Reisi hükûmetinin, kıtadaki küresel rekabetin ve içeride karşılaştığı sosyoekonomik ve politik krizlerin gölgesinde Afrika’da stratejik derinliğini geliştirmek için yeterli kaynak, zaman ve meşruiyet bulması zor gözükmektedir.
Değişen Jeopolitik Öncelikler Çerçevesinde Reisi’nin Afrika Ziyareti
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, 12 Temmuz Çarşamba günü Afrika turuna çıktı. Reisi, iki gün süren ziyaretleri kapsamında Kenya, Uganda ve Zimbabve’ye ziyarette bulundu. Reisi’nin üç ülkeyi kapsayan bölgesel ziyareti 11 yıl aradan sonra cumhurbaşkanı düzeyinde gerçekleştirilen ilk ziyaret olmuştur. İran Cumhurbaşkanlığı resmî sitesinde Reisi’nin Afrika ziyaretinin amacı “dost ve müttefik ülkelerle ilişkileri geliştirmek, ihracat pazarlarını çeşitlendirmek, siyasi ve ekonomik iş birliğini güçlendirmek için zemin hazırlamak” şeklinde açıklanmıştır. Reisi; ziyaret kapsamında teknoloji, telekomünikasyon, petrol ve enerji, kültür, iletişim, gıda ve ilaç gibi çeşitli alanlarda toplamda 21 iş birliği anlaşması imzalamıştır.
Reisi ülkesine döndükten sonra Afrika kıtasındaki temaslarıyla ilgili yaptığı açıklamada “Bu gezinin amacı, İran'ın Afrika kıtasıyla ilgili stratejik derinliğini güçlendirmektir. Bu ülkeler zengin doğal kaynaklara, rezervuarlara, madenlere ve önemli kapasiteye sahip.” ifadesini kullandı. Gezinin ikinci hedefinin ise “Afrika ülkeleriyle ekonomik ve ticari ilişkileri güçlendirmek” olduğunu söyledi.
Neden Afrika?
Reisi’nin açıklaması, kıtanın İran için önemi ve Tahran'ın öngördüğü ölçekte kendisine büyük bir potansiyel sunup sunmadığı sorusunu gündeme getirmektedir. Reisi hükûmeti, İran’ın uzun yıllardır maruz kaldığı ekonomik yalıtım ve siyasi baskı politikalarına karşı koymanın en etkili yolunun Batı dışı aktörlerle ilişki geliştirmek olduğuna inanan bir direniş söylemini temsil etmektedir. Bu anlayışa göre İran özellikle son birkaç yıldır jeopolitik yönelimini iki temel sütun üzerinde şekillendirmektedir: “Doğu’ya Bakış” ve İran'ın Küresel Güney’deki etkisini artırmayı amaçlayan "Üçüncü Dünyacılık". Devrim Rehberi Ali Hamenei’nin Ekim 2019 tarihinde Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) komutanlarına yaptığı “Bu geniş direniş coğrafyasını kaçırmayın. Bu sınır ötesi bakışı kaçırmayın. Sadece kendi bölgemizle yetinmemeliyiz." şeklindeki açıklaması, söz konusu jeopolitik yönelimin izlerini açıkça ortaya koymaktadır. Bu dünya görüşünün odak noktası, Batılı olmayan ülkelerle ilişkilerin genişletilmesidir. Başta Rusya ve Çin olmak üzere dünyanın diğer ülkeleri de İran'ın odağını Batı'dan uzaklaştırarak ekonomik ve jeopolitik nüfuzunu artırma stratejisinin bir parçasıdır. Afrika da bu çabada merkezî bir rol oynamaktadır. Bu yüzden İran’ın, Küresel Güney’deki ülkelere yönelme çabalarını yoğunlaştırması ve bu bağlamda Afrika'nın da bu çabanın giderek daha önemli bir parçası olması muhtemeldir.
Afrika kıtası tarihsel olarak muhtelif saikler uyarınca İran İslam Cumhuriyeti’nin jeopolitik yörüngesinin bir parçası olmuştur ancak bölge, İran için Devrim’den sonra birinci öncelik olmamıştır. Afrika’nın İran dış politikasında önem kazanması, Mahmud Ahmedinejad Dönemi’ne (2005-2013) rastlamaktadır. Ahmedinejad, Afrika devletlerinin Tahran’ın müttefiki olacağı ve İran’a uluslararası sistemde diplomatik ve ekonomik derinlik sağlayacağı inancıyla kıtadaki diplomatik angajmanını artırmıştır. Söz konusu politikaya göre Afrika, İran’ın ekonomik zararlarını telafi edecek bir potansiyel olarak görülüyor ve ek olarak İran, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) gibi uluslararası örgütlerdeki diplomatik izolasyonunu hafifletmek istiyordu. Ancak İran, tüm çabalara rağmen istediği desteği tam anlamıyla elde edememiştir. Örneğin BMGK’nin, Afrika Birliği üyeleri Gabon, Nijerya ve Uganda; 2010 yılında İran'a, nükleer dosyası nedeniyle yaptırım uygulanması lehinde oy kullanmıştır. 2016 yılında Suudi Arabistan ile İran arasında yaşanan krizin ardından Riyad’dan gelen İran ile bağların koparılması çağrısından sonra Somali, Sudan, Cibuti de diplomatik ilişkileri kesme kararı almıştır. O dönemde Afrika ülkeleri başta Batı ve Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri gibi bölgesel aktörlerin baskısı nedeniyle İran'la stratejik bağlarını genişletme konusunda isteksiz davranmıştır. Bu da Afrika'nın İran için gerçek potansiyeli ile Tahran'ın öngördükleri arasındaki uçurumu göstermiştir.
İran ve Diğer Güçlerin Afrika’daki Varlığına Karşılaştırmalı Bir Bakış
İran’ın muhafazakâr kanattan 13. Cumhurbaşkanı Reisi de 2021 Ağustos ayında “Yeni hükûmet Afrika ile iş birliğinin geliştirilmesi için tüm olanaklarını ciddiyetle seferber edecektir.” şeklinde konuşarak Afrika’nın İran’ın dış politikasında yeniden önem kazanacağının sinyallerini vermiştir. Bu politika ile birlikte İran-Afrika ekonomik ilişkilerinde sınırlı da olsa gelişme olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. İran ve Afrika Tüccarlar Kulübü Başkan Yardımcısı Ruhullah Latifi, 21 Mart-21 Kasım 2022 tarihleri arasında İran'ın Afrika'ya ihracatının bir önceki yılın aynı dönemine göre %36 arttığını açıklamıştı. İran Gümrük İdaresi tarafından yayımlanan verilere göre İran ve Afrika ülkeleri arasındaki bir yıllık (Mart 2022-Şubat-2023) ticaret hacminin 1,23 milyar dolar değerinde olduğu kayıtlara geçerken Güney Afrika, İran’ın kıtadaki ana ticaret ortağı olmuştur. Verilere göre Güney Afrika’yı, Mozambik ve Gana takip etmektedir. İran Dışişleri Bakanlığı, Afrika ile ticaret hacminin 2023 yılında 2 milyar doları aşacağını tahmin etmektedir. Başka yerlerdeki izolasyonunu telafi etmek isteyen İran’ın zayıf ticari ilişkilerine ek olarak Afrika'daki sınırlı diplomatik varlığı da dikkat çekmektedir. İran, kıtada 20'den az diplomatik misyon bulundurmaktadır.
Reisi döneminde Afrika ile ticari ilişkilerde bir artış söz konusudur ancak verilen ticaret hacimleri, bölgedeki diğer güçlerin yürüttüğü ikili ilişkilerin gölgesinde kalmaya devam etmektedir. Afrika, barındırdığı ekonomik ve ticari potansiyel, doğal kaynak rezervleri ve jeopolitik önemiyle gittikçe artan küresel rekabetin bir parçası hâline gelmiştir. Joe Biden yönetimi, yakın zamanda Afrika kıtası için özellikle ekonomik yatırımların altının çizildiği yeni bir politika formüle etmiştir. 2022'de ABD'nin Afrika'ya ihracatının yaklaşık 30,7 milyar dolar olduğu kayıtlara geçmiştir. Öte yandan Çin, Afrika genelindeki güçlü ekonomik ve siyasi bağlarını derinleştirmeye devam etmektedir. Çin ve Afrika arasındaki ticaret, 2022 yılında rekor bir artışla 282 milyar dolara ulaşmış ve Çin’in, Afrika’nın en büyük ticaret ortağı statüsünü devam ettirmiştir. Afrika, Çin'in Kuşak ve Yol girişiminin mühim bir parçasıdır. Diğer yandan Rusya'nın etkisi ve paramiliter faaliyetlerinin, kıta genelinde zaman içerisinde genişlediği gözlemlenmiştir.
Kıtada Türkiye, Suudi Arabistan ve İsrail gibi başka birçok önemli dış aktörün dâhil olduğu uluslararası rekabetin varlığından söz etmek mümkündür. Türkiye’nin kıtadaki siyasi ve askerî nüfuzunu adım adım genişlettiği söylenebilir. Bu bağlamda Türkiye'nin yurt dışındaki en büyük askerî üssünün 2017 yılında Somali’de göreve başladığı belirtilebilir. Türkiye'nin kıta genelinde faaliyet gösteren büyükelçilik sayısı 2022 yılında 44’e yükselmiştir. Türkiye’nin sadece Güney Afrika ile ikili ticaret hacmi 2022 yılında 3 milyar doları aşmıştır. Suudi Arabistan'ın ise Güney Afrika ile ticareti 2021'de 4,8 milyar doları aşarken Krallık, yenilenebilir enerji, sanayi, madencilik, turizm ve tarım alanlarında uzun vadeli iş birliğini sürdürmek için 2022'de Güney Afrika ile 15 milyar dolarlık anlaşma imzalamıştır. Riyad ayrıca Yemen siyasetinin bir uzantısı olarak başta Cibuti olmak üzere Doğu Afrika’daki ülkelerle angajmanını güçlendirmiştir. İsrail’in; aşırılık yanlısı örgütlerin hareketlerini izlemek, İran’ın yayılmasına karşı koymak ve bölgedeki ekonomik ortaklığını güçlendirmek gibi güvenlik sebebiyle ve iktisadi saiklerle özellikle Doğu Afrika ülkeleriyle ilişkilerini genişletmek istediği görülebilir. Bu durum, İsrail Başbakanı'nın 4 Temmuz 2016'da Doğu Afrika'daki dört ülkeye (Kenya, Uganda, Etiyopya ve Ruanda) yaptığı tarihî ziyaret ve beraberinde çok sayıda İsrailli iş insanıyla birlikte bu ülkelerde İsrail kalkınma ofislerinin açılmasıyla teyit edilebilir.
İran’ın farklı hükûmetler tarafından kesintilere uğrayan belirsiz Afrika politikasının, kıtada büyüyen rekabette İran’ı geride bıraktığı söylenebilir. Reisi hükûmetinin, hem küresel rekabetin hem de içeride hâlihazırda karşı karşıya olduğu sosyoekonomik ve politik krizlerin gölgesinde Afrika kıtasındaki stratejik derinliğini geliştirmek için yeterli kaynak, zaman ve meşruiyet bulması oldukça zor gözükmektedir.