Körfez Krizi'nin İran'a Yansımaları

Körfez Krizi'nin İran'a Yansımaları
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Körfez Krizi ve İran

Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn, Yemen’in sürgündeki hükümeti, Libya geçici hükümeti ve Maldiv Adaları’nın Katar ile diplomatik ilişkilerini kesmesi dünya gündeminin ilk sırasına oturdu. Ayrıca, listedeki ilk dört ülkenin diplomatik ilişkileri kesmenin de ötesine geçerek ‘bölgeyi istikrarsızlaştırdığı ve teröre destek verdiği’ iddiasıyla etraflı bir izolasyon kampanyası başlattıkları Katar’a hava, deniz ve karayolları bağlantılarını da kapattıkları görüldü. Dikkat çekici olan ise Katar’ın DAEŞ, El-Kaide, Hamas, İhvan, Hizbullah, Yemen’deki Husiler ve Bahreyn’deki İran yanlısı unsurlar gibi birbirinden çok farklı gruplara eşzamanlı destek vermekle suçlanıyor olmasıdır. Katar’a yönelik tezatlarla dolu suçlamanın ayrıntılarına inildiğinde iki temel konu öne çıkmaktadır: Katar söz konusu ülkelerin kendileri için bir iç tehdit olarak algıladığı İhvan’a destek verdiği gibi, dış tehdit olarak gördükleri İran’ı Körfez için bir tehdit olarak değil, bölgede güven ve istikrarı sağlama sürecinin bir parçası olarak görerek diğer bölge ülkelerinden ayrışmaktadır. ABD Başkanı Trump’ın Riyad ziyaretinde Suudi Arabistan ile imzaladığı 110 milyar dolarlık silah anlaşmasına Katar’ın temkinli yaklaşması da eklenince bugün gelinen durum önemli oranda açıklığa kavuşmaktadır. İsrail’in pozisyonu dikkate alındığında Katar’a yönelik kapsamlı operasyonun sadece bu küçük körfez ülkesine yönelik olmadığı, bölgedeki başka ülkeleri de hedef aldığı kolaylıkla anlaşılmaktadır. Trump’ın Suudi Arabistan ve İsrail ziyaretlerinden kısa bir süre sonra meydana gelen gelişmeler bölgede gerçekleştirilmek istenilen daha geniş çaplı dizaynın habercisidir.

İran’ın Tepkisi

Krizin Trump’ın Riyad ziyaretinde alınan kararların hayata geçirilmesinden ibaret olduğu değerlendirmesinde bulunan İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, söz konusu ülkelerin Katar’ı tecrit etme girişimlerinin beyhude olduğunu ve sorunların diyalog ile çözülmesi gerektiğini belirtti. İlk açıklamaların ardından İran’ın hava sahasını Katar’a uçan havayollarına açtığını ve Katar’a on iki saat mesafedeki Bender Abbas, Buşehr ve Bender Lenge limanlarından Katar’a gıda sevkiyatına başlanabileceği bildirildi. Uzun yıllar maruz kaldığı izolasyon politikaları nedeniyle hayli deneyimli olan İran, Suudi Arabistan öncülüğünde Körfez ülkeleri ile diğer Arap ülkelerinin katılımıyla oluşturulmak istenen Arap Nato’sunun daha başlangıç safhasında çatlak vermesini fırsat bilerek zaman kaybetmeden söz konusu tecridi etkisiz kılmak ve bu çatlağı daha da derinleştirmek için harekete geçmiştir.

Trump’ın Riyad Ziyaretine İran’ın Tepkisi

Tahran’ın kriz karşısında sergilediği kararlı tavrı anlamak için yaklaşık bir hafta öncesine gitmekte yarar var. ABD Başkanı Trump’ın bölge ziyareti ve Suudi Arabistan ile imzaladığı astronomik silah anlaşması İran kamuoyunda da büyük yankı buldu. Anlaşmayı kendi milli güvenliğine tehdit olarak algılayan Tahran, tepkisini en üst perdeden dile getirdi. Devrim Rehberi Ali Hamenei, yaptığı açıklamada “ahmaklar ve süt ineği” ifadeleriyle hakaret ettiği Suudi yetkililerin ABD için işlevleri bitince bir kenara atılacakları değerlendirmesinde bulundu. Zarif’ten de Suudi yetkililer hakkında Hamenei’ye benzer aşağılayıcı ifadeler geldi. Güvenliğin parayla satın alınamayacağını ileri süren Tahran, Devrim Muhafızları Ordusuna (DMO) ait yerin beş yüz metre altında olduğu ileri sürülen balistik füze depolarının görüntülerini bir kez daha sosyal medyada dolaşıma sokarak her türlü saldırıya karşı İran’ın hazırlıklı olduğunu sergilemeyi ihmal etmedi.

Riyad’daki İran karşıtı ittifak arayışı ve silah anlaşmasıyla birlikte kullanılan dil de önemliydi.  İran, terörizmi desteklemek ve bölgenin güvenlik ve istikrarını tehdit etmekle suçlandı. Orta Doğu’da bunlar yaşanırken ABD Kongresi Dış İlişkiler Komitesi ‘İran’ın İstikrarsızlaştırıcı Girişimlerine Karşı Mücadele Kanunu-2017’ başlığıyla yeni bir yaptırım paketi hazırladı. Tasarının üç hedefi bulunmaktadır: (I) Balistik Füze programıyla bağlantılı özel ve tüzel kişiler; (II) terörizmi desteklediği gerekçesiyle DMO ve (III) silah yaptırımı. Ambargolar kapsamında olan silahları Tahran’a satan veya Tahran’dan satın alacak kişi ve kuruluşlar da yaptırıma tabi tutulacak. Haziran ayı sonlarına doğru Kongre’de onaylanması beklenen tasarı, Nükleer Anlaşmayı ihlal etmeyecek şekilde düzenlenmiştir. Tasarı, İran’ın bölgesel faaliyetleri ve insan hakları ihlallerine dayanmaktadır. Kabul edilmesi durumunda yeni paketle -adı terör örgütü olarak konmasa da- DMO pratikte terör örgütü muamelesi görecektir. Tasarı nihai amaç olarak ABD’nin İran ile ikili ya da çok taraflı herhangi bir ilişki kurma ve geliştirme taraftarı olmadığını vurgulamaya yöneliktir.

Körfez İttifakı ve İran

İran’a karşı eş zamanlı alınan bu kararlar hayata geçirilirken ittifak içerisinde çatlak sesler istemeyen Arabistan’ın Katar’ı tecrit etmek istemesi, söz konusu oluşumun geleceğine ilişkin önemli soru işaretlerini gündeme getirmiştir. Konuya ilişkin Katar Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman el-Sani ile fikir alışverişinde bulunan Zarif; Umman, Kuveyt, Irak, Türkiye, Tunus, Malezya ve Endonezya gibi İslam dünyasının önemli ülkelerindeki mevkidaşlarıyla yaptığı telefon görüşmelerinde Katar krizini değerlendirmiştir. Zarif, AB Dış İlişkiler Sorumlusu Federica Mogherini ve Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’u da arayarak son durum hakkında İran’ın tutumunu paylaşmıştır. Aynı gün içerisinde bu kadar bölgesel ve küresel aktörle telefon diplomasisi yürütmesi İran’ın sorunu ne kadar ciddiye aldığının açık göstergesidir. Zira Riyad’da başlayan sürecin yeni yaptırım kararlarıyla hızlanacağını düşünen İran, bölgenin güven ve istikrarı için çalışan makul bir aktör görüntüsü vererek bölgesel ve küresel prestijini de arttırmaya ve aleyhinde oluşacak ortaklıkları engellemeye çalışmaktadır.

İran sonraki adımlarında ABD, İsrail ve Arap devletleri ekseninde oluşacak ittifakın olumsuz etkilerini, İslam dünyasının daha ılımlı kanadı ve AB, Rusya, Çin gibi küresel aktörlerle ilişkilerini geliştirerek bertaraf etmeye ve hatta karşıt blokta daha başka çatlaklar ortaya çıkararak tehdidi fırsata dönüştürmeye çalışacaktır. Tahran, bu amaçla önümüzdeki günlerde daha aktif bir diplomasi yürütebilir ve bölgede yeni bir ittifak kurma çabası içerisine girebilir. İran’ın bu ittifakın bir ayağında Türkiye’nin de olmasını isteyeceği aşikardır. Türkiye ve Katar’ın Suriye’deki rolünü yakından takip eden İran; Türkiye, Katar, Irak, Suriye, Umman ve diğer İslam ülkelerini kapsayacak diplomasi turlarıyla bölgesel sorunların çözümünü gündeme getirecektir. Ayrıca Riyad’ın başlatmış olduğu bu hamle ikinci bir Arap Baharına dönüşürse, İran; Bahreyn ve S. Arabistan başta olmak üzere körfezdeki tüm Şii unsurları harekete geçirebilir ve bu durum bölgedeki krizin seyrini tamamen değiştirebilir.