İran’da Ayetullahların Savaşı: Amerika Birleşik Devletleri, Dış Politika ve 1979 Sonrası Siyasi Rekabet

İran’da Ayetullahların Savaşı: Amerika Birleşik Devletleri, Dış Politika ve 1979 Sonrası Siyasi Rekabet

İran’da Ayetullahların Savaşı: Amerika Birleşik Devletleri, Dış Politika ve 1979 Sonrası Siyasi Rekabet

İran’da Ayetullahların Savaşı: Amerika Birleşik Devletleri, Dış Politika ve 1979 Sonrası Siyasi Rekabet

Alex Vatanka, The Battle of the Ayatollahs in Iran: The United States, Foreign Policy, and Political Rivalry since 1979, I. B. Tauris, 2021, 264 sayfa.

ISBN: 978-1838601553


Washington merkezli bir düşünce kuruluşu olan Orta Doğu Enstitüsünde (MEI) İran Programı direktörü olarak görev yapan Alex Vatanka, araştırmalarında özellikle İran’a odaklanarak Orta Doğu’nun bölgesel güvenlik meselelerinde uzmanlaşmıştır. Tahran’da doğan yazar, Siyaset Bilimi alanında lisans derecesine (Sheffield Üniversitesi, Birleşik Krallık) ve Uluslararası İlişkiler alanında yüksek lisans derecesine (Essex Üniversitesi, Birleşik Krallık) sahiptir. Vatanka ayrıca Hurlburt Field’daki ABD Hava Kuvvetleri Özel Harekât Okulunda (USAFSOS) Orta Doğu Çalışmalarında kıdemli araştırmacıdır ve Wright-Patterson Hava Kuvvetleri Üssü’ndeki DISAS’ta misafir profesör olarak ders vermektedir. Uzmanlık alanları arasında; modern İran tarihi, İran iç ve dış politikası, İran-ABD ilişkileri, İran’da siyaset-asker ilişkileri gibi konular yer almaktadır. Yazarın Iran-Pakistan: Security, Diplomacy, and American Influence (İran ve Pakistan: Güvenlik, Diplomasi ve Amerikan Etkisi) (2015) başlıklı bir kitabı, çok sayıda makalesi ve kitap bölümü bulunmaktadır.

İran’ın dış politika gündemini ve karar verme süreçlerini anlamak, dünya için kritik bir meydan okumadır. İran’daki sistemin başlıca aktörlerinin siyasi arka planı, deneyimleri ve çıkarları hangi bağlama oturtulabilir? 1979’dan bu yana dış politika tartışmalarına ne tür hırslar ya da politika çatışmaları egemen olmuştur ve tartışmaları neler şekillendirmiştir? Vatanka, The Battle of the Ayatollahs in Iran: The United States, Foreign Policy, and Political Rivalry since 1979 (İran’da Ayetullahların Savaşı: Amerika Birleşik Devletleri, Dış Politika ve 1979 Sonrası Siyasi Rekabet) (2021) başlıklı son kitabında; bu soruların yanıtlarını, İran’daki en güçlü siyasi pozisyonlardan bazılarına sahip olan iki önemli isme -Devrim Rehberi Ali Hamenei ve eski İran Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani’ye- odaklanarak aramaktadır.

1979 Devrimi’nden İbrahim Reisi’nin cumhurbaşkanı olarak seçilmesine kadar İran dış politikasının gelişimini görmek adına bir perspektif sunan bu kitap; iç politikadaki rekabetin, Tahran’ın bölgesel ve uluslararası alandaki eylemlerini nasıl şekillendirdiğini ortaya çıkarmak için Hamenei ve Rafsancani’nin kendi sözlü ifadelerini, yazılarını ve başkaları tarafından aktarılanları analiz etmektedir. Anılar, gazete yazıları, basın haberleri ve kişisel röportajlar da dâhil olmak üzere birincil ve ikincil kaynaklardan oluşan bu eser, İslam Cumhuriyeti’nin başlıca rekabet alanlarını ele almaktadır. Bu iki önemli figür arasındaki rekabetin, bölgesel ve uluslararası sahnede nasıl gerçekleştiği, kitabın yola çıkış konusunu oluştururken okuyucuya, ikili arasındaki ilişkinin detayları ve bu ilişkinin İran dış politikasını nasıl şekillendirdiği yansıtılmak istenmiştir. Kitabın temel argümanı; bu iki ismin kendi siyasi çıkarlarını nasıl tanımladıkları, bu çıkarların nasıl kesiştiği ve çoğu durumda bu çıkarların İran’ın ulusal çıkarlarını nasıl gölgeleyerek İran dış politikasını şekillendirdiği üzerinedir.

Kitap; İran tarihinin, her biri 1979 sonrası önemli aşamaları baz alınarak kronolojik olarak düzenlenmiş on bölümden oluşmaktadır. Kitabın 1978-1979 yıllarını ele alan birinci bölümünde, Humeyni’nin yükselişi ve onun İslam Cumhuriyeti’nin temelini oluşturan vaatleri ele alınmaktadır. Bölümün devamında Hamenei ve Rafsancani arasındaki ilişkinin temelleri incelenmektedir. Nasıl tanıştıkları, hayat hikâyeleri, hikâyelerindeki çeşitli ortak yönler ve farklılıklar ele alınmaktadır. İkinci (1979-1980) ve üçüncü (1980-1981) bölüm; Humeyni taraftarlarının elindeki iktidar konsolidasyonunu ve siyasi çoğulculuğu değerlendirmektedir. İkinci bölümde; Devrim Konseyi içerisindeki rekabetler, Devrim Muhafızları Ordusunun (DMO) kuruluş süreci, 1979 Referandumu ve İran’ın resmen İslam Cumhuriyeti oluşuna giden süreç, İran’da ABD’nin Tahran Büyükelçiliğinin ele geçirilmesi ve Hamenei ile Rafsancani’nin bu süreçteki tutumu ele alınmaktadır. Üçüncü bölümde ise 1980 İran Cumhurbaşkanlığı Seçimlerine ve Ebu’l Hasan Beni Sadr’a, İran-Irak Savaşı’nın başlamasına, Hamenei’nin cumhurbaşkanı seçilmesine ve Rafsancani’nin Meclis başkanlığı ile gücünü pekiştirmesine odaklanılmıştır.

Kitabın dördüncü (1981-1985) ve beşinci (1985-1989) bölümleri, 1980’lerde Tahran’daki iç ve dış politika kararlarının ortasında Hamenei ve Rafsancani’nin masadaki politika seçeneklerini reddetme konusunda büyük ölçüde nasıl birleştiklerini okuyucuya sunmaktadır. Dördüncü bölümde, Rafsancani’nin kendi planları için Hamenei’yi hafife alıp cumhurbaşkanı ve sonrasında devrim rehberi olması için desteklemesi ancak Hamenei’nin liderliğinin, onda yarattığı hayal kırıklığına vurgu yapılmaktadır. Bölümün devamında, İran-Irak Savaşı’na ilişkin olarak ikilinin düşüncelerindeki ortak yönlere değinilmiş ve İran’ın o dönemki dış politikasının neden olduğu sonuçlar üzerine incelemeler yapılmıştır. Yazar, o dönemki İran dış politikasının çelişkilerle dolu olduğunu, ülkenin resmî adının bile bu çelişkinin bir sonucu olduğunu savunmuştur. Beşinci bölüm, Hüseyin Ali Muntazeri ve Hamenei-Rafsancani ilişkisine geniş yer verirken bölümün ilerleyen sayfalarında ABD’deki Ronald Reagan hükûmetinin, Washington ile Tahran arasında yeni bir başlangıç yapma isteği süreci ve İran-Kontra skandalı ele alınmıştır. Vatanka; Rafsancani ve Hamenei’nin o dönemde hâlâ birçok politika hedefi üzerinde anlaşıyor olduğunu ve bu iki adamın görüşlerinin; İran-Irak Savaşı’nı, Hamenei’nin Humeyni’nin yerine geçmesini ve İran’ın ABD’ye yönelik politikasını da güçlü bir şekilde şekillendirdiğini öne sürmüş ve bu durumun, İran iç politikasına yansımalarına değinmiştir.

Altıncı bölüm (1989-1993); Rafsancani’nin, Hamenei’nin 1989’da Humeyni’nin ölümünden sonra devrim rehberi olmasında oynadığı hayati role ve onu, bunu yapmaya neyin motive ettiğine dikkat çekmektedir. Humeyni de yaşarken Rafsancani-Hamenei ortaklığını, İslam Cumhuriyeti’nin bekası için vazgeçilmez olarak nitelendirmiştir. İç politikada Muntazeri’nin istifasına giden sürecin arka planı, Rafsancani’nin Ahmed Humeyni’nin Hamenei’yi kabulündeki rolü, iç politikada güç maksimizasyonu, Rafsancani’nin cumhurbaşkanlığı süreci ve Hamenei ile Rafsancani’nin Humeyni’nin ölümünden sonra İran dış politikasını canlandırma ihtiyacının arkasında büyük ölçüde nasıl anlaştıkları; bölümün temel anlatıları arasındadır. Bölüm, 1990 yılında Irak’ın Kuveyt işgaline ve İran’ın süreç karşısındaki duruşuna yer verilerek sonlandırılmıştır.

1993-1997 yıllarını inceleyen bir sonraki bölüm; bir zamanlar karşılıklı olarak avantajlı olan bu güç bölünmesinin, kısa sürede nasıl başarısızlığa uğradığına odaklanmaktadır. Tahran’ın Soğuk Savaş sonrası ABD ile ilişkileri, ikinci döneminde hedeflerine ulaşamadığını ve kendisini tehlikede hisseden Rafsancani’nin üçüncü dönem Cumhurbaşkanlığı için yakaladığı şans ve yeni bir siyasi partinin kurulmasıyla Hamenei ile yaşanan derin bölünme; eserin bu kısmında değinilen ana noktalardır. Yazar, İran’ın hiçbir zaman siyasi parti kültürüne sahip olmadığını, gücün partilerden değil; önde gelen siyasiler etrafında kümelenen gayriresmî ve değişken çevrelerden alındığını iddia etmiştir. Rafsancani’nin de bu durumu bilen isimlerin en başında geldiğini savunmuştur. Rafsancani, adımlarını Hamenei’nin iktidarı her fırsatta daha fazla ele geçirmesini önlemek için atarken Hamenei de DMO ile başlattığı ortalıkla Rafsancani’nin siyasi destek tabanını kesmeye başlamıştır. Bölüm son olarak 1997 Seçimlerinde Muhammed Hatemi’nin cumhurbaşkanı seçilmesi ve Natık Nuri ile arasında geçen seçim yarışında Rafsancani’nin Hatemi’ye olan örtülü destek sürecini ele almıştır. Hamenei, olayların bu dönüşümünü öngörmüş ancak “reformcuların” yükselişini engelleyememiştir. Vatanka, 1990’lar boyunca yoğunlaşan iki “ayetullah” arasındaki rekabeti, kelimenin tam anlamıyla dünyevi bir mesele olarak yorumlamış; iki ismin de kendileri için benimsedikleri büyük ayetullah unvanının bile gerçeklikten uzak olduğunu ifade etmiştir.

Sekizinci bölüm (1997-2005), siyasi reformcu hareketin yükselişi ile ilgilidir. Cumhurbaşkanı Hatemi çevresindeki reformcular; iç ve dış politikada yeniden doğuş sözü vermişler, Hamenei ve Rafsancani’yi destekleyenlerin iktidar üzerindeki hâkimiyetini kırmak istemişler ancak bir şekilde yetersiz kalmışlardır. Bu durum, Hamenei’ye kontrolünü her alanda güçlendirmek için daha fazla fırsat sunmuştur. Hatemi’nin dış politikada Batı’yla uyum arayan yaklaşımının; ABD’de George Bush’un göreve gelmesi ve 11 Eylül Saldırıları’ndan sonra ABD dış politikasının İran üzerindeki sert tutumunun da etkisiyle ilişkilerde giderek açılan makasın iç politikadaki yansımaları ve reformcu yaklaşımın kaybı, bölümün esas konusunu oluşturmaktadır.

2005-2013 yıllarını ele alan dokuzuncu bölümde önce Rafsancani, sonra Hatemi ile esen uyum ve reform rüzgârını tersine çeviren Mahmud Ahmedinejad Dönemi ele alınmaktadır. Vatanka; Hamenei’nin, Rafsancani’nin dönme ihtimalini ortadan kaldırmak için Ahmedinejad’ı göreve getirdiğini savunmaktadır. Yazara göre Hamenei’nin bu planı işe yaramış ancak İran’ın ulusal çıkarları açısından çok pahalıya mal olmuştur. Nükleer program ile İsrail ve ABD karşıtı sert üslup benimseyen İran’ın bölgede etkinlik sağlama çabaları bahsi geçen dönemin ana gündemini oluştururken bölümde; 2009 yılında, İran’la diplomatik ilişkilere daha ılımlı bakan Barack Obama’nın ABD başkanı olarak göreve gelmesi ve İran’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde usulsüzlük yapıldığı iddiaları sonucundaki karışıklıklar karşısında Rafsancani ve Hamenei’nin tutumlarına değinilmiştir. Yazara göre Ahmedinejad’ın politikaları nedeniyle İran’a uygulanan yaptırımlar, Hamenei’ye iç siyasi durumu değiştirmek ve İran dış politikasındaki çalkantıları sona erdirmekten başka seçenek bırakmamıştır. Bu sebeple Hamenei tarafından 2013 Cumhurbaşkanlığı Seçimi, vites değiştirmek için bir fırsat olarak görülmüştür.

Kitabın son bölümü (2013-Günümüz); Rafsancani’nin, Hamenei’nin giderek artan tek kişilik yönetimine karşı tartışmasız son kozu olan Hasan Ruhani’nin cumhurbaşkanlığını konu edinmektedir. Ruhani, seçilmeden önce hem Rafsancani hem de Hamenei ile yakındı. Ancak yazara göre 2013 Seçimlerinin sonucu, Rafsancani için kişisel bir zaferin sonucudur. Bölüm; 2015 Nükleer Anlaşması’na karşı iç politikadaki yaklaşımlara, 2017 yılında Rafsancani’nin vefatının etkilerine ve ABD’de Donald Trump hükûmeti ile değişen dengelerin iç politikadaki yansımalarına odaklanmaktadır. Yazara göre Rafsancani’nin ölümü, İran için önemli bir dönüm noktası olmuştur. Çünkü Rafsancani olmasaydı Hamenei ve Ruhani asla yükselemeyecekti. Rafsancani’nin hesaplarına göre Hamenei, Humeyni’nin bıraktığı siyasi güçler olmaksızın yalnızca sembolik bir lider olacaktı. Bu küçümseme, Vatanka tarafından Rafsancani’nin en önemli hatası olarak değerlendirilmiştir. İlk başlarda Rafsancani-Hamenei düeti işe yaramıştır ancak bunun tek nedeni, henüz acemi olan Devrim Rehberi’nin, ipleri tam olarak ele geçirme yönündeki arzusudur. Hamenei, bugünkü durumdan da anlaşılacağı üzere sessizce her alanda güç tabanını sağlamlaştırmıştır.

Vatanka; İran’ı, İslam Cumhuriyeti olmasından bu yana Hamenei ve Rafsancani’den başka hiçbir siyasi figürün bu kadar şekillendirmediği argümanını savunmuştur. Yazar, Hamenei-Rafsancani dostluğunun, iş birliğinin ve buna müteakip aralarının açılmasının ve rekabetin kökenlerinin bugüne kadar pek çok gizemle örtülü olduğunu ifade etmektedir. Ancak yine de açık olan şudur ki Hamenei-Rafsancani ilişkisinin çalkantılı yolu sadece İslam Cumhuriyeti’nin kendi içindeki gidişatını şekillendirmekle kalmamış; aynı zamanda Tahran’ın, dış dünya ile olan etkileşimlerinin pek çok dönemecine de katkıda bulunan önemli bir faktör olmuştur.

Kitap, İran dış politikasının ileriye yönelik senaryolarını içermemektedir. Ancak yazara göre iki siyasinin hikâyesi ve aralarındaki ilişkinin İran dış politikası üzerindeki etkisi, Rafsancani’nin ölümüyle son bulmamış ve Hamenei’nin ölümüyle de sonlanmayacaktır. Bu ilişki ve geride bıraktığı miras, İran’ın dünyadaki yeri hakkında İslam Cumhuriyeti içindeki hizip mücadelesini özetlemektedir. Rafsancani-Hamenei çatışmasının yankıları, gelecekte ya da en azından İslam Cumhuriyeti ayakta kaldığı sürece devam edecektir. İslam Cumhuriyeti içindeki iki ana fraksiyon (Hamenei ve Rafsancani taraftarları) sistemin gelecekteki rotasını belirlemek için yarışmaktadır ve bugün, Vatanka’ya göre Tahran’daki başlıca mücadele budur.

Kitap genel olarak İran tarihinin son 40 yılının kısa bir görünümünü ortaya koymaktadır. İslam Cumhuriyeti’nin evrimini ortaya çıkarmak için alışılmışın dışında bir yaklaşım benimsenmiş ve Hamenei ile Rafsancani’nin siyasi hayatlarına odaklanılmıştır. Kitabın İran’ın en kalıcı ve merak uyandıran iki siyasi isme odaklanması okuyucuyu kitaba yönlendirmektedir. Sürükleyici bir anlatıma sahip olan bu eser, günümüz İran’ının karmaşık yapısını anlamak için önemli bir kaynak olarak ön plana çıkmaktadır. Kitap kurgusal olmayıp tarihî olaylara dayanmaktadır. Eser yazılırken gizliliği kaldırılmış hükûmet belgelerine, kişisel anılara ve anlatılan olaylara katılan eski yetkililer ve katılımcılarla gerçekleştirilen yüzlerce saatlik birincil ve ikincil görüşmelere, çeşitli formatlarda çevrim içi olarak mevcut olan zengin tarihsel verilere başvurulmuştur. Bu da kitabı; literatürde önemli bir yere taşımış, anlatımın akıcılığı ve yaklaşımının benzerlerinden farkı ile İran’a ilgi duyan herkesin okuyabileceği bir eser hâline getirmiştir.