Teori ve Pratik Arasında Biden-ABD Askerlerinin Geri Çekilmesi

Teori ve Pratik Arasında Biden-ABD Askerlerinin Geri Çekilmesi
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

ABD Başkanı Joe Biden, Irak Başbakanı Mustafa Kazımi ile yaptığı görüşme üzerine ABD askerlerinin Irak’tan kademeli olarak geri çekileceğini açıkladı. Fakat bu karar, ABD’nin Irak’a ve bölge dışına yönelik diğer dış politika stratejilerine benzer şekilde pratikte bir karşılığı olmayan, kâğıt üzerindeki bir kararı yansıtıyor. Washington ve Bağdat arasındaki stratejik diyalog, amacı belli olmayan gereksiz tartışmalara kurban edilmiş durumda.

Biden yönetimi ve Kazımi hükûmeti teorik olarak ABD’nin Irak’tan askerî olarak çekilmesine taraftar olmayabilir. İki taraf da politikalarını, hükûmetlerinin kapsamlı gündemlerini birbirleriyle örtüştürme temelli sürdürüyor.

Biden, Afganistan ve Irak’taki askerî birlikleri azaltmaya istekli görünürken Başbakan Kazımi; Irak Meclisinin, ABD güçlerinin ülkeden tahliyesine yönelik Haziran 2020 başlarında aldığı karara uymak zorunda. Bu karar, Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve eski Irak Haşdi Şabi Komutanı Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis’in öldürülmesi üzerine Irak Meclisindeki İran yanlısı grubun ve Haşdi Şabi’nin intikam arayışlarının yarattığı baskının sonucu olarak görülüyor. Bir diğer ifadeyle Biden yönetiminin kararı, İran destekli milislerin ve Meclisin aldığı politik kararı kabul etmesi için çağrı yapan siyasi partilerin Kazımi üzerinde yarattığı baskıyı azaltmaya yönelik stratejik bir hamle olarak görünüyor. Ayrıca bu hamle, Kazımi’nin imajını gelecek ekimde gerçekleşmesi beklenen erken seçim öncesinde iyileştirmeye yönelik bir çaba ve daha önce hükûmet karşıtı olarak ortaya çıkan Ekim Protestolarına yönelik bir taviz olarak değerlendirilebilir. Fakat bu durum, Başbakan Kazımi ya da Adil Abdülmehdi gibi eski mevkidaşlarının Meclis kararına uygun olarak Amerikan birliklerini ülkeden tahliye etmeye yönelik sahici bir istekleri olduğu anlamına gelmiyor. Yine de Bağdat Uluslararası Havaalanı yakınlarında Süleymani ve Mühendis’e hava saldırısı gerçekleştirilmesine yönelik tek taraflı ABD kararı, Bağdat’ı zor durumda bırakıyor. Bununla birlikte İran yanlısı grup, kendisinin de Iraklı sivil ve aktivistler üzerindeki rolü benzer bir sonuç doğurmasına rağmen ABD’nin tek taraflı kararının, Irak’ın egemenlik haklarını ihlal ettiğini vurgulayarak Bağdat’ı güç durumda bırakıyor.

Mühendis’in hükûmet karşıtı reform protestolarına yönelik sert tedbirlerdeki etkin rolüne rağmen bu tedbirler ne protestocuları daha fazla şiddetten koruyabilmiş ne de İran’ın Irak’taki nüfuzunu azaltabilmiş görünüyor.

ABD’nin Süleymani’yi ve Mühendis’i öldürmesi; çeşitli İran yanlısı hiziplerin, “ABD karşıtlığı” söylemi altında birleşmesiyle ve ülkedeki ABD varlığının sona ermesine yönelik çağrılarla sonuçlandı. Bu çağrılar, Meclisteki başarılı siyasal baskının sonucu olarak alınan ve ABD birliklerinin Irak’taki varlığını kabul eden anlaşmanın iptaline yönelik öneri niteliğindeki kararın etkisiyle ortaya çıktı.

Biden’ın perspektifinden bakıldığında ise bunun muhtemelen odağını terörizm ve Orta Doğu’dan uzaklaştırmayı amaçladığı daha kapsamlı Orta Doğu ve Yakın Doğu stratejisinin bir parçası olduğu ve yeni odağının, Çin ve siber savaş kaynaklı tehditlere göre şekillendiği görülüyor. ABD’nin 11 Eylül sonrası dönemini sona erdirmek için bu ülkelerde henüz tam ve etkili güvenlik reformları yapılmamış olsa da Afganistan ve Irak’tan askerî birlikler geri çekiliyor.

ABD’nin Afganistan’dan çekilme kararı, Washington’da giderek daha tartışmalı bir konu hâline gelse de benzer zorlukların Irak için söz konusu olması beklenmiyor. Bunun sebebi kısmen pratikte bölgede yer alan pek çok askerî birlik arasından 2.500 kişilik ABD birliğinin geri çekilme ihtimalinin düşük olmasından kaynaklanıyor. The New York Times’ın ileri sürdüğü gibi geri çekilmenin kâğıt üzerinde kalması ve birçok ABD’linin danışman ya da eğitimci gibi vasıflarla yeniden tanımlanarak bölgede kalmaya devam etmesi bekleniyor.

Biden, ABD birliklerinin durumundaki değişikliğin, ABD ve İran destekli milislerin Irak’ta karşı karşıya gelmesini engellemeyeceğinin farkında görünüyor. Bu durum, ABD hükûmetinin Irak’a yönelik sorumluluk seviyesini sorgulamaya sebep oluyor.

Bu hızlı ve fazla düşünülmeden alınmış karar, ABD’nin bölgedeki tipik, genel ve uzun süreli askerî stratejisinin bir parçasını temsil ediyor. ABD’nin Irak’a ve Afganistan’a yönelik askerî müdahalesi çok uzun bir zaman önce sona ermeliydi. ABD’nin askerî müdahalesi, Irak’ta Saddam Hüseyin diktatörlüğünün sona ermesi ile bitmeli ve kademeli demokratik geçiş Irak halkına bırakılmalıydı. Fakat ABD, iddia ettikleri kitle imha araçlarını bulamamasına ve Saddam Hüseyin’in yakalanmış olmasına rağmen bölgede kalmaya devam etti. Bunlara ek olarak ülkedeki altyapıyı yok etmeye ve devlet kurumlarını tasfiye etmeye devam eden ABD, polis ve silahlı güçlere zarar veren eylemleri ile bölgedeki diğer aktörlerin istismarına açık bir sınır güvenliği zaafına sebep oldu. Irak’taki el-Kaide unsurlarından ve İran destekli milislerden türeyen DEAŞ, ABD’nin Irak’taki askerî müdahalesi rejim değişikliğiyle sınırlı kalsaydı ortaya çıkmayabilirdi.

Irak’ın mevcut güvenlik durumu; yalnızca uyuyan DEAŞ hücreleriyle değil ülkeyi vekil güçlerle istikrarsızlaştıran ve bölgesel güçlerce kontrol edilen vekil ağları ile her zamankinden zayıf görünüyor.

ABD dış politikasında “bir dönemi bitirmek” adına ABD askerlerinin Irak’tan çekileceğini iddia etmek, gerekli güvenlik garantisi ve siyasi reformlar olmadan ayrıca ülkeye ABD askerî müdahalesinin verdiği zarara yönelik bir tazminat da ödenmeden gerçekleştiği için bencil ve haksız bir karar olarak değerlendirilebilir. Dahası ABD’nin geri çekilmesiyle Irak’ta ABD nüfuzunu gölgeleyecek olan İran etkisi, yalnızca Irak’ın egemenliğine değil, ABD’nin çıkarlarına da ters düşecektir.

ABD’nin, Irak’la olan bağlantısını ve iş birliğini askerî bir ilişki olmaktan çıkarmaya yönelik girişimi ve eğitim ile ekonomik gelişme alanlarındaki iş birliğinin devamı, elbette desteklenmesi gereken bir durumdur. Fakat bunun, başarısız olmuş ve göz ardı edilmiş stratejik bir askerî durumun gölgesinde gerçekleşmemesi gerekmektedir.