Irak-Suriye Hattında ABD-İran Gerilimi ve Etkileri

Irak-Suriye Hattında ABD-İran Gerilimi ve Etkileri
Photo -AA İmages
ABD ve İran arasında, Irak-Suriye hattındaki gerilim alanları yeni adımlarla derinleşmeye devam etmektedir.
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) 24 Mart Cuma günü, Suriye-Irak sınırında bulunan el-Bukemal bölgesindeki İran destekli milis grupların yerleşke ve tesislerine yönelik hava saldırısı düzenlemiştir. Saldırı öncesinde, ABD’nin Suriye’deki Haseke Koalisyon Güçleri bakım tesisine kamikaze İHA ile saldırı yapılmış, saldırıyı da İran destekli milis gruplar üstlenmiştir. Saldırıda Ebabil türü bir kamikaze İHA kullanılmıştır. Bununla birlikte saldırı sonucunda bir sözleşmeli ABD personeli ölmüş, bir sözleşmeli ABD personeli ile beş ABD askeri de yaralanmıştır. Öte yandan ABD’li kaynaklarca saldırı zamanında hava savunma sistemlerinin çalışmadığı ve bu zafiyetin tespit edilerek saldırının gerçekleştirildiği ileri sürülmüştür. Bu saldırının ardından ABD’nin el-Ömer ve Konoko enerji bölgelerindeki askerî tesislerine karşı yeni bir saldırı daha yapılmış, roketlerle düzenlenen saldırıya misilleme olarak Mayadin ve el-Bukemal bölgelerindeki İran destekli milis grupların yerleşke ve tesisleri hava saldırılarıyla hedef alınmıştır. El-Bukemal ve Mayadin bölgesi uzun süredir İran destekli milis grupların bulunduğu bir bölge olup İran’dan Suriye’ye doğru uzanan İran askerî lojistik hattının geçiş güzergâhındaki bir kontrol noktası olarak bilinmektedir. Bu doğrultuda, bölgede yer alan üslerin vurulması önemli görülmektedir. Söz konusu milis yerleşkeler, daha önce İsrail tarafından da muhtelif hava saldırılarının hedefinde olmuştur. Ancak uzun bir süre sonra ABD, düzenlenen hava saldırısını üstlendiğini duyurmuştur.

İran’ın, ABD’nin üslerine yönelik roket ve kamikaze İHA saldırılarının artması, Azerbaycan ile İran geriliminin yükseldiği, aynı zamanda İsrail’de geniş çaplı protestoların başladığı bir dönemde gerçekleşmiştir. Yine İran ile sürdürülen nükleer müzakerelerin çıkmaza girdiği, İran’ın nükleer zenginleşme oranının %84 seviyesine ulaştığı bir dönemde bölgede sıcak hareketliliğinin yeniden başladığı gözlemlenmiştir. Ayrıca bu artış eğilimi, ABD ve İsrail’in İran’a yönelik askerî tatbikatları ile harekât senaryolarının gündeme geldiği bir zamanda görülmüştür. Her ne kadar bölgedeki İran destekli milis saldırıları ve aktiviteleri sıradanlaşsa da ABD’nin bu saldırılara doğrudan üstlendiği askerî bir karşılık vermesi, görece sıra dışı bir gelişme olarak okunabilir. Zira ABD, İran’la sürdürülen nükleer müzakerelerden ötürü bilhassa diplomasiyi önceleme politikaları çerçevesinde, İran’a karşı askerî seçenekleri sınırlı kullanmakta; olabildiğince askerî seçeneklerden kaçınmaktadır.

Nitekim ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, Joe Biden’ın başkanlığı devralmasından bu yana İran’ın ABD’ye yönelik 83 saldırı düzenlediğini, bunlardan yalnızca dördüne karşılık verildiğini söylemiştir. Ancak son zamanlarda nükleer zenginleştirme oranının %84 gibi kritik bir seviyeye getirilmesi, başta İsrail’i ve ABD’yi oldukça endişelendiren bir gelişmedir. Nitekim İsrail tek taraflı otonom askerî bir harekât hazırlığına başlamış fakat İsrail’in otonom eğilimlerine karşı ABD, bu süreci demokrasi ve demokratik değerler çerçevesindeki havuç-sopa politikalarıyla askıya almıştır. Diğer taraftan ABD, İsrail’in bölgesel politikalarını uyumlu hâle getirme çabası içindeyken İran’a karşı farklı kaldıraçlar geliştirme arayışındadır. Bu kapsamda İran’ın ABD üslerine yönelik saldırılarının başlamasında, yükselen Azerbaycan-İran geriliminin önemli bir motivasyon olduğu değerlendirilebilir. Zira ABD, İran’ın nükleer ilerlemelerine karşı yükselen Azerbaycan-İran gerilimini zorlayıcı bir kaldıraç alanı olarak kullanma eğilimleri göstermektedir. Nitekim yakın zamanda ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken; Azerbaycan’a, İran’a karşı askerî yardım yapılacağı söylemlerinde bulunmuştur. Bir diğer ifadeyle ABD, İran’ın manevra alanını sınırlandırmak suretiyle diplomatik alana çekmek için zorlayıcı caydırıcılıklar oluşturma eğilimindedir. Bu doğrultuda ABD, İran’ın bölgedeki artan askerî varlığı ve nükleer ilerlemelerine karşı yükselen Azerbaycan gerilimini vekil bir kaldıraç alanı hâline dönüştürmeye çalışmaktadır. Buna karşın İran da bölgedeki milis grupları aracılığıyla yıpratıcı faaliyetlerle karşılık vermektedir. Diğer taraftan ABD, zorlayıcı caydırıcılık oluşturarak bölgedeki Çin ve Rusya arayışlarına da dolaylı şekilde bir mesaj vermeye çalışmaktadır. Bu bağlamda ABD’ye karşı bölgede atılacak adımların maliyetlerinin olacağı hatırlatılmaktadır. Tüm bunlardan hareketle ABD, İran’ın bölgedeki askerî varlığına ve nükleer ilerlemelere karşı öncelikli olarak diplomasiyi tercih ederken bölgesel askerî caydırıcılık oluşturmak ve İran’a karşı gelişen bölgesel ihtilafları kullanmak gibi yeni seçenekler de ön plana çıkmaktadır.

ABD-İran Geriliminin Yeni Boyutu KYB-PKK/YPG Yakınlaşması

ABD ile İran arasında Irak ve Suriye merkezli olarak devam eden gerilim, yalnızca iki ülkenin vekil aktörler aracılığıyla veya doğrudan-konvansiyonel biçimde çatışma içine girmeleri ile sınırlı kalmamaktadır. Bu bağlamda özellikle 2022 Aralık ayından itibaren bu eksende kendisini gösteren gelişmeler, ABD ve İran arasında Irak-Suriye hattı özelinde yeni bir gerilim boyutunun ortaya çıkabileceğine işaret etmiştir. Bu çerçevede ilk olarak 2022 Aralık ayında KYB lideri Bafel Talabani’nin; Suriye’de, ABD’nin Suriye’de bulunan güçlerinin komutanı olan Matthew McFarlane’nin de yer aldığı PKK/YPG’li üst düzey yöneticilere ziyaret gerçekleştirmesi ve bu ziyarette “DEAŞ ile mücadelede ortaklık” ve “ulusal birlik” vurgusunda bulunulması dikkat çekmiştir. Bununla başlayan sürecin ardından KYB ve PKK/YPG arasındaki temaslar yoğunlaşırken ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley’in 2023 Mart ayında Suriye’de PKK/YPG’lilerle görüşmesi ve DEAŞ’la mücadelede tüm ortaklar ile iş birliğine devam edileceğine yönelik söylemleri de önem arz etmiştir. Son olarak yine 2023 Mart ayında Irak’ın Duhok bölgesinde YPG’lileri taşıyan helikopterin düşmesi, bu olayda hayatını kaybeden teröristlerin cenazelerinin Bafel Talabani’nin girişimleri ile YPG’ye teslim edilmesi, KYB’nin istihbarat birimi olarak kurulan fakat günümüzde IKBY’de terörle mücadele gücü olarak bilinen Lexoman Parastin’in başkanı Vahap Halepçeyi’nin söz konusu teröristler için düzenlenen cenaze törenine Bafel Talabani’yi temsilen katılması; KYB-YPG-ABD temasları hakkında yeni bir emare ortaya çıkarmıştır.

KYB, YPG ve ABD arasındaki söz konusu temaslar ve süregelen yakınlaşma, Irak-Suriye hattında ABD ile İran arasında yeni bir gerilim alanı ve bağlamı yaratma potansiyelini gündeme getirmektedir. KDP öncülüğündeki ENKS yapılanması ile YPG arasında ABD’nin uzun bir dönem sürdürdüğü uzlaşma ve birlik tesis etme stratejisi, İran açısından; KDP’nin ABD, İsrail ve Türkiye’yle ilişkileri ile YPG üzerindeki ABD etkisi dolayısıyla tehdit olarak algılanmıştır. ABD’nin söz konusu stratejisinin başarısızlığa uğraması ve KDP ile ENKS yerine YPG’nin KYB ile uzlaşı ve birlik tesis etmeye yönelmesi, İran için ciddi bir çelişki ortaya çıkarmıştır. Zira uzun yıllar boyunca İran ile olumlu ve yakın ilişkilere sahip olan KYB’nin, ABD ile yakın ilişkiler geliştirmeye başlaması ve ABD’den yoğun destek alan YPG ile yakınlaşması, İran açısından ihtiyatlı bir biçimde takip edilmektedir. ABD’nin, KYB aracılığıyla Irak-Suriye hattında uygulamaya koyduğu söz konusu yeni strateji, bu bakımdan İran tarafından ihtiyatlı biçimde takip edilmektedir. İran’ın, KYB’nin yer aldığı bir stratejiye nispi bir ılımlılık göstermesi yönündeki beklentisine karşılık olarak ABD ve İran arasında Irak-Suriye hattında yaşanan çatışmalar, bu beklentinin gerçekleşmesi bağlamında düşük bir olasılık yaratmaktadır. Bu çerçevede Irak-Suriye hattında, ABD’nin KYB-YPG stratejisinin ve İran’ın bu noktada taşıdığı endişelerin, ABD ve İran arasında yeni bir gerilim alanı yaratabileceğini öngörmek mümkündür.