Tahran’da Büyük Güç Rekabeti: Kazananlar ve Kaybedenler

Tahran’da Büyük Güç Rekabeti: Kazananlar ve Kaybedenler
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz
Araştırmacı Hurşit Dingil

Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Orta Doğu turu kapsamında Tahran’a iki günlük önemli bir ziyaret düzenledi. Ziyaret önemliydi zira İran ve Çin arasında önceden tartışmalara neden olan 25 yıllık Kapsamlı İş Birliği Anlaşması’nın imza töreni gerçekleştirildi. Anlaşma; İran’ın siyasi, ekonomik, enerji, teknoloji, savunma ve güvenlik alanlarında Çin ile iş birliği ve ortaklıklara yer vermekte olup özellikle bölgesel ve küresel anlamda dikkate değer bir konumda bulunmaktadır. Bu anlamda Anlaşma, bölgesel ve küresel dinamikleri etkileyebilecek tarihî bir anlaşma niteliğindedir.

Anlaşma, zamanlama olarak ABD ve İran’ın yeniden müzakerelere dönmeye hazırlandığı ve aynı şekilde hem ABD’nin hem de İran’ın diplomasi masasında güçlü olmak üzere kaldıraçlarını kullandığı ya da hazırladığı bir dönemde gerçekleşmiş içeriği henüz paylaşılmadığı için de birçok spekülasyonun konusu hâline gelmiştir. Diğer taraftan Anlaşma’ya dair 2016’da yayımlanan resmî içeriğe göre İran ve Çin arasında özellikle bölgesel ve küresel gelişmelere karşı ortak bir duruş sergilemeyi kolaylaştıracak maddelerin olduğu görülmektedir. Öyle ki Anlaşma’da “Yemen, Suriye ve Filistin başta olmak üzere bölgesel konularda iki ülkenin dışişleri bakanlarının katılacağı yıllık toplantı mekanizması kurulacağı ve ilgili bölgeden sorumlu bakan yardımcıları seviyesinde de periyodik ortak danışma toplantılarının düzenleneceği” ifadesi bu duruma açık bir örnektir. Bununla birlikte terörizmle mücadele ve bölgesel barışın tesisinde İran’ın yapıcı rolünün Çin tarafından hoş karşılandığı ifade edilen Anlaşma’da, bölgesel barış ve istikrarın sağlanması noktasında tarafların ikili danışma süreçlerini geliştirmeye hazır oldukları belirtilmiştir. Yine İran ve Çin, uluslararası örgütler dâhilinde de danışma süreçleri geliştireceklerini ve Çin’in, İran’ın Şangay İşbirliği Örgütüne tam üyelik başvurusunu desteklediği vurgulanmıştır. Ayrıca 2016 yılı itibarıyla yayımlanan Anlaşma metninde Çin’in, P5+1 ülkeleri ile yapılan Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nın (KOEP) sürdürülmesinden yana olduğu belirtilmiştir. Bununla birlikte yine aynı metinde, KOEP’in İran’ın barışçıl amaçlarla nükleer faaliyetlerini sürdürmesi hakkını garanti altına aldığı ifade edilmiştir.

Bölgesel ve uluslararası alanlarda iş birliği alt başlığı altında yer alan bu maddeler, Çin’in bölgesel sorun ve konularda taraf olması adına değerli bir göstergedir. 2016’da yayımlanan bu resmî Anlaşma metninden hareketle güncel Anlaşma metninde de benzer içeriklerin güncel gelişmeler bağlamında ele alındığı düşünülmektedir. Çin, İran ile düzenleyeceği ortak danışma toplantıları yoluyla bölgesel konularda ABD ile sürdürdüğü mücadelede doğrudan aktif ve etkin bir şekilde yer alabilecektir. Bu durum Büyük Güç Rekabeti’nin belirginleşmesinin en görünür sonucu olarak kabul edilebilir. Öyle ki öncelikli olarak Asya’da görülen bu rekabet, söz konusu Anlaşma’yla birlikte Orta Doğu’da en keskin hâliyle ortaya çıkmıştır. Zira İran gibi ABD’nin uzun yıllardır hasmı olarak bilinen bir aktörün, bir diğer yeni büyük düşman Çin ile oluşturduğu bu ortaklık, bölgenin çatışma ve rekabet alanlarındaki gerginliği artırabilir. İran’ın, ABD ile müzakerelere hazırlandığı bir dönemde yapmış olduğu bu hamle, oldukça kışkırtıcı ve aynı zamanda caydırıcı bir karakteristiğe sahiptir. Diğer taraftan Çin ile yapılan bu stratejik ortaklık, İran’ı olası savunmasızlıklara ve zafiyetlere karşı güçlendirebilir. Bir başka deyişle İran, askerî ve ekonomik anlamda sahip olduğu maddi kapasitelerine Çin çarpanını ekleyerek olası askerî müdahalelerin önüne geçmeyi ve aynı zamanda uzun süredir devam eden ABD’nin baskı politikalarından kurtularak kendine bir yaşam alanı açmayı hedeflemektedir.

Çin’in hızlıca Anlaşma’yı imzalaması ABD ile yapılması beklenen müzakerelerde İran’ın elini güçlendirecek özellikle kırmızı çizgileri olarak belirlediği konuların korunması adına güçlü bir zemin oluşturabilecektir. Bu durumun bölgesel dengelere de doğrudan bir yansıması olabilir. Askerî kapasite olarak düşünüldüğünde İran’ın bazı zafiyetleri bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi hava kuvvetleri envanterinin oldukça eski teknolojiler ve donatılar barındırması olup İran’ın belki de en büyük endişelerinden birisi olarak kabul edilebilir. Bir diğer endişe de yine ileri teknoloji konusunda yaşanılan zorluklardır. ABD’nin yaptırımlarla oluşturmuş olduğu atmosfer özellikle İran’ın bu teknolojileri tedarik etmesini zorlaştırmaktadır. Bu Anlaşma’yla birlikte İran, askerî teknolojilerini yenileyerek kapasitesinde bir artış eğilimi yakalayabilecektir. Bir diğer endişe alanı da İran’da meydana gelebilecek olası sokak gösterilerinin önlenemeyecek bir duruma gelerek siyasi iktidara zarar verme ihtimalidir. İran bu endişeye bir cevap olarak söz konusu Anlaşma yoluyla Çin’in ileri teknolojili yapay zekâ temelli kimlik tanımlama kameralarını tedarik ederek ülkede başlayan olası bir sokak hareketlenmesini kolaylıkla önleyebilecektir. Çin, Anlaşma ile İran’a iç güvenlik yardımı ve güvenlik yardımı olmak üzere iki ana başlık altında yardım edebilecektir. Buna ek olarak istihbarat paylaşımı, müşterek hava ve deniz üssü kullanımı, askerî ve teknik eğitimler ayrıca ortak değişim programları güvenlik yardımlarının amaçları arasında yer alabilir. Bu noktada ortaya çıkan ihtiyaçlara yönelik talepler söz konusu Anlaşma’da bulunabilir. Nitekim uluslararası medyada da bu yönde birbirini destekleyen argümanlar mevcuttur.

Askerî kapasiteye Çin çarpanının eklenmesi, bölgesel dengelerde değişimlere neden olabilir. İran dronelarının ve balistik füzelerinin tüm sınırlamalara rağmen caydırıcı bir kapasite oluşturduğu görülmektedir. Çin’den transfer edilecek olan ileri teknolojiyle birlikte İran bu alanlardaki askerî kapasitesini daha ileri bir seviyeye taşıyabilecektir. Örneğin operasyonel olarak kısa menzilli olan ve haberleşme teknolojilerinde sorun yaşayan İran SİHA ve İHA’larının bu sorunları, Çin’den tedarik edilen ileri teknolojili SİHA ve İHA ya da hazır teknoloji transferleri yoluyla aşması durumunda bu araçlar, bölgesel kapsamda uzun mesafelerde sürdürülen operasyonların etkin bir parçası olabilecektir. Bu durum Suriye, Yemen gibi çatışma bölgelerinde İran lehine farklı sonuçlar oluşturabilir. Bu tür bir askerî çarpan kuvvet, aynı şekilde balistik füzeler için de benzer gelişmelere kapı aralanması anlamına gelmektedir. Öte yandan Çin’in gelişmiş siber yeteneklerinin teknik danışmanlık ya da ortak personel değişim programları yoluyla İran’a aktarılması da günümüzde askerî ve güvenlik alanlarına doğrudan ya da dolaylı bir katkı sağlayan kapasite artırıcı dikkate değer bir destek alanıdır. Bir diğer nokta ise ekonomik olarak gelecek desteğin, İran’ın bölgesel vekil ağında somut bir karşılık oluşturmasıdır. Bilindiği üzere İran özellikle Donald Trump’ın maksimum baskı politikası ve de küresel salgının etkileri dâhilinde ciddi ekonomik zorluklar yaşamaktadır. Öyle ki Suriye, Irak ve Lübnan gibi ülkelerdeki vekil ağlarını oluşturan Şii milislere maaş verilmekte zorluk çekildiğine dair iddialar gündeme gelmişti. Bu Anlaşma’nın 400 milyar dolarlık bir anlaşma olduğu yönündeki argümanlar dikkate alındığında İran’ın bölgesel vekil ağlarının faaliyetlerinde artış görülebilir. Dahası “İran askerî kapasitesi çarpı Çin” olmak üzere yeni bir denklem, bölge için oldukça dikkate değer bir durum arz etmektedir.

Çin de bu Anlaşma’dan büyük kazançlar sağlamaktadır. Bu kazançların en başında Orta Doğu’da önemli bir ortak/partner devlet kazanmanın olduğu söylenilebilir. Çin, İran yoluyla Orta Doğu’daki varlığını etkin bir hâle getirecek; hâlihazırda enerji konusundaki ihtiyacını İran’dan daha avantajlı bir şekilde tedarik edebilecektir. Ayrıca Çin, İran gibi bölgesel vekil güçlere sahip bir aktör vasıtasıyla bölgesel konuların siyasi ve askerî bir tarafı olabilecektir. İran’ın dâhil olduğu bölgesel konularda dolaylı olarak Çin de yer alabilecektir. Bu konum, istikrarı ve barışı önceleyen Çin profilini korumakla birlikte bölgesel siyasete etki edebilen bir Çin’e de imkân sağlayacaktır. 2016’daki resmî Anlaşma metninden hareketle güncel Anlaşma’da İran’da yer alan nükleer tesislerin Çin’in destek ve yardımıyla modernleşmesine yönelik muhtemel maddeler enerji iş birliği başlığını doldurabilecektir. Öte yandan İran’da bulunan petrol sahalarını korumak üzere Çin’in bölgedeki askerî varlığının da artacağı yönünde iddialar bulunmaktadır. Bununla birlikte uluslararası medyada, Anlaşma kapsamında güvenlik ve savunma iş birliği alanlarına dair bazı kritik iddialar da yer almaktadır. Çin’in İran’da istihbarat üssü kuracağına dair argümanlar bu noktada ön plana çıkmaktadır. İddialara göre Çin, İran’ın Çabahar kentinde 5 bin kilometrelik alana siber operasyon ve elektronik harp üssü kurarak Basra Körfezi’ndeki deniz ve hava trafiğini kontrol altına alabilecektir. Bu durum alan hâkimiyeti ve giriş engelleme kapasiteleri için de önem taşımaktadır. Buna ek olarak Basra Körfezi ve Hint Okyanusu kıyılarında limanlara sahip olmak Çin’in Bir Kuşak Bir Yol Projesi dâhilinde ekonomik ve askerî maksatlar için de oldukça değerlidir. Tüm bu iddiaların doğru olması durumunda oluşan sonuç, Büyük Güç Rekabeti’nde ABD’ye karşı elde edilmiş önemli bir kazanç olarak düşünülebilir. Bu bağlamda, Asya’da Çin’e karşı atılımlar gerçekleştiren ABD, çıkmayı düşündüğü Orta Doğu’da büyük bir kayıpla karşı karşıya kalmaktadır. Batı kaynaklı bazı makalelerde ABD’nin, Çin’i sınırlandırmak üzere Asya’daki varlığına önem vermesi gerektiği yönünde tartışmalar yapılırken Çin, Orta Doğu’da İran gibi jeopolitik olarak kilit bir konumda yer alan ülkeyi stratejik ortak hâline getirebilmeyi başarmıştır. Bu düşünceden hareketle Büyük Güç Rekabeti küresel bir bağlamın yeni ismi ise Orta Doğu’daki müsabakanın ilk kazananının Çin olduğunu söylemek mümkündür. Son olarak yapılan bu Anlaşma, bu rekabetin sunmuş olduğu bağlamda Orta Doğu’daki hizalanmanın ilk somut sonucu olarak da düşünülebilir. Her ne kadar uzun vadeli olan bu Anlaşma’nın olası zararları dile getirilse de mevcut konjonktür ve gücün zorlayıcı etkileri düşünüldüğünde bu adımın rasyonel bir adım olduğunu söylemek mümkündür. Sonuç olarak bu Anlaşma kısa ve orta vadede egemenliğin korunması şartıyla İran lehine değerli fırsatlar ve kazançlar oluşturabilir. Ancak Anlaşma’nın neden olabileceği “bağımlılık ilişkisi” ya da taraflar arasındaki “güvenin zedelenmesi” de beraberinde İran’ın aleyhinde sonuçlar oluşturma potansiyeli taşımaktadır.