Batı Merkezli Düşünce Kuruluşları ve İran: Temmuz 2024

Batı Merkezli Düşünce Kuruluşları ve İran: Temmuz 2024
Temmuz 2024’te Batı merkezli düşünce kuruluşlarının İran’a ilişkin ürettiği muhtelif türdeki içeriklerde uzmanlar, İran’da yaklaşık yirmi yılın ardından reformcu bir isim olan Mesud Pezeşkiyan'ın cumhurbaşkanı seçilmesi ve bunu İran’ın iç ve dış siyasetine muhtemel etkilerini incelemişlerdir. Yazılardan yola çıkarak uzmanların Pezeşkiyan’ın seçilmesinin ardından İran’ın dış politikasında büyük bir değişimin yaşanmayacağı fakat iç politikada bazı açılımlar gerçekleşebileceği konusunda hem fikir olduğu görülmüştür.
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Amerikan merkezli Council on Foreign Relations’da (CFR)  8 Temmuz’da yayımlanan What Could Change Under Iran’s New ‘Reformist’ President? (İran'ın Yeni 'Reformist' Cumhurbaşkanı Döneminde Neler Değişebilir?) başlıklı röportajda Ray Takeyh, Pezeşkiyan’ın seçilmesine ilişkin bazı sorulara cevap aramıştır. Röportajda Takeyh’in yaptığı bazı tespitler dikkat çekmektedir. İran’da “reform” kavramının son yıllarda değişime uğradığını savunan Takeyh, 1990'ların sonunda reformist Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi döneminde genel olarak reformist çevrelerin, özelde ise milletvekillerinin ve seçimle iş başına gelen kurumların özgür basın, sivil toplum ve hukukun üstünlüğü gibi hususları öne çıkararak İslam Cumhuriyeti'ni yeniden şekillendirmeye çalıştığını belirtmiştir. Mevzubahis dönemin reformist cenahı söz konusu hak ve özgürlükleri, küresel bir perspektiften değerlendirme iddiasında olan “enternasyonalist” bir bakış açısına sahipti. Günümüzde ise bu konular reformist çevrenin ana gündem maddesi olmaktan çıkmıştır. Reformistlerin halihazırdaki talepleri, kadınların kıyafetleri üzerindeki kısıtlamaların gevşetilmesi ve ekonominin daha iyi yönetilmesi gibi beklentilere indirgenmiştir. Takeyh’e göre, Pezeşkiyan’ın selefi İbrahim Reisi gibi tartışmalı bir kariyeri olmadığı gibi kendisi Devrim Rehberi Ali Hamenei’ye yakınlığıyla bilinen bir isim de değildir. Dahası Pezeşkiyan, müesses nizamın halkı siyasi sürece yeniden dâhil etmek ve hükûmetin kamuoyundaki imajını iyileştirmek amacıyla aday olmasına izin verdiği yumuşak huylu ve orta halli bir milletvekiliydi. Takeyh, Pezeşkiyan’ın nükleer müzakerelerin yeniden başlamasına ilişkin pozisyonunun Reisi’den de onun selefi Hasan Ruhani’den de çok farklı olamayacağını belirtmiştir. Takeyh ayrıca İran’ın yeni cumhurbaşkanının seçim kampanyası döneminde kısaca Nükleer Anlaşma olarak bilinen Kapsamlı Ortak Eylem Planı’na (KOEP) yönelik olumlu bir tutum sergilemiş olmasına rağmen sistemin Pezeşkiyan’a fiiliyatta bu konuda köklü bir politika değişimine izin vermesini olası bulmadığını belirtmiştir.

Almanya merkezli European Council on Foreign Relations’da (ECFR) 10 Temmuz’da yayımlanan Ellie Geranmayeh’ın Managed reform: What Iran’s new president means for European diplomacy (Yönetilen Reform: İran'ın Yeni cumhurbaşkanı Avrupa Diplomasisi için ne Anlama Geliyor?) başlıklı yazısında da bazı tespitler öne çıkmaktadır. Pezeşkiyan'ın manevra alanının “aşırı muhafazakârların” diğer tüm güç merkezlerini kontrol ettiği İran'ın siyasi sistemi tarafından muhtemelen kısıtlanacağını savunan Geranmayeh, ülkenin yeni reformist cumhurbaşkanının seçime katılabilmesin dahi başlı başına, Hamenei’nin ve seçim sürecinin yetkili kurumlarının son dönemde yaşanan çalkantıların İslam Cumhuriyeti'nin meşruiyetini büyük ölçüde zedelediğini kabul ettiğinin göstergesi olarak değerlendirmiştir. Dolayısıyla düşük katılım oranına rağmen Pezeşkiyan'ın seçilmesi, Reisi'nin sertlik yanlısı politikalarının ekonomik ve sosyal konulardaki kapsamlı başarısızlığını yansıtmaktadır. Geranmayeh, yeni cumhurbaşkanının Batı ile yeni müzakereler de dâhil olmak üzere bu alandaki politikaları farklı bir yöne sevk etme şansına sahip olduğunu belirtmekte ve bunun Batı’ya, İran'ın nükleer programının ve bölgesel politikalarının yarattığı tehditleri azaltmak amacıyla, Tahran'la yeni bir diplomatik açılıma girme yolunda temkinli ama anlamlı bir baskı yapma fırsatı sunduğunu kaydetmiştir. Dahası, İran'ın Rusya ile ileri düzeyde bir askeri işbirliğine ve nükleer faaliyete girişmiş olması, Geranmayeh’e göre Orta Doğu'da olası geniş çaplı savaş riskleri nedeniyle Avrupa için büyük riskler oluşturmaktadır. Dolayısıyla İran'daki bu önemli hükûmet değişikliği, Batılı başkentlerin İran ile ilkelere dayalı bir diplomatik angajmana girme imkânlarını test etmek için önemli bir fırsat sunmaktadır. Bu noktada Geranmayeh’e göre amaç, İran'ı nükleer programından geri adım atmaya ikna etmek ve Orta Doğu'da gerilimi önlemek olmalıdır ve Birleşik Krallık, Almanya ve Fransa’dan oluşan E3 ve AB, Eylül 2024’te BM Genel Kurulu'nda İran ile doğrudan görüşmelere başlama hazırlıklarını yaparak bazı konuları odak noktası haline getirmelidir. Bunlar, Orta Doğu'da askeri gerilimin azaltılması, İran'ın nükleer genişlemesini azaltmak için kısa vadeli bir siyasi çıkış yolunun önerilmesi ve İran'ın nükleer programını kontrol altına almak için uzun vadeli bir çerçeve hazırlanmasıdır. Donald Trump'ın ABD’de Kasım 2024’te yapılacak başkanlık seçimlerini kazanarak İran'a yönelik "maksimum baskı" politikasını yeniden canlandırması halinde Tahran ile diplomasinin ilerletilmesinin zorlaşacağına değinen Geranmayeh, Ocak 2025'ten önce Tahran ile müzakere ederek bazı kazanımlar elde etme yönünde küçük de olsa bir umut olduğunu savunmuştur. Bu nedenle Avrupalılar, ABD seçimlerinin sonucunu beklemek yerine mevcut Biden yönetiminin de desteğini alarak hızlı hareket etmelidir.

Foreign Policy’de 12 Temmuz’da Will Pezeshkian’s Win Lead to a Thaw in U.S.-Iran Relations? (Pezeşkiyan’ın Kazanması ABD-İran İlişkilerinde Bir Çözülmeye Yol Açacak mı?) başlıklı Ali Vaez imzalı yazıda, Pezeşkiyan’ın iktidara gelişinin ABD-İran ilişkilerine muhtemel etkisi incelenmiştir. Batı’da bazı kesimlerin Pezeşkiyan'ı önceki reformist cumhurbaşkanlarıyla aynı kefeye koyarak “kuzu postuna bürünmüş bir kurt” olarak tanımladığına dikkat çeken Vaez, bir diğer kesim de onu İran'ı içinde bulunduğu sosyo-ekonomik çıkmazdan kurtarmakla görevli, Batı'ya yaptırımların hafifletilmesi karşılığında taviz vermeye hazır bir kurtarıcı olarak gördüğünü yazmıştır. Pezeşkiyan’ın bu iki zıt kutup dışında değerlendirilmesi gerektiğini öne süren yazara göre, meselenin gerçek mahiyetini anlamak için birkaç noktayı dikkate almak gerekmektedir. Bunlardan ilki İran siyasetinin doğasıyla ilgilidir. İran’da cumhurbaşkanları her şeye muktedir olmaktan çok uzaktır ve Devrim Rehberi gibi Anayasa’da yazılı olan ve olmayan sayısız otorite ve etki merkeziyle mücadele etmek zorundadır. Bununla beraber Vaez, İran'ın karar alma süreçlerine Pezeşkiyan ile birlikte daha fazla itidalli sesin dâhil olmasının cumhurbaşkanlığı yarışındaki rakibi Said Celili’nin seçimlerden galip çıktığı bir senaryoya göre net bir kazanç olarak görülebileceğinin altını çizmiştir. İkincisi, Pezeşkiyan'ın dış politikada başarabilecekleri, bizatihi İran'ın hasımlarıyla ilişki kurma konusundaki beceri ve istekliliğinden çok başta ABD gelmek üzere dış unsurlar tarafından belirlenmektedir. Bu nedenle süreçteki en kritik faktör ABD başkanlık seçimlerinin sonucu olacaktır.

Yine Foreign Policy’de 23 Temmuz’da Trita Parsi imzasıyla yayımlanan The U.S. Should Negotiate With Iran on One Issue Right Now (ABD İran'la Şu Anda Tek Bir Konuda Müzakere Etmeli) başlıklı yazıda yazar, ABD’deki başkanlık seçimi öncesinde nükleer anlaşmanın yeniden gözden geçirilmesinin pek olası görünmediğinin ancak Washington ve İran'ın yeni cumhurbaşkanının İsrail-Hizbullah gerilimini yatıştırmaya çalışması gerektiğinin altını çizmiştir. ABD’deki seçimler nedeniyle önümüzdeki üç buçuk ay boyunca nükleer diplomasi için isteğin sınırlı kalacağını belirten Parsi, tarafların Ortadoğu’da büyük ve kapsamlı bir savaşı engelleme yolunda ortak hareket edebileceğini kaydetmiştir. Yazar ayrıca son dönemde yaşanan olayların Washington'un isteksiz de olsa çatışmaların içine çekilme konusundaki kırılganlığını açıkça ortaya koyduğuna dikkat çekerek bunun Nisan 2024’te İran ile İsrail arasında yaşanan ve İsrail'in İran'ın Şam'daki konsolosluk binasına düzenlediği hava saldırısıyla tetiklenen kısa ama yoğun askeri çatışma sırasında gözler önüne serildiğini yazmıştır. İran’ın büyük bir savaştan yana olmadığının vurgulandığı yazıda, İran'ın bakış açısına göre ABD, İran, Hizbullah ve İsrail'in dâhil olacağı geniş çaplı bölgesel bir çatışmanın Hizbullah'ın on yıllar boyunca özenle ve titizlikle geliştirdiği kabiliyetlerinde ciddi bir gerilemeye neden olacağı üzerinde durulmuştur. Diğer yandan Trita Parsi’ye göre, Biden yönetimi Hizbullah'la dolaylı olarak uğraşmak yerine doğrudan Hizbullah'ın ana hamisi konumundaki İran ile görüşmelidir. Son olarak, yıkıcı ve potansiyel olarak yakın bir bölgesel savaşı önlemeye yönelik diplomatik manevraların nükleer diplomasiden farklı olduğu üzerinde duran yazar, Pezeşkiyan yönetimiyle Lübnan konusunda yapılacak başarılı görüşmelerin ileride nükleer diplomasi için de uygun zeminin hazırlanmasına yardımcı olabileceğini savunmuştur.

Amerika merkezli Atlantic Council’da 18 Temmuz’da yayımlanan ve Raz Zimmt tarafından kaleme alınan Pezeshkian’s Election Could Become a Burden for Israel (Pezeşkiyan'ın Seçilmesi İsrail için bir Yük Haline Gelebilir) başlıklı yazıda yazar, tarihsel olarak İran’da reformist cumhurbaşkanlarının yönetimde olduğu dönemde ABD ve Batı ülkelerinin İran’a yaklaşımının yumuşadığını ve bunun İsrail’i “anti-İran koalisyonu” oluşturma arayışında dezavantajlı duruma düşürdüğünü savunmuştur. Ne kadar reformist ya da pragmatik olduklarından bağımsız İran’ın son otuz yılda görev yapmış cumhurbaşkanlarının İsrail'in ulusal güvenliğini ilgilendiren konularda ülkelerinin politikasını değiştirme kapasitesinin sınırlı kaldığını hatırlatan Zimmt, Hatemi, Haşimi Rafsancani ve Ruhani gibi reformist yahut pragmatist yönleriyle öne çıkan isimlerin cumhurbaşkanlığı yapmış olmasına rağmen iki ülke arasındaki gerilimin artarak tırmandığını belirtmiştir. İran'ın nükleer programını ilerletmesinin, uzun menzilli füzeler ve insansız hava araçları (İHA) gibi sofistike silah sistemleri geliştirmesinin ve artan bölgesel müdahalelerinin İsrail'in ulusal güvenliği için stratejik bir tehdit oluşturduğunu savunan yazar, bu tehditler karşısında İsrail’in, özellikle Binyamin Netanyahu iktidarı döneminde, uluslararası toplumu İran’a karşı bir araya getirme çabası içine girdiğini hatırlatmıştır. Mahmud Ahmedinejad ve İbrahim Reisi gibi açıkça İsrail'in yok edilmesi çağrısında bulunan cumhurbaşkanlarının seçilmesi İsrail’in söz konusu çabasının yararına olduğunu savunan Zimmt, İran’da daha reformist/pragmatist cumhurbaşkanların görevde olmasının uluslararası toplumu İran karşıtı kampanyaya katılmaya ve Tahran ile diplomasi yürütmekten kaçınmaya ikna etmeyi zorlaştıran bir etken olduğunu kaydetmiştir. Dolayısıyla yazara göre Pezeşkiyan’ın seçilmesi de aynı etkiyi yaratabilir. Başta Batı olmak üzere uluslararası toplum, İran'ın daha önceki pragmatist cumhurbaşkanları dönemindeki davranışlarının yarattığı hayal kırıklıklarını göz önünde bulundurarak İran'ın yeni cumhurbaşkanına güven ve iyimserlik duymakta aceleci davranmamıştır. Bununla birlikte yeni başkana muhtemelen bir şans verilecektir. Zimmt’e göre bu durum İsrail’i İran tehdidiyle tek başına yüzleşmek zorunda bırakabilir.

Amerikan merkezli bir diğer düşünce kuruluşu olan The Council on Foreign Relations (CFR) tarafından yayımlanan Foreign Affairs dergisinde 29 Temmuz’da yayımlanan ve Nergis Bacoğli ile Veli Nasr tarafından kaleme alınan A More Normal Iran? (Daha Normal Bir İran?) başlıklı yazıda, Mesud Pezeşkiyan’ın değişimi nasıl sağlayabileceği sorusunun cevabı aranmıştır. Bacoğli ve Nasr; hem yapısal zorluklar hem de Pezeşkiyan’ın gerçekçi politikasının İran’da büyük bir değişimin önünü tıkayacağını ancak radikal olmayan küçük değişimlerin de önemli ve güçlü olabileceğini savunmuştur. Gelecekteki tarihçilerin İran’ın 2024 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerini, Pezeşkiyan kapsamlı reformlar yaptığı için değil ama daha ılımlı bir İslami rejim kurmayı başardığı için İran’da önemli bir dönüşümün yaşandığı bir evre olarak anabilecekleri öngörüsünde bulunan yazarlar, Pezeşkiyan’ın hem radikal reformdan hem de devrimci idealizmden uzaklaşarak İran'da ılımlı reformistlerden ve ılımlı muhafazakârlardan oluşan ve pragmatik bir yönetime dayanan bir koalisyona yer olduğunu gösterebileceği değerlendirmesi yapmıştır. İran’ın yeni cumhurbaşkanının kampanyasında çoğu gerçekleştirilebilir olan İranlıların günlük yaşamlarını iyileştirmek için tasarlanmış küçük sosyal ve ekonomik reformlara odaklandığına dikkat çeken yazarlar, bu reformların yanında ABD ile diplomasiyi yenileme çabasını hayata geçirmenin daha zor olacağını ama yeni hükûmetin Hamenei’yi görüşmeleri desteklemeye ve hatta belki de mütevazı bir nükleer anlaşmayı onaylamaya ikna edebileceğini savunmuştur. Buna göre, İran'ın nükleer programını sona erdirecek bir anlaşma mümkün olmayabilirse de yaptırımların anlamlı derecede hafifletilmesi karşılığında programa doğrulanabilir kısıtlamalar getirecek pragmatik bir anlaşmaya ulaşılabilir.