Batı Merkezli Düşünce Kuruluşları ve İran: Mayıs 2024

Batı Merkezli Düşünce Kuruluşları ve İran: Mayıs 2024
Görsel @freepik-iramcenter
Geçtiğimiz ay (Mayıs 2024) Batı merkezli düşünce kuruluşlarında İran’a ilişkin yayımlanan muhtelif türdeki içeriklerde, İran-İsrail gerilimi ve İran Cumhurbaşkanı Reisi ile beraberindeki heyetin hayatını kaybetmesinin etkileri ön plana çıkan konu başlıkları olmuştur.
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

ABD merkezli The Center for Strategic and International Studies (CSIS) tarafından düzenlenen ve Babel: Translating the Middle East adlı podcast kanalında 29 Mayıs 2024 tarihinde yayımlanan Iran’s Trajectory after Raisi (Reisi Sonrasında İran'ın Gidişatı) başlıklı bölümde Sanam Vakil; İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümünün etkileri, Körfez ülkelerinin bu duruma nasıl tepki vereceği ve ABD'nin ileriye dönük İran politikası hakkında konuşmuştur. Programda şu tespitler öne çıkmaktadır: İran İslam Cumhuriyeti’ndeki siyaset nispeten bütüncül bir yapıyı teşkil ettiğinden Reisi’nin ölümü iç ve dış politika üzerinde stratejik etki yaratmayacaktır. Ancak ani ölümün yarattığı boşluk, içeride güç mücadelesine sebep olabilir. Devrim Rehberi Ali Hamenei, uzlaşmacı ve değişime açık bir isim değildir. Bu yüzden süreç, İran siyasetinde değişim/dönüşüm arayan kesimlere fırsat sunmayacaktır. İbrahim Reisi ve özellikle Hüseyin Emir Abdullahiyan, İran’ı azami kuşatmadan nispeten çıkarmayı başarmış iki isimdir. Bu yüzden Abdullahiyan’ın hayatını kaybetmesi, İran için büyük bir kayıp olarak görülmektedir. Fakat Körfez bürokrasisi ve liderlerinin çoğu ileriye dönük olarak İran sistemi genelinde ilişkiler geliştirmeye devam edecektir. İran Devleti’nin doğrudan veya dolaylı olarak çöküşünü kolaylaştırmak özellikle de bir sonraki adımın ne olacağı ya da yönetime kimin geleceği konusunda belirsizlik söz konusu olduğundan ABD’nin çıkarına hizmet etmeyecektir.

Belçika merkezli düşünce kuruluşu The International Crisis Group’ta 20 Mayıs 2024 tarihinde yayımlanan Iran: Death of a President (İran: Bir Başkanın Ölümü) başlıklı soru-cevap metninde Kriz Grubu uzmanları Ali Vaiz ve Naysan Rafati, İran Cumhurbaşkanı Reisi'nin ani ölümünün sonuçlarını incelemiştir. Metinde şu hususlar öne çıkmaktadır: Devrim Rehberi Hamenei, rekabetçi seçimlere izin vererek son 4 yıl içinde reformcu ve ılımlı olarak görülen kişilerin siyaset sahnesinden dışlanmasıyla ele geçirilen kontrolü tehlikeye atma eğiliminde değildir. Reformcu ve ılımlı isimleri dışlayıcı hamleler, muhafazakâr cenah arasındaki “ülkenin ekonomik ve diğer sorunları için suçlama savaşları” şeklinde kendini gösteren kavgayı engelleyememiştir. Mezkûr kavganın mahiyeti bazısında ideolojik olsa da birçoğunda hizipsel güç mücadelelerine dayanmaktadır. Reisi’nin ölümünün ardından hükûmetin tepesinde oluşan beklenmedik boşlukla birlikte farklı muhafazakâr cephelerdeki çatlaklar derinleşebilir ve daha belirgin hâle gelebilir. Üst düzey iki ismin ölümünün, İran'ın dış ilişkilerinde önemli sonuçlar doğurup doğurmayacağı belirsizdir. Bu belirsizlik, en azından yerlerine gelecek kişiler netleşene kadar devam edecektir. Yeni cumhurbaşkanı ve dışişleri bakanının dış politikayı şekillendirme hususundaki olası gayretleri, öncekilerde olduğu gibi yapısal kısıtlamalarla karşı karşıya kalacaktır. Reisi ve Abdullahiyan'ın haleflerinin, Körfez Arap komşularıyla ilişkileri düzeltme çabalarını sürdürmesi beklenmektedir.

ABD merkezli haber-yorum dergisi Foreign Policy’de 20 Mayıs 2024 tarihinde yayımlanan ve Ali Vaiz ile Hamidrıza Azizi tarafından kaleme alınan Why Iran Believes It’s Winning Against Israel (İran İsrail'e Karşı Kazandığına Neden İnanıyor?) başlıklı yazıda özetle şu tespitler öne çıkmaktadır: Üst düzey isimlerin ani ölümünden ziyade İran ve İsrail arasındaki son gerginlik bilhassa İsrail’in 1 Nisan’da Şam'daki İran Büyükelçiliği yerleşkesine düzenlediği saldırı; İran'ın stratejik düşüncesi ve bölgesel hesaplarında daha büyük etkiye sahiptir. İran; Şam’daki büyükelçilik yerleşkesine gerçekleştirilen saldırıya misilleme olarak bir süper güç tarafından desteklenen düşmanı doğrudan hedef almış olması, hem bölgesel hem ülke içindeki destekçileri nezdinde ve bölgede Filistinlilerin haklarının ateşli bir savunucusu olarak itibarını güçlendirdiğini düşünmesi sebebiyle İsrail’e karşı kazandığını düşünmektedir. Tüm bu süreçten sonra İran, savaştan önceki statükoya (gölge savaşlarına) geri dönmeyi, muhtemelen kabul edilebilir bir sonuç olarak görmektedir. İran yönetimi, 7 Ekim’den bu yana sergilediği asimetrik yeteneklerin ve İsrail’e doğrudan gerçekleştirdiği saldırının, bölgesel bir yeniden düzenlemenin yolunu açtığına inanmaktadır. İran’ın gelecekteki yeni bölgesel düzen tasarısının (gelecek projeksiyonu) şu şekilde olduğu düşünülmektedir: İsrail giderek daha fazla dışlanacaktır. Rusya, Çin ve Hindistan gibi diğer güçler bölgede nüfuzlarını artıracak ve ABD artık bölgenin en önemli oyuncusu olmayacaktır. Dolayısıyla Körfez Arap ülkeleri İran'a karşı bir araya gelmekten kaçınarak Suriye ve Hizbullah gibi İran müttefikleriyle ilişkilerini geliştirmeye çalışacaktır. Fakat İranlı liderlerin, bölgede kendi yararına olduğunu düşündüğü dönüşüm süreci, İran için hem kısa hem de orta vadeli riskleri beraberinde getirebilir. Kısa vadede, yeni angajman kurallarını henüz tam olarak tanımlayıp test etmeyen İran ve İsrail’in bir sonraki karşılaşması, yanlış hesaplama ve yıkıcı tırmanma riskini içinde barındırabilir. Orta vadede İran'ın, Orta Doğu'da kaybolan Pax Americana'nın yerini alacak yeni bir düzenin başlangıcı olarak gördüğü gidişatın; Körfez Arap ülkelerini güvenlikleri için ABD’den daha güçlü güvence talep etmeye itebileceği ve bunun da Tahran’ın karşı karşıya olduğu tehditlere ilişkin algısını derinleştirebileceği söylenebilir.

İngiltere merkezli ve münhasıran savunma ile güvenlik konularına odaklanan düşünce kuruluşu The International Institute for Strategic Studies’de (IISS) 17 Mayıs 2024 tarihinde yayımlanan ve John Raine, Fabian Hinz, Nick Childs ile Julia Voo tarafından kaleme alınan Iran and Israel: Everything Short of War (İran ve İsrail: Savaş Dışında Her Şey) başlıklı yazıda iki ülke arasındaki askerî güç; kabiliyetler ve kısıtlamalar çerçevesinden incelenmiştir. Yazıda şu hususların altı çizilmiştir: İsrail-İran arasında yaşanan ve birbirlerinin egemenlik alanlarına doğrudan ve konvansiyonel askerî araçlarla gerçekleştirilen saldırılar “topyekûn savaş” olasılığını gündeme getiren yeni bir paradigma yaratmıştır. Ancak yine de hem İran'ın hem de İsrail'in çatışmayı topyekûn savaş olarak nitelendirilebilecek bir düzeye tırmandırma kabiliyetleri üzerinde kritik kısıtlamalar bulunmaktadır. Bu kısıtlamalar sadece siyasi ve jeostratejik hususlar tarafından değil, aynı zamanda iki devlet arasındaki askerî denge tarafından da belirlenmektedir. Her iki taraf nispeten büyük savunma kurumlarına sahip olmakla birlikte yapısal olarak dengeli sayılabilirler. Diğer bir ifadeyle ne İsrail ne İran uzun süreli doğrudan bir çatışmaya girmek için yeterli askerî yeteneklere sahiptir. İsrail'in deklare edilmemiş nükleer kapasitesi hariç tutulduğunda, her iki tarafın da diğerini askerî olarak alt etme kabiliyetinden yoksun olduğu söylenebilir. İran'ın yüz ölçümünün büyüklüğü, askerî varlıklarının dağılımı ve bölgedeki vekilleri; İsrail’in konvansiyonel envanterini tazmin ederek İran’a esneklik sağlamaktadır. İsrail ise sadece modern savunma envanterine değil, aynı zamanda bunları kritik kabiliyetlerle desteklemeye istekli büyük ortaklara sahiptir. İran ve İsrail’in, topyekûn savaşa girmekten ziyade savaşın eşiğinde kalmaya devam etmek için daha çok sebebi vardır. Ancak yeni angajman kuralını (savaşın eşiğinde olmak) bozacak tek gelişme, İsrail’in Hizbullah’ın kapasitesini azaltmaya karar vermesi olacaktır.

ABD merkezli düşünce kuruluşu The Brookings Institution’da 20 Mayıs 2024 tarihinde yayımlanan ve Suzanne Maloney tarafından kaleme alınan Will Raisi’s Death Destabilize Iran? (Reisi'nin Ölümü İran'ı İstikrarsızlaştıracak mı?) başlıklı yazıda özetle şu tespitler öne çıkmaktadır: Reisi’nin ölümü, İran'ın yaşlı lideri için yaklaşan halefiyet sürecini yeniden şekillendirecek ve bölgede yankı uyandıracaktır. Kendi bekasından başka hiçbir şeye öncelik vermeyen ve kökleşmiş paranoya sahibi bir yönetim için gözde bir evladın kaybı, tehdit duygusunu körükleyecektir. Devrimci kuşaktan sönük mirasçılarına geçişi tasarlamaya çalışan bir rejim için acele seçim süreci, içerisinde gerçek riskler barındırmaktadır. İran’da teokrasinin seçkin yöneticileri arasındaki çekişme, muhafazakâr cenahın lehine sonuçlanmış olsa da söz konusu cenah arasındaki çatışmalar, Reisi’nin ölümüyle tırmanışa geçecektir. Güncel süreç; Devrim’in ilk yıllarında olduğu gibi hizipler arasındaki rekabet, iktidar mücadelesi ve terör eylemlerine sahne olabilir. Devrimci neslin hızla yaşlanması ve teokrasinin siyasi alanı daraltmasıyla giderek gençleşen ve sekülerleşen bir nüfusa, süregelen politikaları empoze etmeye istekli ve daha da önemlisi yetenekli aday havuzu da önemli ölçüde daralmıştır. Cumhurbaşkanı'nın ani ölümü, İran'ın nihai otoritesi olan 85 yaşındaki Devrim Rehberi Hamenei’nin vefatına hazırlık olarak yıllarca süren politikaları ve dikkatli aranjmanı altüst etmiş durumdadır.