Yabancı Sermaye Çıkışı İran Ekonomisini Nasıl Etkiler?

Yabancı Sermaye Çıkışı İran Ekonomisini Nasıl Etkiler?
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

ABD Başkanı Donald Trump’ın Amerika’nın nükleer anlaşmadan çekildiğini açıklamasının ardından İran’da yatırım yapan şirketlerin alacağı pozisyon başta İran ve ABD olmak üzere pek çok ülke tarafından merakla beklenmekteydi. Çekilme kararı öncesi yoğun diplomatik çabaların gözlendiği süre zarfında AB ülkeleri, anlaşmaya bağlılıklarını sık sık dile getirmiş, İran’a yatırım yapan şirketleri çalışmalarına devam etmeleri konusunda cesaretlendirmeye çalışmıştı. Ancak bu girişimlerin beyandan öteye geçmemesi, hükûmetler tarafından şirketlere bir garanti verilememesi ve yaptırımların yürürlüğe gireceği tarihin yaklaşması, İran’da yüksek bütçeli yatırım yapan Avrupalı şirketlerin birbiri ardına faaliyetlerini durdurma kararlarını piyasalara duyurmasıyla sonuçlandı.

İran’dan Çekilen Şirketler

Yaptırımların kaldırılmasından sonra İran’a farklı ülkelerden kalabalık yatırım heyetleri ziyaretler düzenlemiş fakat bu ziyaretlerin çoğu mutabakat zaptlarıyla sonuçlanmış, somut adımlar atılamamıştır. Ancak 8 Kasım 2016’da Total'in İran’la imzaladığı mutabakat metni sürecin gidişatını değiştirmiştir. Anlaşmanın duyurulması ve Temmuz 2017’de yatırımın kesinleşmesi, yatırımcıların İran’a bakış açısının müspet yönde değişmesine ve Avrupalı şirketlerin İran’la yaptığı anlaşmaların sayısının artmasına kapı aralamıştır. Ancak ABD Başkanı Donald Trump’ın nükleer anlaşmadan çekileceğinin sinyallerini vermesiyle birlikte uluslararası basında İran’a yatırım yapan şirketlerin endişeleri yer almaya başlamış, anlaşmayı imzalayan taraflar ise anlaşmaya bağlılıkları ve anlaşmanın geçerliliğine ilişkin açıklamalar yaparak şirketlerin endişelerini gidermeye çalışmıştır. Yapılan açıklamalar tatmin edici olmadığından ABD'nin çekilmesinden yaklaşık on gün sonra  Total, şirkete muafiyet sağlanamadığı takdirde İran’dan çekileceğini açıklamıştır. Brüksel’de gerçekleştirilen zirve neticesinde İran ile ticaretin korunup korunamayacağına ilişkin şüphelerin artması ve AB ülkelerinin diplomatik çabalarına rağmen Avrupalı şirketlere muafiyet sağlayamaması ise zincirleme bir reaksiyon yaratarak çok uluslu şirketlerin tek tek İran’dan çekilmesine neden olmuştur. Total’in açıklamasından bir gün sonra Danimarka menşeli deniz taşımacılığı şirketi Maersk Line, Alman sigorta şirketi Allianz SE ve teknoloji şirketi Siemens ile İtalyan Eni şirketi de İran’da daha fazla faaliyet gösteremeyeceklerini belirtmiştir. Uzun yıllardır İran’da çalışmalarını sürdüren Fransız otomotiv devi Renault da İran’dan çekileceğini açıklamıştır. Üstelik Renault’nun ABD ile herhangi bir ilişkisi bulunmamasına karşın çoğunluk hissesine sahip olduğu uzun süreli ortağı Nissan Motors'un ABD’ye araç satması bu duruma sebep olmuştur. Bu bağlamda ABD Hazine yetkililerinin açıklamalarına göre İran’dan çekilen uluslararası şirketlerin sayısı 100’e ulaşmıştır (Tablo 1).

İran'da yatırımları olup açıklama yapmayan şirketlerin pek çoğunun ABD ile ticaret yapıyor oluşu, söz şirketlerin yakın bir zamanda İran'dan çekileceğini göstermektedir. Alman otomotiv devi Volkswagen 17 yıl aradan sonra 2017 yılında İran'a dönmüş, 2018 Ocak ayında satışlara başlamıştır. Ancak otomotiv sektörüne yönelik yaptırımların yürürlüğe girmiş olması ve adı geçen şirketin ABD'deki yatırımlarıyla Amerika otomotiv endüstrisindeki konumu düşünüldüğünde İran'dan çekilmesi beklenmektedir. Avrupalı pek çok sigorta şirketi de henüz yaptırımların etkilerini analiz ettiklerini ve kararlarını daha sonra açıklayacaklarını belirtmiştir. Bununla birlikte bazı şirketler İran'la iş yapmaya devam edeceklerini açıklamıştır. Almanya'da KOBİ’leri destekleyen ve 6 bankanın yer aldığı bir oluşum olan KCI, İran'a mal ve hizmet ihraç etmek isteyen şirketlere finansal hizmetler vermeye devam edeceğini açıklamıştır. Rus kamu enerji şirketi Gazprom ise İran'da yeni projelere hazır olduğunu duyurmuştur. Ancak İran'da büyük yatırımlar yapan ve pek çok projede ana aktör olan Çinli şirketlerden herhangi bir açıklama gelmemiş, konsorsiyum olarak imzalanan anlaşmalarda Avrupalı şirketlerin çekilmesine dahi bir yorum yapılmamıştır.

ABD’li yetkililerin yaptırımların sıkı bir şekilde uygulanacağına ilişkin açıklamaları ve muafiyet isteyen şirketlerin hiçbirine muafiyet sağlanmayacağının anlaşılmasından sonra ABD hazine yetkilileri, 20’den fazla ülkeye, İran’a uygulanacak yeni ambargolara katılmaları için ziyarette bulunmuştur. Ziyaretlerin yıl boyunca devam edeceğini açıklanmıştır.  Buna ek olarak yaptırımların daha etkin bir şekilde uygulanması için ABD Hazine Bakanlığı bünyesinde İran Eylem Grubu kurulmuş, Eylem Grubu’nun başına ABD’nin İran Özel Temsilcisi olarak Brian Hook görevlendirilmiştir. Trump’ın yakın zamanda görevlendirdiği ve İran karşıtı sert tutumlarıyla bilinen Mike Pompeo ve John Bolton gibi şahin isimlerin yanı sıra İran’a baskı kurulmasını savunan ve yaptırımları desteklemeleri için AB ülkelerine yapılan ziyaretlere öncülük eden Brian Hook’un iş başına getirilmesi, ABD’nin tutumunun daha da sertleşeceğini göstermektedir.

Avrupa Birliği ve Yaptırımlar

AB ülkelerinin beyanlarına rağmen İran’dan ayrılan şirketlerin neredeyse tamamının Avrupa menşeli olması dikkat çekicidir. AB ülkelerinin Avrupalı şirketlere ABD’den muafiyet sağlama süreçlerinde başarısız olması, yaptırımların yürürlüğe gireceği tarihler henüz gelmeden pek çok şirketin İran’dan çekildiğini duyurmasına yol açmıştır. Ancak Avrupa Birliği, Avrupalı şirketlere garanti sağlayamasa da daha önce ABD yaptırımlarına karşın Küba ile ticaret yapan şirketleri koruma amacıyla çıkardığı “Önleyici Yasa” uygulamasını tekrar yürürlüğe koyacağını açıklamıştır. AB tarafından 6 Haziran 2018 itibariyle güncellenmeye başlanan “Önleyici Yasa”, yaptırımlara paralel olarak 7 Ağustos 2018’de yürürlüğe konmuştur. Bu yasaya göre AB firmalarının ABD yaptırımlarına uyması yasaklanmıştır. Bu önleyici yasada, ABD’nin yaptırımlarına uyan AB firmalarının cezalandırılacağına yönelik hükümler vardır. Böylelikle AB firmalarının ticari ilişkilerinden dolayı ABD mahkemelerince soruşturulması/kovuşturulması/yargılanması durumunda bu firmalar, söz konusu önleyici yasayı dayanak gösterebileceklerdir. Ancak uygulamanın yürürlüğe girmesinden çok önce Avrupalı şirketlerin İran’ı terk etmesi, uygulamaya ilişkin şüphelerin varlığını ve şirketlerin bu yasaya güvenmediklerini göstermektedir. Üstelik Küba sorununun mutabakatlarla çözülmesi neticesinde uygulamaya konmayan yasaya ilişkin belirsizlikler de bulunmaktadır. Ayrıca ABD Hazine yetkililerinin bu yasayı tanımayacaklarına yönelik beyanları da “önleyici yasa” uygulamasının yatırımcıları koruyamayacağına ilişkin bir algıya neden olmuştur. Bu sebeple uygulamanın uluslararası şirketleri İran’da tutacak bir etkiye sahip olmayacağı görülmektedir.

AB ülkelerinin ticareti devam ettirmek için başka çözüm önerileri de olmuştur ancak İran’ın ihtiyaç duyduğu yatırımcı profiliyle AB ülkelerinin önerileri uyuşmamaktadır. Zira İran; petrol, petrokimya ve enerji başta olmak üzere yatırım yapılacak sektörlerde uzmanlığı ve sermayesi bulunan şirketlere ihtiyaç duyarken AB ülkeleri KOBİ’leri destekleyecek paketler sunmaktadır. Üst düzey yöneticilerin ve bürokratların KOBİ’leri teşvik eden söylemlerinin yanı sıra AB komisyonu, 23 Ağustos 2018'de İran'a yönelik nükleer anlaşmayı sürdürme kapsamında AB tarafından yapılması planlanan 50 milyon euro tutarındaki destek paketinin 18 milyon euroluk ilk kısmının kabul edildiğini açıklamıştır. Ancak paket İran'ı anlaşmada tutmaya yetecek gibi görünmemektedir. Zira İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, yardım paketinin daha önceden konuşulan bir iş birliği kararı neticesinde gerçekleştiğini ve nükleer anlaşmayla ilgisinin bulunmadığını bildirmiştir.  

Avrupa Birliği; İran'a taahhütlerine uymaya devam ettiği takdirde kendilerinin de anlaşmayı korumak için elinden geleni yapacağını beyan etmiş, bu doğrultuda da İran, anlaşmada kalmak için petrol satışı ve bankacılık kanallarının korunmasında garanti istemiştir. Fakat AB'nin uluslararası şirketlere İran'da kalmaları için herhangi bir güvence sunamaması, İran'ın anlaşmaya sadık kalmasını sağlayacak araçların yok olmasına neden olmuştur. Şirketlerin çekilmesinin ardından ise İran'ın tavrı tehditkâr bir hâl almıştır. İran anlaşmaya taraf olan Avrupalı ülkelere ABD'nin çekilmesinin etkilerini azaltacak bir paketle gelmeleri için 4 Kasım'a kadar zaman verdiğini açıklamıştır. Fakat İran'ın bu tehditkâr ve müzakereye kapalı tavrına AB'nin ne kadar tepkisiz kalacağı ve anlaşmayı savunmaya devam edip etmeyeceği şüphelidir.

Sonuç 

Şu an ki durum İran açısından pek parlak değildir. Zira hâlihazırda zor bir süreçten geçen İran ekonomisi yaptırımların sıkılaşması, ikinci aşama yaptırımların uygulanmaya başlanacağı 6 Kasım tarihinin gelmesiyle büyük bir dar boğaza girecektir. Üstelik ABD'nin yaptırımlardaki kararlılığı ve İran'ın en önemli gelir kaynağı olan petrol ithalatına ilişkin tutucu tavrı neticesinde ülkenin petrol gelirlerinin düşeceği tahmin edilmektedir. Basit arz-talep ilişkisinden doğan fiyat mekanizması göz önüne alındığında her ne kadar petrol fiyatlarının artması ve ihracat miktarının azalmasıyla İran'ın petrol gelirlerinin aynı seviyelerde kalması beklense de ödeme ve nakliye kanallarının yaptırımlar kıskacında olduğu ve ABD'nin İran'dan petrol alan ülkelere muafiyet sağlamama konusundaki tavrı unutulmamalıdır. Nitekim ABD'li yetkililer, çeşitli platformlarda hedeflerinin İran'ın petrol ithalatını sıfırlamak olduğunu yinelemektedir.

İran'ın nükleer faaliyetlerine yönelik tüm BMGK yaptırımları nükleer anlaşma sayesinde kaldırılmıştır. Bu sebeple İran'ın AB'yi anlaşmadan çıkmakla tehdit etmesi İran'ın yararına değil zararınadır. Ülkede halk üzerindeki ekonomik ve siyasi baskının son bir yıl içinde giderek arttığı ve tansiyonun sık sık yükseldiği göz önüne alındığında, İran'ın anlaşmadan çıkmasıyla ABD yaptırımlarının yanında bir de BMGK yaptırımlarının yeniden yürürlüğe girmesinin ülkeyi sadece ekonomik olarak değil sosyo-politik olarak da bir çıkmaza sürükleyeceği aşikardır.