Süleymani Suikastının ABD’deki Yansımaları

Süleymani Suikastının ABD’deki Yansımaları
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

ABD iç kamuoyunda Kasım Süleymani suikastı gerek stratejik boyutu gerekse Amerikan iç hukuk sistemindeki meşruiyeti bakımından tartışma yaratmaya devam etmektedir. Trump yönetimi Süleymani suikastına gerekçe olarak “2001 Askerî Güç Kullanma Yetki Yasası’nı” göstermektedir. ABD Başkanı Donald Trump, Süleymani’nin Amerikalı diplomat ve personellere yönelik saldırı planı içerisinde olduğunu belirterek söz konusu yetki kullanılırken dikkate alınması gereken “yakın tehdit” koşuluna göndermede bulundu. Savunma Bakanı Mark Esper, Süleymani’nin Amerikalılara zarar verdiğini savunurken Fox News’e konuşan ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O’Brien, “Süleymani ve onunla iş birliği yapanların yakın bir gelecekte çok sayıda Amerikalı diplomat ve askeri öldürmeye hazırlandığına dair ciddi kanıtlara ulaştıklarını” ifade etti.

11 Eylül saldırıları sonrası dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un girişimiyle kongrede kabul edilen “Askerî Güç Kullanma Yetki Yasası”, Amerikan başkanına “yakın tehdit” söz konusu olduğunda kongreye danışmadan terör örgütlerine ya da kişilere yönelik askerî güç kullanma yetkisi vermektedir. Fakat “Askerî Güç Kullanma Yetki Yasası’nın” sınırları kesin olarak çizilmediğinden kapsamlı bir yorumlamaya tabi tutulabilmekte ve bu nedenle sık sık tartışma konusu olmaktadır. En son 14 Nisan 2018’de Trump’ın kongreyi haberdar etmeksizin Suriye rejimine yönelik düzenlediği füze saldırısıyla gündeme getirilen yasa, bu kez Süleymani’nin öldürülmesi sonrasında gündeme getirilmiştir. Tartışmalar Süleymani suikastının olası stratejik sonuçlarının yanı sıra bu eylemin ABD iç hukuku bakımından meşru olup olmadığı etrafında şekillenmektedir.

Konuyla ilgili tartışmaların alevlenmesiyle birlikte Amerikan basını çok sayıda ünlü senatör ve siyasetçinin yanı sıra emekli asker, savaş hukuku uzmanı ve akademisyenin görüşüne de yer verdi. Örneğin savaş hukuku uzmanı ve eski deniz piyadesi Gari D. Solis’e göre Amerikalı üst düzey bir generalin ABD topraklarında öldürülmesine denk olan bu eylem ancak “suikast ve cinayet” olarak tanımlanabilir. Virginia Üniversitesi Hukuk Profesörü Ashley Deeks’e göre de “silahlı çatışma sırasında geçerli olan yasal öldürme” sınırlarını aşan bu eylem bir suikasttır ve Amerikan yasalarınca yasaklanmıştır. Bu bağlamda Trump yönetimi tarafından suikast gerekçesi olarak öne sürülen “Süleymani’nin bir saldırı planı içerisinde olduğuna” dair iddialar da yasal zemine dayanmamaktadır. Buna karşın Dış İlişkiler Konseyi üyesi ve George W. Bush dönemi Dışişleri Bakanlığı eski hukuk danışmanı John Bellinger’e göre ise bu eylem, yürütme ve silahlı kuvvetlerin başkomutanı olarak Trump’ın ulusal çıkarlar doğrultusunda güç kullanma yetkisi çerçevesinde değerlendirilmelidir.

Demokratların Yaklaşımı

Trump yönetiminin İran stratejisine başından beri karşı çıkan demokratlar, Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin iki ülkeyi savaşın eşiğine getirmiş olması dolayısıyla stratejik açıdan yanlış olduğu kadar Amerikan iç hukuku bakımından da meşru bir eylem olmadığı görüşündedir. Temsilciler Meclisi Başkanı Demokrat Nancy Pelosi açıklamasında kongrenin son günlerde ABD-İran arasında artan gerginlikten ciddi endişe duyduğunu ifade etti. Ayrıca Trump’ın kongre onayı olmadan İran’a yönelik askerî eylemde bulunma yetkisini kısıtlayan tasarının Temsilciler Meclisi’nde oylanacağını duyurdu. Tartışmalar devam ederken 8 Ocak Çarşamba günü Savunma Bakanı Mark Esper, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Genel Kurmay Başkanı Mark Milley ve CIA Başkanı Gina Aspel’den oluşan ekip, senatoda düzenlenen özel oturumda Süleymani suikastıyla ilgili brifing verdi. Oturumdan sonra basına açıklama yapan çok sayıda demokrat ve cumhuriyetçi senatör, Trump’ın kurmayları tarafından verilen brifingle ilgili memnuniyetsizliklerini dile getirdi.

Senatörler, Trump yönetimi tarafından Süleymani’nin öldürülmesine gerekçe olarak gösterilen “yakın tehdit” unsuruna ilişkin sunulan kanıtların, medyaya yansıyan haber veya TV’lerde gösterilenlerin ötesine geçmediğini belirttiler. Bu durumun sebebini ise Trump’ın kabine yetkililerinin yeterli bilgiye sahip olmadığına bağladılar. Cumhuriyetçi Senatör Mike Lee, senato oturumundan sonra gazetecilere verdiği demeçte “Dokuz yıldır görev yaptığım senatoda muhtemelen askerî bir konuda karşılaştığım en kötü brifingdi.” dedi. Diğer bir Cumhuriyetçi Senatör Rand Paul de brifing konusundaki şikayetlerini sıraladıktan sonra Demokrat Senatör Tim Kaine tarafından kongreye sunulan Trump’ın İran’a yönelik askerî yetkilerini kısıtlayan tasarıya destek vereceklerini açıkladı. Kıdemli Demokrat Senatör Chris Murphy “bu kadar ciddi sonuçlar doğurabilecek bir eylemin kongreye danışılmadan gerçekleştirilmesini zaruri kılacak ‘yakın tehdit’ unsuruna ilişkin herhangi ciddi bir kanıta rastlamadığını” söyledi. Nitekim 9 Ocak Perşembe günü ABD Temsilciler Meclisi Genel Kurulunda yapılan oylamada Trump’ın İran’a yönelik askerî yetkisini kısıtlayan tasarı 194’e karşı 224 oyla kabul edildi. Senatoda da oylanması beklenen tasarı, İran tarafından acil bir tehdit olmadığı ve kongreden izin alınmadığı sürece Trump yönetiminin bu ülke ile girdiği tüm askerî çatışmaları sonlandırmasını talep etmektedir. Hukuki bağlayıcılığı konusunda tartışmaların bulunduğu bu tasarının ilerleyen günlerde nereye everileceğini ve Trump yönetiminin İran’a yönelik “maksimum baskı” stratejisini ne yönde etkileyeceğini zaman gösterecektir.