Trump'ın Yeni İran Stratejisi

Trump'ın Yeni İran Stratejisi
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Ekim ayı içerisinde Yeni İran Stratejisi’ni açıklayan ABD Başkanı Donald Trump’ın bu politikasının iki temel ayağı var. Bunlardan birincisi, Trump’ın seçim kampanyalarından itibaren sürekli dile getirdiği, Nükleer Anlaşma’nın iptali tehdidini hayata geçirme sürecini başlatmasıdır. İktidara geldikten sonra Trump, İran’ın nükleer faaliyetlerinin doğruluğunu iki defa onaylamasına rağmen üçüncü defa onaylamayarak 60 gün içerisinde karara bağlamak üzere dosyayı kongreye havale etti. Bu hamlesiyle ABD Başkanı Nükleer Anlaşma’yı tek başına iptal etme sorumluluğunu üzerinden atmış oldu. Bu durumda kongre ya anlaşmayı iptal edecek yahut da İran’ın nükleer silâha ulaşma çabasını kalıcı olarak engellemek amacıyla yeni yaptırımları devreye sokacak. Bir buçuk ay sonra kongrenin kararı hangi yönde olursa olsun bundan Trump’ın kârlı çıkacağı aşikâr.

İran ise Nükleer Anlaşma’yı yalnızca ABD ile değil, BM Güvenlik Konseyi’nin diğer daimî üyeleri ve Almanya ile imzaladığını ve ABD’nin tek taraflı iptal yetkisinin olmadığını vurgulamaktadır. İran’ın bu karar karşısında aldığı tutum, anlaşmanın geçerliliğini korumak. Anlaşmaya taraf diğer ülkeler de İran’ın tutumuna benzer açıklamalar yaparak ABD Başkanı’nın anlaşmayı tek taraflı iptal edemeyeceğini ve bunu yapsa da kendilerinin anla-şamaya bağlı kalacağını deklare ettiler. İran daha önce yaptığı açıklamada ABD’nin anlaşmadan çekilmesi durumunda 5+1 olarak değil 5-1 olarak yoluna devam edeceğini duyurdu. Ancak İranlı yetkililer, ABD’nin eski yaptırımları dayatması durumunda anlaşmaya bağlı kalmasının bir anlam ifade etmeyeceğinin altını çizdi.

Dolayısıyla Nükleer Anlaşma’nın akıbeti, kongrenin alacağı karara göre şekillenecek. Öte yandan, anlaşmaya en başın-dan muhalefet eden kongrenin iptal kararı vermesi düşük bir ihtimal olmakla beraber, yeni yaptırımların anlaşmaya eklenmesi de teknik olarak imkânsız. İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in açıklamalarına bakılırsa Trump’ın nükleer anlaşma-ya ilişkin tavrı beraberinde herhangi bir yaptırım getirmeyecekse İran bunu sineye çekmeye razıdır.

Trump, Nükleer Anlaşma’ya ilişkin süreci bir takvime bağlarken Yeni İran Stratejisi’nin ikinci ayağı durumundaki CAATSA Yaptırımları’nı hiç zaman kaybetmeden devreye soktu. Trump, kongrenin onayladığı ve Ağustos 2017’de kendisi tarafından da imzalanan CAATSA Yaptırımları’nı (ABD’nin Düşmanlarına Karşı Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Kanunu) balistik füze geliştirme programı, bölgede istikrarı bozucu faaliyetlerde bulunduğu iddiası ve terörizme destek verdiği gerekçesiyle Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) karşı hayata geçirilmesi için Amerikan Hazine Bakanlığı’nı yetkilendirdi. Söz konusu bakanlık, aynı gün yaptığı açıklamayla İran’ın CAATSA Yaptırımları kapsamına alındığını duyurdu.

CAATSA Yaptırımları, Devrim Muhafızları Ordusu’na bağlı tüm ekonomik kuruluş ve şahıslarının yanı sıra, bunlarla çalışan İranlı tüzel ve hakiki kişilerle birlikte onlarla iş birliği yapan yabancı tüzel ve hakiki kişileri de kapsamaktadır. Trump daha önceki beyanatının aksine Devrim Muhafızları Ordusu’nu terörist gruplar listesine almaktan son anda vaz geçti. Zira Trump’ın yakın kurmayları böyle bir girişimin, İran’ın en önemli silahlı gücünü terör listesine almak ve dolayısıyla o ülkeye savaş açmak anlamına geldiği uyarısında bulunmuştu. DMO da Trump’ın kararını açıklamadan birkaç gün önce düzenlediği Strateji Belirleme Toplantısı’nda bu orduya karşı böyle bir kararın alınması durumunda dünya çapında ABD askeri varlığını DEAŞ ile eşdeğer tutacağını ve yaptırımların devreye sokulması durumunda da Nükleer Anlaşma’nın geçerliliğini yitireceğini açıkladı. İran’ın özellikle Suriye ve Irak’taki militarist faaliyetleri ve ABD’nin bu ülkede yürüttüğü askeri operasyonların olumsuz etkileyeceği düşüncesiyle ABD yönetiminin, DMO’yu terörist gruplar listesine alma seçeneğini şimdilik askıya aldığı görülmekte.

ABD’nin Ortadoğu’daki müttefikleri olan İsrail ve Suudi Arabistan önderliğindeki Körfez ülkeleri, İran’ın bölgesel yayılmacılığına karşı atılan bu adımları desteklerken, AB, Rusya, Çin ve Almanya, Nükleer Anlaşma’ya bağlı kalacaklarını beyan etti. Bununla birlikte, özellikle AB, Nükleer Anlaşma dışında balistik füze gibi konularda Trump ile iş birliği yapabileceğinin sinyallerini verdi. ABD açısından bu iş birliği, İran’ı etkili bir şekilde baskı altına almak için yeterli. Zira Obama döneminde İran’a karşı uygulanan ortak yaptırımlar sonuç vermişti.

Baskı politikası

ABD, İran’a karşı askeri yöntem dahil her türlü seçeneğin masada olduğunu defalarca dile getirmesine rağmen Tahran ile doğrudan karşı karşıya gelmek yerine, ekonomi, sanayi, bilim ve teknoloji alanlarında gelişimini engellemeye çalışarak bu ülkeyi sürekli baskı altında tutmuştur. Bu yüzden de ABD tarafından kendisini sürekli baskı altında hisseden İran, savunma gücünü geliştirerek, muhtemel ABD saldırısına karşı caydırıcı yöntemler geliştir-meye çalışmakta. Balistik füze programlarını geliştirme ve bölgede yerel paramiliter güçlerin desteklenmesi, bu çabanın bir sonucudur. İran’ın özellikle Arap Baharı sürecinde ve Suriye iç savaşıyla son dönemlerde paramiliter unsurları güçlendirme konusunda önemli mesafeler kat ettiği söylenebilir.

Trump, İran’ın balistik füze programlarını geliştirerek kıtalararası füze üretme çabasına yönelmesinin, Amerika’nın çıkarlarını ciddi anlamda tehdit edebilecek potansiyele ulaştığından CAATSA yaptırımları uygulamaya başladı. Aynı yaptırımları Rusya’ya karşı da devreye sokan Trump, her iki ülkenin de giderek kötüleşen ekonomik altyapılarını hedef almıştır. Trump yaptırımların kapsamını genişleterek Obama döneminde olduğu gibi İran’ı köşeye sıkıştırıp hem balistik füze programlarını hem İran’ın sınır ötesi askeri faaliyetlerini kontrol altına almayı amaçlamakta.

Trump yönetimi, İran’a karşı bu politikaları doğrudan hayata geçirmeye başlarken, eş zamanlı olarak Esed ve ailesinin Suriye’nin geleceğinde yeri olmadığını açıkladı. Bu durum, İran’ın Suriye politikasını temelden sarsmakta ve özünde ABD’nin, İran’ın bölgesel nüfuzunu kapsamlı bir strateji ile etkisiz kılmayı hedeflediğini göstermektedir. Kuşkusuz Esed yönetimi ile birlikte sahada bir hayli etkili olmaya başlayan Hizbullah’ın da hedefte olmaması düşünülemez. Büyük bir olasılıkla, İsrail, Hizbullah’a karşı önleyici darbe niteliğinde operasyonlara kalkışacaktır. İsrail böylece Hizbullah’ın, İran’ın desteği ile geliştirmeye çalıştığı füze programını ve askeri altyapısını nötrleştirmeye çalışacak ve bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda İran ile ABD güçlerinin bütün sahalarda karşı karşıya gelme riski giderek artacak.

İran’ı ne bekliyor?

Sonuç olarak, İran’ın birincil amacı nükleer anlaşmanın varlığını korumak. İran’ın bu konudaki temel politikası, herhangi bir konuda kendisi aleyhine küresel bir ittifakın oluşmasını engellemek. Bu doğrultuda Tahran, Atlantik’in iki yakasının nükleer anlaşma konusunda hemfikir olmamalarını bir avantaj olarak değerlendirmektedir. Öte yandan Nükleer Anlaşma’nın vaat ettiği kazanımlardan henüz tam olarak yararlanma fırsatı elde edemeden benzer kapsamlı yaptırımlarla maruz kalma riskiyle burun buruna gelen İran, bu konuda kaygılanmaktadır. Balistik füze geliştirme programları ve İran’ın bölgede istikrarsızlık kaynağı olduğu konusunda AB ile ABD arasında artan fikir birliği de bu kaygıyı artırmakta. ABD ve AB’nin bu konularda ortak bir tutum geliştirmeleri, İran’ı teslim olmaya zorlayacaktır. Çin ise CAATSA yaptırımlarının devreye girmesiyle şimdiden İranlı tüzel ve özel kişilerden bankalarındaki hesaplarından paralarını çekmelerini isteyerek bu konuda ABD’ye rağmen İran ile ekonomik ilişkilerini geliştirmeyeceğinin sinyallerini vermiştir. Bu nedenle önümüzdeki süreçte İran’ı hayli zor koşullar beklemekte. 2011’den bu yana İran’da kayda değer bir düzelme sağlayamayan ekonomik durumun daha da kötüleşmesi olasıdır. Bütün bu senaryolar İran’ı Nükleer Anlaşma’yı imzalamak zorunda kaldığı koşulların benzerinin içine çekebilir.


Bu makale 4.11.2017 tarihinde ilk defa Star Açık Görüş'te yayımlanmıştır.

http://www.star.com.tr/acik-gorus/trumpin-yeni-iran-stratejisi-haber-1271554/