Hamenei’nin “Seçimlere muhalefet, İslam’a muhalefettir!” şeklindeki açıklamasıyla eş zamanlı olarak Tahran, Isfahan ve Meşhed gibi büyük şehirlerin cuma imamlarının halkı seçimlere katılmaya teşvik eden açıklamaları, müesses nizamın gidişatla ilgili endişelerini yansıtıyor.
İran’da Yaklaşan Seçimler
İranlılar, 1 Mart 2024’te eş zamanlı gerçekleştirilecek olan İslami Şûra Meclisi ve Uzmanlar Meclisi seçimlerine hazırlanıyor. Bu seçim, dış politikada ABD ve İsrail ile tavan yapan gerilim; içeride ise uzun zamandır çözüm bulunamayan ekonomik sorunların yanı sıra önlenemeyen terör saldırıları ve muhaliflere uygulanan siyasi kısıtlamalar nedeniyle baskı altında bulunan iktidardaki muhafazakârlar açısından önemli bir sınav anlamına geliyor. Bir anlamda son üç yıldır; hükûmet, Meclis ve devletin bütün aparatlarını kontrol eden muhafazakâr cephenin icraatları açısından da bir güvenoyu olarak görülebilir. Diğer taraftan bu seçim, İran siyasi yelpazesinde muhalefeti temsil eden reformcu ve ılımlı siyasetçilere karşı yaygın biçimde uygulanan kısıtlamalar nedeniyle muhalefet açısından bir hayatta kalma mücadelesine dönüşmüş durumda.
Muhalif gruplar, kendilerine karşı uygulanan kısıtlamaları gerekçe göstererek iktidarı elinde bulunduran muhafazakârları, muhalefeti siyaset sahnesinden temizleyerek İran siyasetini tek tipleştirmekle suçluyor. Anayasayı Koruyucular Konseyi (AKK) tarafından aday adaylıkları veto edilenlerin ezici çoğunluğunun muhalefeti temsil eden gruplardan olduğu dikkate alındığında çok da haksız sayılmazlar. Raporlar, milletvekilliği adaylığı için başvuruda bulunanların %50’sinden fazlasının AKK tarafından veto edildiğini ortaya koyuyor. Reformcu Nida-ı İraniyan Partisi Sözcüsü Said Nurmuhammedi, koltuk sayısı 290 olan Meclis için Onarım Uygulayıcıları, Nida, İtidal ve Gelişim ve Ulusal Güven Partisinden oluşan dört reformcu partiden adaylık başvurusunda bulunanlardan sadece 30’unun adaylığının onaylandığını açıkladı. AKK, İran seçim sisteminde; Cumhurbaşkanlığı, milletvekilliği, Uzmanlar Meclisi dâhil önemli mevkilere adaylıklar için nihai karar mercisi olarak görev yapıyor. Altısı doğrudan devrim rehberi, diğer altısı da devrim rehberinin atadığı yargı erki başkanının belirlediği isimler arasından seçilen 12 kişiden oluşan AKK, âdeta müesses nizamın istemediği kişileri sistem dışında tutan bir kurum olarak hareket ediyor. Yaşananların ardından birçok muhalif siyasi parti boykot çağrısı yaparken reformcu cephenin önde gelen partilerinden biri olan Reform Cephesi “mevcut şartları gerekçe göstererek başkent Tahran’dan liste sunamayacaklarını” açıkladı. Reformcu Ulusal Güven Partisi Sözcüsü İsmail Gerami Mukaddem, adaylarının büyük bölümünün AKK tarafından veto edilmesi nedeniyle seçim bölgelerinin %90’ında aday çıkaramayacaklarını belirtti. Reformcuların önde gelen isimlerinden biri olan Mustafa Taczade, yaşananları “seçim darbesi” olarak nitelendirerek halkı seçimleri boykot etmeye çağırdı.
Benzer bir seçim mühendisliği de İran devlet yapısındaki en önemli kurumlardan biri olan Uzmanlar Meclisi aday adaylarına uygulanıyor. İran Anayasası’nın 107. maddesine göre devrim rehberini atamak, görevden almak ve denetlemek; Uzmanlar Meclisinin sorumluluğunda bulunuyor. Mevcut Devrim Rehberi Ali Hamenei’nin 84 yaşında olması, Uzmanlar Meclisinin önemini daha da artırıyor. Zira Hamenei, önümüzdeki sekiz yıl boyunca herhangi bir sebepten ötürü görevini yapamayacak olursa halefi bu Meclis tarafından belirlenecektir. Bu da doğal olarak bir taraftan Uzmanlar Meclisine seçilmek için rekabeti artırırken diğer taraftan müesses nizamın da çeşitli önlemler almasına neden olmaktadır. Aralarında eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, eski İstihbarat Bakanı Mahmud Alevi’nin de bulunduğu ve Uzmanlar Meclisi üyeliği dâhil daha önce pek çok üst düzey görevde bulunmuş isimlerin adaylık başvurularının veto edilmesi, tartışma konusu olmuş durumda. İran Seçim Kurulu, 88 kişilik Uzmanlar Meclisine seçilmek için başvuran 510 kişiden 366’sının veto edildiğini, sadece 144 kişinin başvurusunun AKK tarafından onaylandığını açıkladı. Seçim mühendisliği, bazı isimlerin adaylık başvurusunun AKK tarafından veto edilmesiyle sınırlı değil. Bazı seçim bölgelerinde sadece yönetime yakın muhafazakâr adayların başvuruları onaylanmış durumda. Örneğin, Güney Horasan ilinden Uzmanlar Meclisi için başvuran 5 kişiden sadece mevcut Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin adaylığı onaylanarak Reisi’nin rakipsiz bir şekilde seçime girmesi sağlandı. Ancak eleştiriler üzerine daha sonra bir başka seçim bölgesinden başvuruda bulunan bir kişi Güney Horasan’a kaydırıldı.
Aynı şekilde Uzmanlar Meclisi için üç sandalye hakkına sahip olan Kazvin ilinden başvuruda bulunanlardan sadece üç kişinin başvurusu onaylanmıştır. Özellikle eski İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin veto edilmiş olması, ciddi tepkileri beraberinde getirdi. Adaylık başvurusunun reddedilmesinin ardından sert bir açıklama yayımlayan Ruhani “Uğruna canlar feda ettiğimiz, kanlar akıttığımız İslam Devrimi bu değil. Bizim kurduğumuz nizamda birkaç kişiden oluşan azınlığın değil, halkın sözünün geçmesi gerekiyordu. Allah’ım sen bu halkı tekelcilerin, dalkavukların ve bölücülerin zararlarından koru.” ifadelerine yer verdi. Yönetime yakın çevreler; Ruhani’nin veto edilmesini, ileride olası yeni devrim rehberinin seçim sürecinde oynayabileceği role bağlıyor ve Ruhani’nin sahip olduğu nüfuzunu kullanarak yeni rehberin seçiminde sorun çıkarabileceği imasında bulunuyor. Üst üste iki dönem (2013-2021) cumhurbaşkanlığı yapan Ruhani; Millî Güvenlik Yüksek Konseyi genel sekreterliği, Düzenin Yararını Teşhis Konseyi üyeliği, nükleer başmüzakereciliği ve Meclis başkan yardımcılığı gibi kritik mevkilerde görev yapmış bir isimdir. Ayrıca cumhurbaşkanı olduğu dönem dâhil olmak üzere 1999’dan beri aralıksız olarak Uzmanlar Meclisinde yer almaktadır. Dolayısıyla Ruhani, reformcu ve ılımlılar açısından yeni rehberin seçiminde nüfuz sahibi olabilecek bir isim olarak görülürken muhafazakârlar açısından ise rehberlik seçim sürecinde potansiyel bir sorun olarak görülüyor.
Hamenei’nin halefi henüz belirlenmemiş olsa da bazı analistler mevcut Cumhurbaşkanı Reisi’yi, devrim rehberliği için en önemli adaylardan biri olarak görüyor. Ancak Reisi’nin son üç yıldır cumhurbaşkanı olarak sergilediği zayıf performansın kendisiyle ilgili çok ciddi soru işaretleri yarattığını ve devrim rehberi seçilme olasılığını ciddi ölçüde düşürdüğünü de söylemek mümkün. Bu noktada bazı otoriteler, Hamenei’nin halefi olarak 55 yaşındaki oğlu Mücteba Hamenei’ye işaret ediyor. Mücteba Hamenei’nin, tıpkı babası Ali Hamenei’nin rehber seçildiği sırada olduğu gibi gerekli olan bazı nitelikleri taşımaması, kendisi açısından en önemli handikap olarak görülse de otoritelere göre bu aşılamayacak bir sorun değil. Bu çerçevede Ruhani gibi İran siyasetinde belli başlı nüfuzu olan figürlerin adaylıklarının veto edilmesi, yeni rehberin seçimine giden süreçte bir yol temizliği çalışması olarak görülebilir. Ancak bu tip seçim mühendisliklerinin, İslam Cumhuriyeti’nin güvenirliğine ve meşruiyetine yol açtığı zararın ciddi boyutlara ulaştığı açıkça görülüyor. Örneğin, Devrim Rehberi Hamenei dâhil İranlı siyasi elitler tarafından hemen her fırsatta “İslam Cumhuriyeti’ne olan güveni gösteren en önemli parametre” olarak sunulan seçimlere katılım, son yıllarda hızlı bir düşüş trendine girdi. Son Meclis ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde katılım oranları sırasıyla %42,5 ve %48,8 ile tarihin en düşük seviyesine geriledi. Raporlar, halkın seçimlere olan ilgisizliğinin artarak devam ettiğini gösteriyor. Son anketlere göre 1 Mart seçimlerinde katılımın %30’un altında kalması bekleniyor. Hamenei’nin “Seçimlere muhalefet, İslam’a muhalefettir!” şeklindeki açıklamasıyla eş zamanlı olarak Tahran, Isfahan ve Meşhed gibi büyük şehirlerin cuma imamlarının halkı seçimlere katılmaya teşvik eden açıklamaları, müesses nizamın gidişatla ilgili endişelerini yansıtıyor. Fakat ne Hamenei’nin “seçim fetvası” ne de onun temsilcisi konumunda olan cuma imamlarının katılımı teşvik etmeye yönelik çağrıları halkta karşılık bulmuşa benziyor. Öyle görünüyor ki İran’da iktidarı elinde tutan muhafazakârlar artık kendi taraftarlarını dahi sandıklara çekmekte zorlanıyor. İran’ın içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik koşullar ile yaklaşan seçimlerde rekabet alanının iyice daraltılmış olması gibi faktörler dikkate alındığında, katılım oranının artması neredeyse imkânsız görünüyor. Dolayısıyla yönetimin, pratikte tarihin en düşük katılım oranını kabul etmek ile rakamlarla oynayarak seçimlere katılım oranını kendisi açısından kabul edilebilir bir yüzdeye çekmek arasında bir seçim yapması gerekiyor.