Ilısu Barajının Açılışına İran’dan Gelen Tepkiler

Ilısu Barajının Açılışına İran’dan Gelen Tepkiler
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Hidroelektrik enerji, küresel iklim değişikliği ile mücadele ve artan enerji talebini karşılamak için fosil yakıtlara kıyasla daha temiz ve yenilenebilir bir kaynak olması nedeniyle devletler tarafından teşvik edilmektedir. Türkiye’nin bu alanda önemli yatırımlarından biri olan Ilısu Prof. Dr. Veysel Eroğlu Barajı ve HES’in açılışı, 6 Kasım Cumartesi günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Bölgede, iklim değişikliğinin bir sonucu olarak kuraklık problemi giderek artmaktadır. Bu durum, bölgenin hâlihazırda kıt olan su kaynakları üzerinde büyük baskı yaratmaktadır. Bölge su kaynaklarının yaklaşık %60’ı, birden fazla ülkenin sınırlarından geçmektedir. Bu durum, bu (sınıraşan) suların ülkeler arasında ihtilaf yaratan bir konu olmasına yol açmaktadır.

Türkiye’nin Sınıraşan Su Politikası

İran, Irak ve Suriye; bölgede kuraklık ve su stresi çeken tek ülke konumunda değildir. Bugün Türkiye de kişi başına düşen yıllık 1.340 m3 kullanılabilir su miktarı ile Falkenmark İndeksi’ne1 göre su stresi yaşayan ülkeler kategorisinde yer almaktadır. Türkiye hem ülke hem de bölge özelinde suyun etkin kullanılması hususuna odaklanmaktadır. Bu süreç, sınıraşan suların etkilediği komşular ile bir çatışma yöntemiyle değil; iş birliği süreciyle yürütülmektedir. Türkiye’nin resmî sınıraşan su politikası; hakça, makul ve optimum su kullanımı ve önemli derecede zarar vermeme prensipleri üzerine inşa edilmiştir. Türkiye 1980’lerden itibaren Irak ile su özelinde bir araya gelmektedir. Irak ile 1980’de Ortak Teknik Komite kurulmuş; 1983 yılında, Suriye de bu komiteye dâhil olmuştur. 1987 yılında Atatürk Barajı inşası sırasında Türkiye, Suriye ile iki protokol imzalamıştır. 2000’li yıllara gelindiğinde su meselesi özellikle Suriye ile bir iş birliği alanına dönüşmüştür. 2009 yılında hem Suriye hem de Irak ile ayrı ayrı mutabakat zaptları imzalanmıştır. 2011 yılında Türkiye, Asi Nehri üzerinde Suriye ile bir dostluk barajı inşa etmeye başlamıştır. Ancak Suriye’de yaşanan olaylar nedeniyle proje askıya alınmak zorunda kalmıştır.

Türkiye, Ilısu Barajının yapım ve dolum aşamaları sırasında da aşağı kıyıdaş ülkelerle iş birliğine odaklanan ve suyun insani boyutunu ön planda tutan bir tutum sergilemiştir. Örneğin, barajın Mart 2018’de doldurulması planlanırken 2018 yılının kurak geçmesi nedeniyle Irak’ın ihtiyaçları ve talepleri doğrultusunda doldurulma süreci üç farklı dönemde ötelenmiş ve baraj, 19 Temmuz 2019 tarihinde doldurulmaya başlanmıştır. Türkiye, bu süreçte Irak’ın su ihtiyacı talebini hassasiyetle değerlendirmiştir. Yıllık 4 milyar 120 milyon kilovatsaat hidroelektrik enerji üretecek Ilısu Barajının, Türkiye’ye yıllık 3 milyar TL (yaklaşık 300 milyon dolar) fayda sağlaması beklenmektedir. Dolayısıyla Türkiye, bu ötelemeler ile büyük ölçüde hidroelektrik enerji üretiminden feragat etmiş ve ciddi bir ekonomik zarara da uğramıştır. Barajın dolum süreciyle birlikte Irak’a iş birliği ve iyi komşuluk hususunda gerekli bilgilendirmeler de ayrıca yapılmıştır. Aynı zamanda Ilısu Barajı, Dicle Nehri’nin akımını düzenli hâle getirecektir. Bu da Irak’ın, normal akımın ciddi oranda düştüğü yaz aylarında da yüksek miktarda su temin edebilmesi anlamına gelmektedir.

Türkiye, Irak ile iş birliği süreci içindedir ve Türkiye’nin “su”ya dair vurgusu, suyun çatışma değil; iş birliği alanı konusu olduğu yönündedir. Bu doğrultuda Türkiye; Ocak 2019’da, Cumhurbaşkanlığı ve bu konuda Irak Özel Temsilcisi olarak görevlendirilen Prof. Dr. Veysel Eroğlu başkanlığında bir heyet ile Bağdat’a resmî bir ziyarette bulunmuş ve bu ziyaret esnasında, Irak ile Bağdat’ta teknik konularda çalışmalar yapacak bir ortak araştırma merkezinin kurulmasını da içeren bir eylem planı sunmuştur. Buna ilaveten 2014 yılında imzalanan -o dönemki adıyla- Türkiye Cumhuriyeti Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Su Kaynakları Bakanlığı Arasında Su Alanında Mutabakat Zaptı, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Eylül 2021’de onaylanmıştır.

Türkiye, enerji talebinin hızla arttığı ülkelerden biridir. Bu talebin önemli bir parçasını elektrik oluşturmaktadır. Enerji arz güvenliğini güçlendirmede yerli ve yenilenebilir enerjinin elektrik üretimindeki payını artırmak, ülkenin “Millî Enerji ve Maden Politikası”nın temel hedefidir. Bugün, fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye geçiş; küresel iklim değişikliği ile mücadele ve “net sıfır emisyon” hedeflerine ulaşmak amaçlarıyla da tüm ülkeler için ön plana çıkan ve desteklenen bir süreçtir. Ilısu, Türkiye’nin yenilenebilir enerjiye geçiş sürecinde önemli bir rol üstlenmektedir.

Bölgedeki baraj faaliyetleri, artan su kıtlığı ve kuraklık endişesiyle bugünlerde daha da tartışmalı bir konu olarak ön plana çıkmaktadır. Bu doğrultuda Ilısu Barajı hem yapım aşamasındayken hem de tamamlanmasıyla İran basınında kendine oldukça geniş bir yer bulmuş ve baraj üzerinden çeşitli ithamlarla bir kamuoyu oluşturulmaya çalışılmıştır.

İran Basınında Ilısu Barajı

İran, Türkiye’nin Fırat-Dicle havzasındaki baraj faaliyetlerine uzun zamandır eleştirel ve karşıt bir tavır sergilemektedir. 2016 yılında bir grup İran vatandaşı ve çeşitli STK’ler, Türkiye’nin baraj faaliyetlerini sebep göstererek Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreterliğine şikâyette bulunmuştur. 2017 yılında ise dönemin İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, yıkıcı sonuçları olacağını öne sürerek Türkiye’ye Fırat ve Dicle üzerinde baraj faaliyetlerini durdurma çağrısı yapmıştır. Ilısu Barajının açılışının gerçekleşmesinin İran basınına yansımaları ise daha öncekilerden farklı bir doğrultuda gerçekleşmemiş, sert söylemler ve suçlamalar üzerinden ilerlemiştir.

Muhafazakârlara yakın Horasan gazetesi “Dicle ve Hur’ul-Azim İçin Ölüm Çanı” manşetiyle Ilısu Barajının, İran ve özellikle Irak açısından sonuçlarını ele almıştır. Haberde, bölge ve İran basınının, Irak’ta Başbakan’a yönelik suikast girişiminden endişe duyduğu ancak başka bir suikasta (Dicle kastedilerek) göz yumduğu belirtilmektedir. Barajın, sadece Irak’ın değil; Suriye’nin de çevre güvenliğini etkileyeceği iddia edilmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın barajın açılış konuşmasındaki ifadeleri çarpıtılarak proje, iş birliği ve etkileşim temelli olmadığı ve komşuların endişelerinin haklı olduğu şeklinde itham edilmiştir. Irak’ta Dicle ve İran’da Hur’ul-Azim’de kuraklık tehlikesinin daha ciddi hâle geldiği iddia edilerek Ilısu Barajının toz fırtınalarına neden olacağı savunulmaktadır. Yazıda ayrıca Ilısu’nun çevresel etki belgelerinin, uluslararası otoritelere sunulmak üzere hazırlandığına da yer verilmiştir.

Muhafazakârların önde gelen haber ajanslarından olan Fars Haber Ajansının, “Ilısu Barajının Açılışı ve Türkiye’nin Komşu Ülkelere Karşı Su Savaşının Tamamlanması” başlıklı haberinde; Ilısu Barajına yönelik Irak ve İran tarafının protestolarının, Ruhani hükûmeti tarafından gerektiği gibi takip edilmediğine değinilmiştir. Fırat Nehri üzerine kurulan Atatürk Barajı; Suriye, Irak ve Hur’ul-Azim’e bir darbe olarak nitelendirilmiş ve Ilısu’nun da İran için çevre felaketine neden olacağı iddia edilmiştir. Bölgedeki tüm kuraklık, Irak ve Suriye’de tarım arazilerinin tahribi ile toz fırtınalarının sorumlusu olarak Fırat ve Dicle üzerindeki faaliyetleri ile Türkiye suçlanmıştır. Ilısu Barajının; Irak açısından çevresel, sosyal ve belki de güvenlik sorunlarını beraberinde getireceği vurgulanırken Türkiye’nin baraj politikalarının, Irak’ın yanı sıra hâlihazırda Suriye halkının içme suyu tüketimini de doğrudan etkilediği argümanına başvurulmuştur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kuraklığın tetiklediği gıda ve aynı şekilde her geçen gün daha belirgin hâle gelen enerji krizlerine karşı ülkemizi korumak için tüm potansiyelimizi kullanmak mecburiyetindeyiz.” ile “Kendi kaynaklarımıza dayalı yenilenebilir enerji üretimini de en üst seviye çıkarmamız şarttır.” cümleleri; bu durumu, Türkiye’nin bir su kaybı olarak gördüğü şeklinde çarpıtılmıştır. Türkiye’nin, kendi stratejisini bölge ülkelerine empoze etmek için tüm imkânları kullanmaya çalıştığı belirtilmiştir. Cumhurbaşkanı’nın, Türkiye’nin su stresi çeken ülkelerden biri olduğunu belirttiği haklı ifadesi; Fars Haber Ajansı tarafından “Türkiye, bölgenin geleceğine ve su krizinin tırmanmasına hazırlanmaya ve bölgenin suyunu kontrol altına almaya mı çalışıyor?” karşı argümanıyla farklı bir yöne çekilmiştir.

Cumhuri-yi İslami gazetesi, “Türkiye, Irak’a Karşı En Tehlikeli Barajın Açılışını Yaptı” başlıklı haberinde; “Yıllar süren gecikmelerden sonra gerçekleşen Ilısu Barajının açılışı, Irak için yaratacağı trajedinin yanı sıra bölge ülkeleri arasındaki norm ve prensiplerin ihlali anlamına gelmektedir.” söylemine başvururken Tasnim Haber Ajansı “Erdoğan’ın Katılımıyla Ilısu Barajının Açılışı” başlıklı haberinde; barajın, Irak’ın endişelerinden dolayı birkaç yıl engellendiğini savunmuştur. Benzer şekilde Mehr Haber Ajansı, ParsToday, İran’ın resmî haber ajansı IRIB ve Rahbord-i Moaser, bahsi geçen haber ajansları ile benzer tondaki içerikleriyle Türkiye’nin su politikasına sistematik bir tavırla yaklaşmıştır.

İran’ın reformcu gazetelerinden Etemad Online, “Ilısu Barajının Ne Tür Sonuçları Olacak” başlığı altında barajın sözde etkilerine dair bir infografik hazırlamıştır. Bu içerikte barajın, İran ve Irak özelinde ciddi sonuçları olacağı ithamları yer almaktadır. Reformcu gazetelerden bir diğeri olan Âftab-i Yezd de Ilısu’yu “ölüm acısına son veren darbe” olarak itham etmiştir. İran basınında yer alan bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açılış konuşması, İran basınının içeriklerinde ifade edilmek istenenden farklı yansıtılmıştır. “Ölüm Çanı, Su Savaşı, En Tehlikeli Baraj” gibi suçlamalardan oluşan başlıklara ve içeriklere bakılacak olursa muhafazakârların, konuya oldukça sert söylemler üzerinden yaklaştığı görülmektedir. Reformcuların da konuyu benzer şekilde işlemesi ve söylemlerin muhafazakârlar ile benzerliği ise dikkat çekicidir. Bunlara ek olarak Ekber Genci gibi yurt dışında yaşayan sistem muhaliflerinin de İranlıların argümanları üzerinden söylem geliştirdiği görülmektedir. Bu genel duruş, Türkiye’nin sınıraşan su politikalarına karşı sistematik ve ortak bir tavrı göstermektedir.

İran, elzem durumlar hâricinde gündeme getirmese de Fırat-Dicle havzasının önemli bir kıyıdaşıdır. Dicle Nehri’nin kolları üzerinde baraj faaliyetleri olan ülkenin, Irak ile ciddi anlaşmazlıkları bulunmaktadır. Araştırmalara göre İran, suyun bir kısmını merkeze yönlendirmek için barajlar inşa etmekte ve bu da Irak için yaşanan su kıtlığının bir nedenini oluşturmaktadır. Iraklı yetkililere göre İran, Dicle’nin iki kolu olan Küçük Zap ve Sirwan nehirlerindeki faaliyetleriyle Dicle’nin yönünü değiştirmektedir. İran, Küçük Zap Nehri’nin sularını yaz aylarında kesmektedir ve bu tutumunu, diğer çeşitli nehirleri için de uygulamaktadır. Diyala Nehri üzerinde inşa ettiği Daryan ve Garan barajlarıyla da nehir akımını %75 oranında azaltmıştır. Bu durum, Irak’taki Darbendikan ve Hemrin barajlarının hidroelektrik üretme ve sulama suyu sağlama kapasitelerini büyük oranda ortadan kaldırmıştır. Raporlar; İran’ın baraj faaliyetlerinin, sosyal ve çevresel yıkıma yol açacağına işaret etmektedir. Bunu destekler nitelikte, Irak Su Kaynakları Bakanlığından da konuya ilişkin “Şattülarap’ın tuzluluğundaki artış, İran’ın su tahliyesinden kaynaklanıyor ve milyonlarca balığın ölümüne ve ciddi çevresel bozulmaya neden oluyor.” şeklinde açıklamalar gelmiştir. Bugün İran, dünyada en çok baraj yapan ülkelerden biridir. Irak’a akan nehirler üzerinde de çok sayıda baraj inşa etmiştir. Eski Irak Su Kaynakları Bakanı Hassan Al-Janabi; bir açıklamasında İran barajlarının, küçük ancak çok sayıda olduğunu ve toplu olarak tek bir büyük baraj işlevi gördüğünü söylemiştir. Irak, İran’ın sınıraşan sulardaki faaliyetlerini, uluslararası yasaları ihlal etmek olarak tanımlamaktadır. Son olarak Irak Su Kaynakları Bakanlığı; İran’ı, aralarındaki su krizini çözemedikleri ve diplomatik çabaları engelleyen anlaşma yöntemleri nedeniyle son çare olarak Uluslararası Adalet Divanına şikâyette bulunacağını, gerekli talebin Irak Dışişleri Bakanlığına iletildiğini açıklamıştır. Su Kaynakları Bakanı Al-Hamdani verdiği bir demeçte; Bağdat’ın, Türkiye ile görüşmelerinden iyi sonuç alındığını ancak İran’la anlaşma sağlanamayacağını belirtmiştir. Demeçte; İran’ın sınıraşan sular üzerindeki eylemlerinin, Irak ekonomisinde ve bölge nüfusunda onarılmaz hasara yol açtığı ifade edilmiştir. İran ile Türkiye, sınıraşan su politikalarında farklı yöntemler izlemektedir. İran, kendi topraklarından doğup Irak’a akan nehir sularını büyük oranda keserek ülke içine, diğer havzalara transfer etmektedir. Öte yandan Türkiye’nin sınıraşan sularda böyle bir politikası bulunmamaktadır.

Sonuç olarak Orta Doğu’nun önemli su havzalarından olan Fırat-Dicle havzası, su stresi çeken bir bölgede bulunması nedeniyle kıyıdaşların ilişkilerinde öncelikli bir konuma sahiptir. İklim değişikliği ve nüfus artışının yarattığı baskı göz önünde bulundurulursa su meselesinin neden sert söylemler üzerinden yürütüldüğü anlaşılabilir. Fakat 2000’li yıllar itibarıyla sınıraşan suların kullanımında iş birliği süreci yürütmenin, her bir kıyıdaş için kazan-kazan durumu sağlayacağı bilinen bir gerçektir. İran da zaman zaman resmî kanallar aracılığıyla Türkiye ile teknik konularda iş birliği amacıyla önerilerde bulunmaktadır. Türkiye, bugün sınıraşan su politikalarında, resmî su politikası çerçevesinde bölgesel iş birliği sürecine devam etmektedir.


1 Dünyada bir ülkedeki su mevcudiyetini tanımlamak için en sık kullanılan göstergelerden biri “Falkenmark İndeksi”dir. Bu göstergeye göre kişi başına yılda 1.700 metreküp (m3) su düşen ülkeler yeterli suya sahip, kişi başı 1.000-1.700 m3 suya sahip olan ülkeler su stresi yaşayan, 500-1.000 m3 suya sahip olan ülkeler su kıtlığı çeken ve 500 m3 altında suya sahip olan ülkeler ise mutlak su kıtlığı içinde olan ülkeler olarak tanımlanır.