Zevahiri’nin Öldürülmesinin Düşündürdükleri

Zevahiri’nin Öldürülmesinin Düşündürdükleri
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

El-Kaide’nin Usame Bin Ladin’in yerini alan son lideri Mısırlı Eymen ez-Zevahiri, ABD’nin düzenlediği bir SİHA saldırısı sonucu Afganistan’ın başkenti Kabil’de, kaldığı evde öldürüldü. Zevahiri’nin ölüm haberini bizzat ABD Başkanı Joe Biden duyurdu. Biden, 1 Ağustos Pazartesi düzenlediği basın toplantısında “Cumartesi günü, ABD ordusu benim emrimle Afganistan’ın Kabil kentinde başarılı bir operasyon düzenleyerek el-Kaide lideri Eymen ez-Zevahiri’yi öldürdü.” açıklamasında bulundu. Taliban cephesi ise saldırıya tepki gösterdi. Taliban Sözcüsü Zabihullah Mücahid, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda “saldırının her ne sebeple olursa olsun, İslam Emirliği tarafından mümkün olan en güçlü şekilde kınandığını” yazdı. Mücahid, açıklamasında saldırıyı “uluslararası ilkelerin açık ihlali” olarak nitelendirerek ABD’yi Doha Anlaşması’nı ihlal etmekle suçladı. Öte yandan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ise Doha Anlaşması’nı ihlal eden tarafın Taliban olduğunu söyledi. Blinken, 2 Ağustos Salı günü yaptığı açıklamada “Taliban, el-Kaide liderini Afganistan’da barındırarak dünyaya, Afganistan topraklarını teröristler tarafından diğer ülkelerin güvenliğini tehdit etmek için kullanılmasına izin vermeyeceklerine dair güvence veren Doha Anlaşması’nı ihlal etmiştir.” değerlendirmesinde bulundu.

ABD ile Taliban arasında 29 Şubat 2020’de imzalanan Doha Anlaşması’na göre Taliban; el-Kaide dâhil olmak üzere terörist gruplarla bağlarını kesme, terörist grupların Afganistan topraklarını ABD’nin çıkarlarına karşı kullanmasına izin vermeme taahhüdünde bulunmaktadır. Fakat burada asıl sorgulanması gereken kimin Doha Anlaşması’nı ihlal ettiğinden ziyade Afganistan’da yönetimi ele geçirdiği Ağustos 2021’den beri uluslararası toplum tarafından tanınmak için çaba gösteren Taliban’ın, neden el-Kaide liderinin Kabil’de bulunmasına müsaade ettiğidir. Bu noktada Taliban’ın el-Kaide terör örgütüyle geçmişi uzun yıllara dayanan karmaşık bağları akıllara gelmektedir. Özellikle Taliban içerisindeki en güçlü iki fraksiyondan biri olan Hakkani şebekesi liderleri Taliban ile el-Kaide arasındaki irtibatı sağlayan aktörler olarak birçok kez saygın uluslararası basın yayın kuruşlarının raporlarına konu olmuştur. Zevahiri’nin öldürüldüğü evin Kabil’in merkezinde en işlek bölgelerden birinde olması ve bu evin Hakkani şebekesinin lideri ve Taliban İçişleri Bakanı Seracuddin Hakkani’ye ait olması, çeşitli yorum ve iddiaları beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda ortaya atılan iddialardan biri; Zevahiri’nin, Hakkani’nin küçük kardeşi Aziz Hakkani tarafından Kabil’e getirildiği yönündedir. Bu durumda iki ihtimal akla gelmektedir. İlki; Taliban içerisindeki bazı grupların, Zevahiri’nin Kabil’e getirilmesinden hoşnut olmaması ve Zevahiri’nin kaldığı yerin istihbarat bilgilerini ABD ile paylaşmış olmasıdır. Amerikalı yetkililer, Zevahiri’nin bulunduğu yerin “çoklu istihbarat kaynaklarınca” tespit edildiğini açıkladılar. ABD’nin eski Afganistan Özel Temsilcisi Zelmay Halilzade, 2 Ağustos’ta NPR’ye verdiği bir röportajda; Zevahiri dâhil üst düzey el-Kaide üyelerinin Afganistan’da bulunmasının Taliban içerisindeki bazı klikleri rahatsız ettiğini, dolayısıyla bu grupların Zevahiri’nin kaldığı evin belirlenmesinde ABD ile iş birliği yapmış olabileceğini söyledi. Önceki yönetim ile barış görüşmeleri yürüten Taliban heyeti arasında yer alan Muhammed Natıki, Zevahiri’nin öldürülmesiyle ilgili sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda “ABD’nin, el-Kaide liderinin gizlendiği ev konusunda bu kadar kesin ve ayrıntılı bilgiye sahip olmasının ancak Taliban’ın içinden birilerinin yardım etmesiyle mümkün olabileceğini” yazdı. Bu çerçevede akla gelen ilk senaryo; Hakkani şebekesi ile son dönemde birçok konuda anlaşmazlıklar yaşayan Taliban’ın fiilî Birinci Başbakan Yardımcısı Molla Abdulgani Birader ve Savunma Bakanı Molla Yakub’un da aralarında bulunduğu Ketta Şûrasının, Zevahiri’nin kaldığı yerin bilgilerini ABD ile paylaşmış olmasıdır.

Afganistan siyaseti, son bir senede sık sık bahsi geçen iki grup arasında güç paylaşımı konusunda yaşanan rekabete sahne oldu. Taliban’ın 8 Eylül 2021’de açıkladığı kabineye dört üst düzey üyesini yerleştiren Hakkani şebekesi, ilerleyen süreçte de güç tahakkümünü devam ettirdi. Bu çerçevede kilit mevkilere Hakkani şebekesine sadık kişiler atanırken özellikle Afganistan’ın kuzeyi gibi kritik bölgelerin ele geçirilmesinde önemli rol oynayan Ketta Şûrasına yakın ve Peştun olmayan komutanlar görevlerinden uzaklaştırılarak görece önemsiz mevkilere getirildi. Hâlihazırda birçok kritik görevi işgal etmiş olan Hakkaniler, Afganistan’da gücü büyük ölçüde elinde tutuyor. Molla Birader ve Molla Yakub liderliğindeki Ketta Şûrası, Hakkanilerin her geçen gün artan gücünden rahatsız. Dolayısıyla Ketta Şûrasının, Hakkanilerin gücünü kırmak için Zevahiri konusunda ABD ile iş birliği yapmış olma ihtimali yüksektir. Ayrıca ABD ve uluslararası toplum ile ilişkileri güçlendirmekten yana olan Ketta Şûrasının, bunu Eylül 2022’de gerçekleşecek Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu öncesinde “İslam Emirliği”nin tanınması için bir fırsat olarak görmüş olma ihtimali de yabana atılmamalıdır. Böylece bir taraftan Hakkanilerin gücü kırılırken diğer taraftan da İslam Emirliği’nin tanınma sorunu da aşılarak bir taşla iki kuş vurulmuş olacaktır. Molla Yakub’un temmuz ayında Katar’ı ziyaret etmiş olması; Ketta Şûrasının, Zevahiri’nin öldürülmesi konusunda ABD ile iş birliği yaptığı iddialarını temellendirmek için öne sürülmektedir. Buna göre Molla Yakub, bu ziyaret sırasında Katarlılar aracılığıyla Amerikalılarla görüşerek Zevahiri’nin ele verilmesi konusunda anlaşmaya varmıştır. İkinci ihtimal ise Zevarihi’nin Kabil’e yerleşmesinin sadece Hakkani şebekesinin bilgisi dâhilinde olduğu ve Zevahiri’nin istihbarat bilgilerinin de bizzat onu korumakla görevli olan Hakkaniler tarafından ABD ile paylaşılmış olmasıdır. Bu senaryoya göre ABD tarafından başına 5 milyon dolar ödül konmuş olan ve adı hâlâ BM’nin kara listesinde bulunan Seracuddin Hakkani, ABD ile ilişkileri yeniden kurmak için Zevahiri’yi tuzağa çekerek bir jest yapmıştır. Son olarak düşük de olsa Zevahiri’nin öldürülmesi konusunda Pakistan’ın ABD ile iş birliği yapmış olma ihtimali de akıllara gelmektedir. Uzun zamandır büyük bir ekonomik krizle mücadele eden Pakistan, ABD yardımını çekmek için Zevahiri’nin öldürülmesi konusunda istihbarat paylaşımı veya Pakistan hava sahasının kullanılması gibi konularda iş birliği yapmış olabilir.

Sonuç olarak Zevahiri’nin saklandığı Afganistan’da öldürülmesi, Taliban’ın içerisindeki rekabetin boyutlarını gözler önüne sermenin yanında örgütün başta ABD olmak üzere uluslararası toplumla ilişkilerinin geleceğini tehlikeye atmıştır. Taliban’ın Doha Anlaşması’na rağmen el-Kaide ve benzeri terör örgütleriyle bağını sürdürüp sürdürmeyeceği uluslararası toplum açısından bir endişe kaynağıydı. Zevahiri’nin Kabil’de bulunması, uluslararası toplumun Taliban konusundaki endişelerinde haklı olduğunu göstermiştir. Bu şartlarda Taliban’ın, uluslararası terörle mücadelede kaybettiği güveni yeniden kazanması ve meşru bir aktör olarak tanınması zor görünmektedir.

Zevahiri’nin Öldürülmesi ABD-Taliban İlişkilerini Nasıl Etkiler?

ABD’de birçok analist, Afganistan’da uzun vadede sürdürülebilir bir devlet yapısının ortaya çıkması için Taliban ile ilişkilerin normalleştirilmesi gerektiğine inanıyor. Bu çerçevede Amerikalı yetkililerle Taliban heyetleri; son aylarda ABD’de tutulan Afganistan’a ait rezervlerin serbest bırakılması, Afganistan’a ABD yardımı ve ilişkilerin normalleştirilmesine yönelik atılacak potansiyel adımlar konusunda birçok kez bir araya geldi. Ancak Zevahiri’nin Kabil’de bulunmasının ardından Amerikan kamuoyunda; Taliban’ın, el-Kaide ile bağını kesmediği ve uluslararası terörizme destek verdiği algısının ortaya çıkması, Biden yönetimi için Taliban ile normalleşme girişimlerini siyasi açıdan tehlikeli hâle getirmiştir. Bu durumda Taliban’ın uluslararası toplum tarafından tanınmasında kilit rol oynayacak olan ABD ile normalleşme sürecinin olumsuz etkilenmesi beklenebilir. Diğer taraftan 1998’de Kenya ve Tanzanya’daki ABD büyükelçilerine yapılan saldırılarda ve 11 Eylül 2001 saldırılarında merkezî rol üstlendiği bilinen ve 2001’den beri ABD’nin en çok aranan teröristler listesinde bulunan Zevahiri’nin öldürülmesi, Biden açısından sembolik bir zafer olarak görülebilir. Zevahiri’nin öldürülmesi; aynı zamanda ABD’nin Ağustos 2021’de Afganistan’dan çekilmesinin yıl dönümüne yakın zamanda ve BM’nin Zevahiri’nin hayatta olduğunu, örgütün yeniden canlandığını ileri süren bir rapor yayınlamasından sadece iki hafta sonra gerçekleşmiş olması dolayısıyla da ayrı bir anlama sahiptir. Bu nedenlerden ötürü Zevahiri’nin öldürülmesi, mevcut ABD yönetimi açısından önemli bir siyasi kazanç olarak yorumlanabilir. Buna karşın 20 yıllık silahlı mücadelenin ardından Afganistan’da ABD’ye karşı elde ettiği zaferin birinci yılını kutlamaya hazırlanan Taliban açısından ise hem prestij hem de güven kaybı anlamına gelmektedir.