabilir. Zira dış düşman ve ülkenin karşı karşıya olduğu savaş tehdidi ve Süleymani’nin ölümü bir müddet daha iç kamuoyunun gündemindeki etkisini devam ettirecektir. Özellikle 21 Şubat’ta gerçekleştirilecek olan on birinci dönem genel seçimleri öncesinde 11 Şubat’ta devrimin kırk birinci yıl dönümü ve 13 Şubat’ta Süleymani’nin kırkını anma merasimlerinin seçmen üzerinde etki yaratması beklenmektedir. Ancak peş peşe meydana gelen olaylar siyaset gündeminin keskin şekilde değişmesine neden olabilmektedir. Bu yüzden henüz bir aydan fazla bir süre varken seçimlerle ilgili net bir tablo ortaya koymak mümkün gözükmemektedir.

Bununla birlikte Devrim Rehberi’nin gönlünden geçen parlamento genç ve hizbullahi olarak tabir edilen devrime sadık yeni nesil milletvekillerinden oluşan bir parlamentodur. Hamenei, Süleymani’nin ölümü sonrası ortaya çıkan ulusal birlik ve beraberlik ruhunun, en azından seçimlere kadar etkisini sürdürmeyi ve sandığa yansıtmayı amaçlamaktadır. Seçimleri genç ve hizbullahi adayların kazanması kadar seçimlere katılım oranı da Tahran yönetimi için ayrı bir önem arz etmektedir. Zira İran’da seçimlere katılım oranları aynı zamanda halkın hâlâ İslam Cumhuriyeti devletinin arkasında olduğu şeklinde yorumlanmaktadır.

Hamenei, uçak kazasının gerçek sebebinin halktan üç gün gizlenmesine tepki olarak başlamış olan protestoların söz konusu süreci baltalamasını engellemek için sekiz yıl aradan sonra ilk kez Cuma namazı kıldırma kararı almıştır. Hamenei’nin, irat edeceği hutbede Devrim Muhafızlarını hedef alan sert sloganların ve yıpratma çabalarını etkisiz kılmak ve ABD ile yaşanan gerilimde ülkenin yeni yol haritasını kamuoyuna duyurması beklenmektedir.

Sonuç olarak Süleymani’nin ölümü 21 Şubat’ta gerçekleşecek olan genel seçimlere kadar ülke içi gündemin en önemli konularından biri olacaktır. Süleymani’nin şahsında ülkenin karşı karşıya olduğu tehdide karşı mücadele eden en önemli aktörü pozisyonundaki Devrim Muhafızlarının dinî olduğu kadar millî bir görevi de ifa ettiği bilinci halka empoze edilmeye çalışılacaktır. Yeni parlamentonun genç ve hizbullahi üyeleri de yine Devrim Muhafızlarına yakın kitlelerden seçilecektir. Dolayısıyla yargı erkinden sonra yasama erkinin de muhafazakâr kanadın kontrolüne geçmesiyle son bir yılda Hamenei tarafından devletin üst kademelerinde yapılan değişikler neticesinde devletin tepesinde uyumluluk büyük oranda sağlanmış olacaktır. Genç ve hizbullahi parlamento, doğal olarak mevcut ılımlı-reformist koalisyon olan Ruhani hükûmetini, iktidarının son bir buçuk yılında daha da zayıflatacaktır.