İran’ın, Azerbaycan ile Karabağ meselesi özelinde yaşadığı gerilimde “Talışistan” ve “Kızıl Kürdistan-Beş Parçacılık” tezleri, etnostratejik potansiyel ve seçenekler olarak kendisini göstermektedir.
İran’ın Azerbaycan’a Yönelik Etnostratejik Potansiyeli
II. Karabağ Zaferi’nin ardından İran-Azerbaycan gerilimi periyodik olarak tırmanmaktadır. Zira gerilime neden olan anlaşmazlıklar, ülkelerin pozisyonları etrafında şekillenmektedir. Bu kapsamda Azerbaycan, İran’ın Ermenistan ile yakın ilişkilerinden endişe duyarken İran da Azerbaycan’ın İsrail ile yakın ilişkilerinden endişe duymaktadır. Bu endişeler bölgesel gelişmelerde somutlaşmakta ve iki ülke arasındaki gerilimin tırmanmasına neden olmaktadır. Nitekim Azerbaycan’ın II. Karabağ Zaferi sonrası Zengezur Koridoru’nun açılmasındaki kararlılığı; İran’ı, bu gelişmeler arasında en fazla endişelendiren konular arasında yer almaktadır. Öyle ki Devrim Rehberi Ali Hamenei, bu olayı jeopolitik sınırların değişmesi olarak nitelemekte ve sınırların değişimine yönelik adımları ise İran’ın kırmızı çizgisi olarak değerlendirmektedir. Bununla birlikte İran; Zengezur Koridoru projesini, İran’a karşı geliştirilen “NATO Turanı” projesi olarak görmektedir. İran’ın Zengezur Koridoru projesini NATO Turanı olarak adlandırmasında, Azerbaycan’a karşı Rusya ve Çin’i yanına çekme motivasyonundan bahsetmek mümkündür. Diğer taraftan II. Karabağ Zaferi sonrası iki ülkenin yeni bölgesel bağlamdaki karşıt pozisyonları, öncelikli olarak medya seviyesinde gerilime neden olmuş; iki ülkenin medya ve yayın organları vasıtasıyla sürdürülen atışmalar gerilimi tırmandırmıştır. Söz konusu gerilim, medya seviyesindeki gerilime paralel olarak karşılıklı askerî tatbikatlarla konvansiyonel askerî bir eğilim kazanmıştır. Bunun yanı sıra Azerbaycan, İran’ın Azerbaycan’daki etkinliğine yönelik operasyonlar düzenlemiştir. Azerbaycan yüksek tempolu şekilde sürdürdüğü iç operasyonlarla İran’ın asimetrik seçeneklere başvurmasını sınırlandırmak üzere önleyici adımlar atmaktadır. Her ne kadar dışişleri bakanları aracılığıyla gerilimi düşürmeye yönelik adımlar atılsa da bu çabalar henüz istenen sonuca ulaşamamıştır. Azerbaycan’ın İran Büyükelçiliğine saldırı gerçekleştirilmesi ile gerilimde yeni bir safhaya geçilmiş; Azerbaycan, İran Büyükelçiliğini kapatmıştır. Nitekim bu süreci; Azerbaycan Dışişleri Bakanı’nın, İsrail’e giderek Azerbaycan’ın İran karşıtı bir koalisyonun parçası olduğuna yönelik açıklama yapması takip etmiştir. Buna karşın İran, Azerbaycan’a karşı asimetrik seçeneklere ağırlık vermiş; direniş eksenini Kafkasya’ya doğru genişletme eğilimleri göstermiştir. Bu doğrultuda eski Suriye Büyükelçisi Mehdi Sübhani'yi Ermenistan Büyükelçisi olarak atayarak gerilimde, Suriye’dekine benzer asimetrik seçenekleri önceleyeceğine dair bir profil sunmuştur. Diğer taraftan Azerbaycan’a karşı direniş ekseninin bir parçası olarak muhtelif faaliyetlerle Hüseynçiler vekil grubunu ön plana getirmeye başlamıştır.
İran, Azerbaycan ile sürdürdüğü gerilimde, asimetrik ve konvansiyonel seçeneklerin hibrit şekilde kullanıldığı bir yönelimi öncelemektedir. Bu eğilim, İsrail’in normalleşme anlaşmaları akabinde İran’ı çevrelemesine karşı reaksiyon olarak gelişen sürecin bir sonucudur. Ancak asimetrik seçeneklerin yanında konvansiyonel seçeneklerin de kullanılmaya başlandığı bu eğilim daha çok Suriye, Yemen, Irak ve Lübnan gibi başarısız devlet örneklerinde geçerli olmaktadır. Zira bu ülkelerde egemenlik boşluklarından yararlanılarak direniş ekseni doktrini tatbik edilebilmektedir. Buna karşın İran’ın Azerbaycan’a yönelik asimetrik güç seçenekleri bağlamında etnostratejik boyut, sıklıkla Hüseynçiler özelinde karşılık bulan teostratejik boyutun gölgesinde kalmaktadır.
İran’ın Etnostratejik Seçenekleri: Talışistan’dan Beş Parçacılığa
İran’ın Azerbaycan ile yaşadığı gerilim sürecinde teostratejik seçeneklerin ön plana çıkması, asimetrik strateji çerçevesinde ana odağın bu şekilde algılanmasını beraberinde getirmiştir. Fakat bu durum, İran’ın Azerbaycan’a karşı uygulayabileceği ve hatta kısmi olarak pratiğe geçirilmiş olan seçeneklerin geri planda kalmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda İran’ın, geçmişten bugüne Azerbaycan ekseninde yürüttüğü etnostratejik faaliyetlere ve pratiğe bakıldığında, kapsamlı ve geniş bir tablo kendisini göstermektedir.
İran’ın tarihsel olarak Azerbaycan’a yönelik etnostratejik faaliyetlerinin paradigmasını belirleyen ana unsur, “İrani halklar ve Azerilik” biçimindeki kültür tezinin ön plana çıkarılması olmuştur. Bu teze göre İran’da, tarihsel ve antropolojik açıdan Fars etnisitesi dışında kalan fakat İran kültür ve kimlik coğrafyasının parçası olan halkların ve toplulukların mevcudiyeti söz konusudur. Buna göre Azerbaycan halkını oluşturan ve İran’ın kuzey bölgelerinde meskûn halkların kimlikleri “İrani halk olan Azeriler” biçiminde açıklanmaya çalışılmıştır. Uzun yıllar boyunca farklı yoğunluklarda sürdürülen bu faaliyetler, söz konusu tezin gerek Azerbaycan’da gerekse İran’da meskûn Azerbaycan Türkleri arasında ciddi bir tepki ile karşılanmasına yol açmıştır. Bu noktada Azerbaycan halkı ile İran’daki meskûn Azerbaycan Türkleri, söz konusu kimlik tezi yerine kendilerini Türk kimliği ile tanımlamak adına daha fazla çaba ve bilinç ortaya koymaya başlamıştır. Bu durum ise İran açısından bir “sosyopolitik güvenlik ikilemi” ortaya çıkarmış; “İrani halk-Azerilik” kültür tezi yerine Türk kimliğinin ön plana çıkması, İran açısından potansiyel “etnik ayrılıkçı tehdit” şeklinde algılanmaya başlanmıştır.
I. Karabağ Savaşı’ndan itibaren ilk emareleri gözlemlenen söz konusu “tehdit algılaması”; İran’ı, Azerbaycan kaynaklı Türk milliyetçi hareketlerine karşı teyakkuz durumuna sevk etmiştir. Bu noktada İran, İran içerisindeki Türklerin tüm siyasal faaliyetlerini büyük ölçüde Azerbaycan’a atfetmeye yönelmiş ve gerek ikili ilişkiler gerekse ülke içi boyutta farklı karşı tedbirler geliştirmeye başlamıştır. Bu durum, “İrani halklar-Azerilik” kültür tezinin de etkisiz ve işlevsiz kalması ile birlikte İran’ı farklı bir strateji ihtiyacı ile yüzleştirmiştir. İran’ın karşı karşıya kaldığı bu strateji ihtiyacı, I. Karabağ Savaşı sürecinden itibaren izlerini kısmi biçimde göstermeye başlayan etnostratejik bakış ile karşılanmaya çalışılmıştır.
Bu yeni stratejik anlayış, İrani halklar paradigmasını sabit bir unsur olarak kabul etmeye devam ederek İran’a komşu bölgelerde jeokültürel etki alanlarını ön plana çıkarmayı temel almıştır. Bu bağlamda Azerbaycan’a ve Karabağ bölgesine yönelik olarak söz konusu stratejik yönelim pratiğe geçirilmeye başlanmıştır. Bu stratejinin ilk izleri, Azerbaycan’a yönelik mikrokimliklerin siyasallaştırılmaya çalışılması ve Talış etnik topluluğu özelinde kendisini göstermiştir. Buna göre Azerbaycan’da meskûn Talış topluluğu, I. Karabağ Savaşı’ndan itibaren İran tarafından “İrani halk” tezi kapsamında değerlendirilerek Azerbaycan’a ve Karabağ’daki Azerbaycan kazanımlarına karşı harekete geçirilmeye çalışılmış; bu kapsamda “Talışistan Özerk Cumhuriyeti” gibi farklı girişim ve deneyimler de kendisini göstermiştir. Bununla birlikte İran benzer biçimde, Karabağ bölgesinde yaşayan Ezidi-Kürt topluluğunun da “İrani halklar” tezi çerçevesinde değerlendirilmesi ile bu topluluğa da benzer bir araçsallık atfetmeye başlamış; bu araçsallık büyük ölçüde bölgeye PKK’lı teröristlerin konuşlandırılma girişimleri ile şekillenmiştir.
II. Karabağ Savaşı ile birlikte başlayan süreçte söz konusu etnostratejik girişimler ve potansiyeller daha fazla dikkat çekmeye başlamıştır. Bu süreçte Talış topluluğunun araçsallaştırılmasına dayanan pratikler yine “Talışistan/Talış Özerk Cumhuriyeti” girişimleri ile kendisini göstermiştir. Bununla birlikte Karabağ bölgesine PKK’lı teröristlerin konuşlandırılması, Kürt kimliğinin yakın dönemde daha fazla araçsallaştırılabileceğine dair ipuçları sunmuştur. Söz konusu durum; İran ile Azerbaycan arasındaki gerilimin yoğunlaşması ve İran’ın bölgede İsrail varlığı ile İran Türkleri bağlamında sahip olduğu tehdit algılaması da göz önüne alındığında, “Kızıl Kürdistan” ve “Beş Parçacılık” tezlerinin öne sürülmesinin öngörülebileceğini göstermektedir. Azerbaycan ve Karabağ bölgesinin bir kısmını kapsayan ve 1920’li yıllarda SSCB tarafından bölgede yaşayan Ezidi-Kürt topluluğa dayanarak yaratılan “Kızıl Kürdistan” tanımlaması ve kavramı, ilerleyen yıllarda “Kürdistan’ın beşinci parçası” biçiminde sunulmaya başlanmıştır. Söz konusu tez, bugün itibarıyla İran açısından Azerbaycan’a karşı uygulanan etnostratejik faaliyetlerin önemli bir bileşeni hâline gelmeye adaydır. Özellikle Karabağ merkezli olarak artan gerilim, “Güney Azerbaycan” söyleminin ve İran’ın tehdit algılamasının yoğunlaşması ve Türkiye’nin bu denklemdeki yeri bu durumu pekiştirmektedir. Bu kapsamda İran’ın etnostratejik bağlamda “Kızıl Kürdistan ve Beş Parçacılık” tezleri doğrultusunda Azerbaycan ve Türkiye’ye yönelik olarak “karşı tedbir” geliştirmesi, “Güney Azerbaycan’a karşı Talışistan ve Kızıl Kürdistan” söyleminin öne çıkarılması ve PKK ile bölgesel iş birliğinin farklı bir seviye ve bağlama taşınması ciddi olasılıklar olarak kendisini göstermektedir.