Yunanistan İçin Yeni Alternatif: İran’ın Kamikaze Drone’ları

Yunanistan İçin Yeni Alternatif: İran’ın Kamikaze Drone’ları
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz
Araştırmacı Oral Toğa

Türkiye’nin, savunma sanayisinde yaptığı atılımlar hiç şüphesiz ki Yunanistan kamuoyu tarafından oldukça dikkatli bir şekilde takip edilmektedir. Atılan her adım, Yunanistan basınında ve akademisinde uzun tartışmalara sebep olmakta ve üzerine detaylı analizler yazılmaktadır. Türk savunma sanayisi ürünlerinin Libya, Karabağ ve Ukrayna’daki savaşlarda oyun değiştirici bir rol üstlenmesi, hâlihazırda Türkiye üzerinden tehdit algılarına sahip olan Yunanistan’ı yeni arayışlara sevk etmektedir. Türkiye’nin S/İHA teknolojisinin gerek söz konusu çatışma bölgelerindeki gerekse terörle mücadelede ve sınır ötesi operasyonlarındaki rolü, Yunanistan’ın üzerinde durduğu konuların en başında gelmektedir. Bu bağlamda kendisini savunabilmek veya güvende hissedebilmek adına alternatif arayışlara girmiştir. Bu arayışlar temelde iki koldan ilerlemektedir: Türk S/İHA’larını durduracak bir savunma teknolojisi ve Yunanistan’a ait yerli ve millî bir S/İHA sahibi olabilmek. Bunun için başta adalar olmak üzere ülkenin stratejik yerlerine antidrone sistemleri kurma çabasına girişilmiştir. Bu yönde İsrail’le ikili iş birliğine giren Yunanistan, İsrail’in Rafael şirketinin geliştirdiği Drone Dome sistemi üzerine çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. Temel olarak Türk S/İHA’larını körleştirecek lazer ve elektronik sistemlerin kullanılması hedeflense de Rafael’in tanıtım kitapçığında sistemin tespit menzili 3.500 km olarak belirtilmiş olup Türk S/İHA’larının irtifasının çok altında kaldığı görülmektedir. Öte yandan “gizli” kalması gereken bu bilgilerin basına sızması Yunanistan’da ayrıca tartışmalara sebep olmuştur. 

İkinci olarak kendi S/İHA’sını üretmek isteyen Yunanistan’da, basında sıklıkla çalışmaların yoğun bir şekilde sürdüğüne yönelik haberler çıkmaktadır. Bunlardan ilki Türkiye’deki basına da yansıyan ve “Türkleri Titreten İlk Yunan İnsansız Hava Aracı Hazır” başlığıyla tanıtılan Arhitas projesidir. Yunan havacılık endüstrisi ile Selanik Aristoteles Üniversitesi, Teselya Üniversitesi ve Trakya Demokritos Üniversitesi olmak üzere üç üniversitenin birleştiği bir projenin ikinci çeyreğinin tamamlandığı; Yunanistan Maliye Bakanı Hristos Staikuras tarafından duyurulmuştur. İlk uçuşunu Mart 2024’te yapması planlanan araç üzerine çalışmalar sürmektedir. 

Birçok benzer S/İHA üretimi ve savunma haberi sürekli olarak Yunanistan basınına düşse de bu haberlerin, ekseriyetle kamuoyunun Türk savunma sanayisine karşı moralini yüksek tutmak amacıyla stratejik iletişimin bir aracı olarak gerçekleştirildiğini düşündürecek birçok yönü bulunmaktadır. Örneğin Zaharis Sarris’in kurduğu Altus şirketinden bahsedilen haberler yapılmış ve Sarris “‘Yunanistan hiçbir şey üretemez.’ şeklindeki aptalca klişeyi tekrarlayarak dalga geçen her Yunan’a karşı çalışan, tasarlayan, emek harcayan ve son teknoloji ürünlerini yaratan kişilerden biri” olarak öne çıkarılmıştır. Keza yukarıda bahsi geçen “gizli” bilgilerin sızdırılması tartışmaları sırasında da bu yönde yorumlar olmuş ve aslında bu bilgilerin halkı rahatlatmak için kasten basına verildiğini söyleyen yorumlar yapılmıştır. Son olarak Arhitas projesinin “Türkleri Titreten İlk Yunan İnsansız Hava Aracı” şeklinde lanse edilmesinin, Türk basını tarafından alay konusu olması da Yunanistan basınına yansıyan olaylardandır.

Bütün bu tartışmaların yanında, İran’ın ürettiği ve Rusya-Ukrayna Savaşı’nda sahada tecrübe edilen Şahit-136 kamikaze drone’larının etkisi, Yunan basını ve akademisinin gözünden kaçmamıştır. Esasında Yunanistan’da son haftalarda çıkan savunma ve güvenlikle alakalı metinlerde, İran’ın kendini savunma stratejisi dikkat çekmeye başlamış ve İran’ın kendini savunmadaki asimetrik kurgusu, Yunanistan için de bir alternatif olarak görülmeye başlanmıştır. Örneğin Pentapostagma’da çıkan ve İran’ın geliştirdiği drone sistemlerinin konu alındığı bir yazı “Adalarımızdan birinin kıyısına doğru hareket eden Türk deniz piyadeleriyle dolu sürat teknelerine karşı S/İHA’ların toplu hâlde taarruza geçtiğini gözümüzde canlandıralım. Sonuçları saldırgan Türkler için hem can kaybı hem de moral açısından yıkıcı olacaktır.” ifadeleri bulunmaktadır. Aynı yazıda Rusya-Ukrayna Savaşı’nın, Türk-Yunan gerginliği ile olası savaşı için birçok ders içerdiği belirtilmekte ve Ege’de sahip olunan çok sayıda ada ve adacık ile Yunanistan’ın, Türk saldırganlığına karşı koymak için cephanesinde çok sayıda yüksek isabetli ve öldürücü silah sistemine sahip olması gerektiği vurgulanmaktadır. Buna çözüm olarak kamikaze İHA’ların; yazıda geçen özelliklere ek olarak düşük üretim maliyetleri, operatörlerin kısa eğitimlerle yetkinleşmesi ve Ege’deki sivil nüfusun vereceği savunma için güzel bir alternatif olabileceği belirtilmektedir. Şöyle ki bu eğitimlerle profesyonel askerlerin yanı sıra özellikle adalardaki 15 ila 65 yaşındaki herkesin, Türk özel birliklerini tek vuruşta yaralayabilecek veya öldürebilecek bir imkâna sahip olacağı söylenmektedir. Buna ek olarak bu drone’lar sayesinde Anadolu kıyılarındaki gerek askerî gerek gayriaskerî hedefleri de vurabilecekleri ifade edilmiştir.

Yunanistan’da çıkan bir başka yazıda ise Türkiye’nin “Batı denetimine tabi olmayan drone üretiminin” terör örgütlerine kapı açacağı savunulmuştur. İran’ın kamikaze drone’lar üzerinden Irak’ta ABD üslerini hedef alması uzunca aktarılmış ve “Türkiye destekli” Hamas’ın mayıs ayında “İran tarzı” gerçekleştirdiği saldırılardan da söz edilmiştir. İran’ın kamikaze drone’larının başarısının, Türkiye için de bir kapı açacağına dair bir endişeden bahseden yazıda Yunanistan içindeki birçok hedefin terör kisvesi altında vurulabileceği ancak bunun Türkiye tarafından yapıldığının bilineceği gibi bir iddiada bulunulmuş ve “Yunanları Anadolu’da katleden çetelerin 100 yıl sonra Yunanistan içindeki hedefleri vurabilecek süper silahlara sahip çetelere dönüşeceği, Yunanların kendilerini kâbus gibi bir gerçeğin içinde bulacaklarını ve ne kadar Rafael alınırsa alınsın bu saldırılara bir karşılık verilemeyeceği” analizi yapılmıştır.

Bu konuda Yunan medyasında çıkan en ilginç analizlerden biri Ptisi’de Hristos Ktenas imzalı yazıda yer almıştır. Yazı, genel olarak İran’ın Şahit-136’sının benzerinin Yunanistan’da üretiminin mümkün olup olmadığını tartışmaktadır. Yazının merkezinde “Uluslararası silah ambargosu altında olan ve aynı zamanda diğer birçok kritik teknolojiye sahip olan İran; sadece Şahit-136’yı değil, aynı zamanda her türden onlarca insansız modeli üretebilirken Yunanistan neden aynı şeyi yapamamakta?” sorusu yer almaktadır. Burada ana hatlarıyla Şahit-136’nın çok karmaşık ve pahalı bir araç olmamasının altı çizilmiş ve “pratikte elektro-optik bir tanımlama ve hedefleme sistemi ile karmaşık algoritmalara sahip olmayan ve muhtemelen kullanıcı ile iletişimi bile bulunmayan bu ilkel sayılabilecek” drone’un yarattığı etkinin sahada görüldüğü belirtilmiştir. Dolayısıyla bu hâliyle Şahit-136’nın, drone savaşına farklı bir boyut kazandırdığı ve ucuzluğu ile savunmasızlığına karşın birçok kritik altyapının imhasında etkin bir rol oynamasıyla öne çıktığının altı çizilmiştir. Üstelik alçak irtifada seyretmesi ve küçük bir iz bırakan sentetik malzemelerden yapılmış olmasından dolayı savunmasız olsa da her noktayı ve şehri kapsamayan hava savunma sistemlerinin “deliğinden” geçebileceği belirtilmiştir. Yazı, temel olarak Yunanistan’ın Arhitas ve LOTUS gibi projeleri olsa da bir alternatif olarak bu yeni durumun da göz önüne alınması gerektiğini savunmaktadır. Yazıda, İran’ın büyük bir teknolojik sıçrama yapmadığı, aksine sahip olunan teknolojinin sentezlenerek makul bir maliyetle üretim yaptığı; Yunanistan’ın da bu bilgi birikimine hâlihazırda sahip olduğu belirtilmektedir. İntihar amacıyla üretilen ve özel bir dayanıklılığa ihtiyaç duymayan, uzun süreli kullanım için tasarlanmayan, uzun süreli depolama tesisleri gerektirmeyen ve kamyonlardan kaldırılan bir drone’un Yunanistan için faydalı olabileceği savunulmaktadır.

Bu yaklaşım; Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı savunma arayışında, İran’ın on yıllardır yürüttüğü asimetrik savunma konusundaki stratejiyi örnek alabileceğinin ilk işaretleri olarak yorumlanabilir. Nitekim Yunanistan, bir yandan Arhitas ve LOTUS gibi İHA projeleriyle Türkiye’ye karşı savunmasını güçlendirmeye çalışırken öte yandan İsrailli Drone Dome üzerine faaliyetlerini yoğunlaştırmaktadır. NATO ülkesi olması sebebiyle Yunanistan’ın, İran’dan doğrudan silah alacağı düşünülmese de savaş koşulları altında bu durum hızlıca değişebilir. Keza doğrudan silah almak yerine İran’la girilen bir iş birliği sonucunda teknoloji transferi de gayet olası seçeneklerden biridir. Ancak bunun için uygun koşulların oluşup oluşmadığı, araştırmaya ve izlenmeye muhtaçtır. Karabağ konusu başta olmak üzere birçok noktada Türkiye’ye karşı eli zayıflayan İran, Yunanistan’la böylesi bir iş birliğine giderek Türkiye’nin tehdit algılarını yükseltmek suretiyle dikkatini dağıtmak, elini güçlendirmek ve pozisyonunu sağlamlaştırmak isteyebilir. Ancak Yunanistan’ın Körfez ülkeleriyle yakalamaya çalıştığı iş birliği, Suudi Arabistan’a gönderdiği hava savunma sistemleri ve iki ülke arasında önceki aylarda yaşanan tanker krizi göz önüne alındığında bunun gerçekleşmesi şu aşamada uzak gözükmektedir. Fakat imkânsız da değildir. Ayrıca ABD ve AB’nin kesin onayı olmadan İran’la böylesi bir iş birliğine girmek, Yunanistan açısından mümkün değildir. Zaten bu yüzden “Alabilir miyiz?” yerine “Yapabilir miyiz?” sorusu gündemdedir. Yine de İran’ın asimetrik silah kapasitesi ve faaliyetlerinin, Ukrayna Savaşı sonrasında Yunanistan tarafından çok daha yakından takip edilmeye başlandığı söylenebilir.