İRAM 2. Film Okumaları Etkinliği Gerçekleştirildi

İRAM 2. Film Okumaları Etkinliği Gerçekleştirildi

Marmara Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Yusuf Ziya Gökçek’le 26 Şubat 2022 Cumartesi günü çevrim içi gerçekleştirilen İRAM İstanbul Film Okumaları dizisinin ikincisinde İran Yeni Dalga Sineması’nın çığır açıcı örneklerinden Gav/İnek (Daryuş Mehrcuyi,1969) filmi, bölge sineması içerisindeki tematik ve estetik konumuyla değerlendirildi.

Program moderatörü Ayşe Pay, Gökçek’in İran sineması özelinde incelenebilecek iki makalesinden söz etti. Bunlardan ilki Türkiye’deki İran sineması literatürü hakkında veri sunan Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi’nin 2021 tarihli 37. sayısındaki “Türkiye’de Ülke Sinemalarına Genel Bir Bakış ve Bibliyografi Çalışması”, diğeri Doruk Yayınları tarafından Mehmet Öztürk ve Barış Saydam editörlüğünde hazırlanan 2021 tarihli Orta Doğu Sinemaları: Mekanlar, Sesler, Renkler adlı çalışmadaki “İslami Devrim’den Günümüze İran Sineması (1979-2020)” başlıklı makaleydi.

Gökçek, Gav’ı sadece İran sineması için değil bölge sinemaları için de pek çok açıdan ilham verici şeklinde nitelendirdi. Filmin uyarlandığı öykü -dolayısıyla modern İran edebiyatının önemli isimlerinden Golam Hüseyin Saidi- üzerinden 1960’larda sadece İran’da değil bölgede de -tartışmalı ve riskli bir ifade olduğunu bilerek ve altını çizerek- “yüksek edebiyat” ürünlerinin uyarlamalarının görüldüğüne değindi. 1920’ler ve 1930’lardaki ucuz edebiyat uyarlamalarına karşın karakterin iç dünyasına yönelen 1960 sonrası bu ürünlerin; Hindistan, Türkiye, Çin ve Senegal ölçeğindeki kimi örneklerini andı. Mısır, Irak, İran, Türkiye, Hindistan gibi bölge ülkelerinde hem estetik hem tematik yönden benzerliklerle birlikte belgesel/gündelik gerçekliğin alegorik bir katman üzerine inşa edildiği üzerinde durdu. İran sinemasına ilgi duyan insanlar için milat sayılabilecek Gav’da sıradan insanlar üzerine inşa edilmiş yapının ve fantezi-gerçek arasındaki savaşımın verimli bir okumaya imkân tanıdığını da vurguladı.

Programda ayrıca klasik anlatı kalıplarının dışında antagonist, kötücül tipler ve bilinmeyen bir grubun tehdidiyle örülü Gav’ın daha çok Batılı tipte modern kenti kurmaya çalışan Pehlevi’ye dönük bir alegori şeklinde okunabileceği belirtildi. Ardından filmin yabancılaşma bağlamında da ele alınabileceğine, özellikle bir nesneye bağımlılığı olan ve nesneyle birlikte hayatının korunduğuna ya da değişebileceğine inanan insanların o nesneyi kaybettiklerinde yok olmalarına dolayısıyla film özelinde nesneye eşitlenmiş bir varlık meselesinin gündeme geldiğine değinildi.

Klasik anlatı açısından hata sayılabilecek -kim tarafından öldürüldüğü bilinmeyen bir inek gibi- belirsizliklerin filmin yapısı içinde bir hata sayılmadığına, sürekli bir tehditle yaşayan köy halkının kolektif bir şekilde ürettiği bir yalan üzerinde büyük oranda ittifak sağlayabildiğine ve ürktükleri gerçeği hızlıca, alelacele gömüverdiklerine temas edildi.

Ortalama bir köy düzeninde görülebilecek gölge ışık oyunları, karanlıklar, taziye prensipleri, anmalarla ortaya çıkan dinamik yapının sessizleştirilerek simgesel bir anlatı kurulduğuna dikkat çekildi. Yönetmen Daryuş Mehrcuyi’nin normalde diyalogların ve seslerin bulunabileceği yerlerde büyük ölçüde sessizliği tercihiyle bakışı köy, mimari ve nesneler üzerine odaklayarak zihinle perde arasında ek bir müdahalede bulunmadığına işaret edildi.

Foucault’ya atıfla birey, toplum, delilik ve normal ilişkisi üzerinde duruldu. Akabinde kendi normatifliği içerisinde normal kabul etmediği bir insanı kusan, dışarı atan köyün, mikro bir İran şeklinde, ulusal bir alegori şeklinde okunabileceği belirtildi. Bununla birlikte yönetmenin temel derdinin ulus alegorisi yapmak olmadığının da altı çizildi. Filmde görüntülerin birden fazla anlamı yüklenerek katmanlı bir yapı oluşturduğu ve bunun da İran şiirindeki iham geleneğini hatırlattığı vurgusuyla program sonlandırıldı.