İran Basınında Öne Çıkanlar (14-20 Ekim)
İç Politika
Savunma Doktrini Tartışması
9 Ekim’de İslami Şûra Meclisi Kültür Komisyonu üyesi Hüccetü’l-İslam Hüseynali Ahlaki Amiri İsna’ya verdiği röportajda 38 milletvekilinin Millî Güvenlik Yüksek Konseyi’ne savunma doktrininin revize edilmesi talebiyle mektup gönderdiklerini bildirmişti. Söz konusu revizeyle Devrim Lideri Ali Hamanei’nin nükleer silah kullanımını yasaklayan fetvasının “zaman ve mekâna” bağlı olarak değiştirilebileceği kastedilmekteydi. Ardından Stratejik İşlerden Sorumlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhammed Cevad Zarif konuyla ilgili olarak 15 Ekim’de yaptığı açıklamada nükleer silahın caydırıcılık sağlayıp sağlamadığı konusunda farklı görüşlerin varlığını vurguladıktan sonra, “Benim anladığım kadarıyla Devrim Lideri fetvayı verdiği dönemde ve hatta daha öncesinden itibaren sadece fıkhi bir perspektiften değil, stratejik açıdan da aynı görüşe sahipti” ifadelerini kullandı.
Nükleer silahın diplomatik caydırıcılık açısından önemi muhafazakâr cenahta vurgulanırken, reformist İtimad gazetesi analist Maşallah Şems el-Vaizin ile yaptığı röportajı “Diplomatik Caydırıcılık” başlığıyla manşete taşıdı. Röportajın esas konusunu 7 Ekim sonrası bölgesel gelişmeler teşkil etse de savunma doktrinindeki değişim talebine de değinildi. Vaizin bu konudaki soruyu cevaplarken İran’ın güvenlik stratejisinde klasik ve konvansiyonel silahlardan vazgeçilecekse bunun nedenlerinin daha büyük resme bağlı olarak planlanması gerektiğini ifade etti. Vaizin’e göre İsrail, İran’ın doktrinini bu yüzden değiştiremeyeceği kadar küçük bir tehdit ifade etmekteydi. Röportajda ayrıca İsrail’in çektiği savaş tuzağına düşmeme konusunda İranlı yetkililerin yerinde davrandığına da değinildi.
Konuyla ilgili bir başka röportaja reformist Şark Gazetesi’nde yer verildi. Uzun zamandır İran’ın savunma doktrininin değişimini isteyen muhafazakâr siyasetçi Ahmed Erdestani ile yapılan bu röportaj “Güvenli Bir Yaşam İçin Zorunluluk” başlığıyla yayımlandı. Erdestani’nin iddiasına göre İran bugün nükleer caydırıcılığa sahip olsaydı, Netanyahu İran’a yönelik tehditkâr tavırlarda bulunamaz ve direniş cephesinin önemli isimleri şehit edilmezdi. Erdestani, İsrail İran’ı tehdit etmeseydi de bulunduğu coğrafi konumun İran’ın nükleer doktrinini değiştirmeyi gerekli kıldığını ifade etti. “Eğer İsrail’in tehditleri ve saldırıları karşısında İran halkı için huzurlu geceler istiyorsak, sadece iki stratejiye güvenebiliriz” diyen Erdestani, bunların direniş ekseninin güçlendirilmesi ya da nükleer silah caydırıcılığına sahip olmak olduğunu ifade ederek ikincisinin kesinlikle daha az maliyetli olduğunu iddia etti.
İran savunma sistemini ilgilendiren ve gündem olan bir başka konu, Seyyid Muhammed Mir Bakıri’yle ilgilidir. Bakıri’nin 14 Ekim’de çıktığı bir televizyon programında yaptığı açıklamalar sonrasında reformist Hemmihen gazetesi Bakıri’nin fotoğrafını “Savaş Teorisyeni” başlığıyla manşete taşıdı. Yazıda Ayetullah Misbah Yezdi’nin öğrencilerinden olan Mir Bakıri’nin hayat hikâyesi verildikten sonra programdaki konuşmasının alt başlıklarına değinildi. Programda kendisinin ilahi vaadin gerçekleşmesinin daha zor bir geleceğe işaret ettiği, dolayısıyla çatışmaların şiddetinin artacağı ve düşmanla uğraşmanın maliyetinin olduğu gibi düşüncelerine dikkat çekildi. Mir Bakıri’nin hem programdaki hem de yıllardır bahsettiği sözler barış karşıtı, kalkınma karşıtı ve halkın iradesine, refahına ve barışına karşı kayıtsız bir yaklaşımın göstericisi gibi yorumlandı. Muhafazakâr Keyhan gazetesi bu habere cevap olarak Kum İlmiye Havzası Talebeleri ve Alimleri Temsilcileri Meclisinin konuyla ilgili yayınladıkları bildiriyi, “Yargı, Amerika’nın Beşinci Kolu ve Zulme Boyun Eğmeyi Teşvik Eden Gazetelere Karşı Suç Duyurusunda Bulunsun” başlığıyla yayımladı. Bildiride Hemmihen gazetesinin yargılanması gerektiğinin altı çizilirken, Mir Bakıri’nin analizlerinde Kur’an ve Sünnete referans vermesinden duyulan rahatsızlık dile getirildi. Ayrıca, İslam kültüründe zulme karşı direniş sadece bir değer değil aynı zamanda ilahi ve insani bir görev olarak nitelendirilerek, deneyimlerin de teslim olmanın maliyetinin direnmenin maliyetinden daha fazla olduğunu gösterdiğinin altı çizildi.
Cevad Zarif Tartışması
Radikal muhafazakârlardan bazı isimlerin hassas görevlerdeki kişilerle ilgili yasaya dayanarak, Stratejik İşlerden Sorumlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevad Zarif’in çocuklarının ABD vatandaşlığını gündeme getirerek kendisinin görevden alınması gerektiğiyle ilgili taleplerine ilişkin eleştiriler bu hafta reformist cenahtaki gazetelerde geniş yankı buldu.
Reformist yönelimli Şark gazetesi konuyu “Radikaller ve Zarif Engeli” şeklinde manşete taşıdı. Haberde, Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın 15 Ekim’de sözkonusu yasanın değiştirilmesiyle ilgili yasa teklifini Meclise sunmasının ardından Cebhe-i Paydari üyelerinin sert tepkileri ele alındı. Radikallerin bu saldırılarının sonuç getirmeyeceğini bilmelerine rağmen kendilerini görünür kılmak ve siyasi arenada canlanma umuduyla bu tarz adımlar attıkları ifade edildi
Yine reformist cenahtaki Hemmihen gazetesi bu konuyu “Zarif’i Kaldırma Projesi” olarak haberleştirdi. Haberde, halkın sandıktan uzaklaştığı bir dönemde minimum oyla Meclis koltuklarına oturan bu kişilerin son aylarda Zarif aleyhindeki söylemleri, Pezeşkiyan hükûmeti aleyhine propagandalardan biri olarak nitelendirildi. Yazıda, Zarif’in çocuklarının kendisinin öğrenci olarak ABD’de bulunduğu dönemde doğduğuna, bu durumun Cebhe-i Paydari üyelerinin bazılarının çocukları için de geçerli olduğuna ancak bunun gündeme getirilmediğine dikkat çekildi. Haberde ayrıca Zarif’in, Cebhe-i Paydari ile ilgili olarak “Bugün beni görevden almak, hapse atmak ve birçok şey yapmak istiyorlar ama onlar da bu ülkenin bir parçası” ifadelerini kullandığı aktarıldı.
İsmail Kaani’nin Görülmesi
Geçen hafta Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani hakkında yayılan iddialardan sonra Abbas Nilfüruşan’ın 15 Ekim’deki cenaze töreninde Kaani ilk kez görüldü ve Kaani’nin görüntüleri medyada uzun uzun yayımlandı. Haberi Cam-e Cem gazetesi “Siyonizm’in Kâbusunun Gövde Gösterisi,” Keyhan gazetesi “Bu Görüntü Siyonistleri Bir Kez Daha Rezil Etti” başlıklarıyla manşetine taşıdı.
Dış Politika
Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi’nin Umman Ziyareti ve ABD’yle Dolaylı Müzakerelerin Durdurulmasıyla İlgili Açıklaması
Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi 14 Ekim günü Umman’a gerçekleştirdiği ziyarette Saltanat Ofis Bakanı Sultan bin Muhammed el-Numani, Dışişleri Bakanı Seyid Bedr bin Hamad El Busaidi ile görüşmeler gerçekleştirdi. Görüşmenin ana başlıkları arasında Gazze ve Lübnan’a yönelik İsrail saldırıları ve Lübnan’daki mültecilere yönelik insani yardım vardı. Başkent Muskat’ta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Arakçi, “Umman’ın bölgesel sorunların çözümünde yardımı her zaman büyük olmuş ve İran’la Amerika arasında da mesaj iletmek veya müzakereler için zemin hazırlamak konusunda olumlu bir rol oynamaya çalışmıştır” ifadelerini kullandı. Dışişleri Bakanı “Muskat süreci” olarak bilinen bu dolaylı müzakerelerin bölgedeki özel koşullar nedeniyle durdurulduğunu ve mevcut kriz aşılana kadar bu tür görüşmeler için uygun zemin görmediklerini ifade etti. Arakçi, “Yemen Ulusal Kurtuluş Hükûmeti Sözcüsü ve Müzakere Heyeti Başkanı” olarak nitelendirdiği Ensarullah Yetkilisi Muhammed Abdülselam ile de Muskat’taki İran Büyükelçiliğinde görüştüğünü açıkladı
Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi’nin Mısır Ziyareti
Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi diplomatik gezilerine 17 Ekim’de Kahire ziyaretiyle devam etti. Burada ilk olarak mevkidaşı Bedir Abdulati ile bir araya geldi. Devamında ise Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile görüştü. Toplantıların gündemi Gazze ve Lübnan’a yönelik İsrail saldırıları ve Lübnan’daki mültecilerin durumu oldu. Taraflar, ikili ilişkilerdeki olumlu gelişmeler göz önüne alınarak istişarelerin devam ettirilmesi ve karşılıklı ilişkilerin geliştirilmesi yönünde mutabık kaldılar.
Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi’nin Türkiye Ziyareti
Güney Kafkasya Bölgesel İşbirliği Platformu (3+3) üçüncü toplantısı 18 Ekim’de İstanbul’da gerçekleşti. Toplantıya Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Azerbaycan Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov, Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov katıldı. İran gazetesi Arakçi’nin Kafkasya’daki ihtilafların barışçıl çözümü tavsiyesinde bulunduğunu aktardı. Haber metninde Bakü ve Erivan arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin ve Güney Kafkasya’da istikrar oluşumunun bölge aktörlerinin transit, ulaşım ve enerji alanında yeni ekonomik altyapılar oluşturma ve eski altyapıları canlandırmasındaki önemine değinildi. Bundan başka İran’ın Karabağ krizinin başından beri bölge aktörlerinin katılımıyla çözülmesi gerektiğini savunduğu, ancak Zengezur Koridor meselesi ve İran’ın kuzey sınırlarında süren jeopolitik değişiklik çabalarının Bakü ile Tahran arasındaki ilişkilerde zorluklar oluştursa da İran’ın gerilimi tırmandırmamak için diplomatik çabalarla çözmeye çalıştığı vurgulandı. Konuyla ilgili İsna haber ajansının Kafkasya uzmanı olan Muhammed Rıza Demavendi ile yaptığı röportajda, bu platformun sahadaki etkinlik ve verimliliğinin artırılması gerektiğine dikkat çekildi. Demavendi ayrıca, Türkiye’nin NATO üyesi bir ülke olarak birtakım sorumlulukları olduğunu, bir bakıma NATO olduğunu ve NATO’nun bölgedeki gizli rolünü yerine getirebileceğinin unutulmaması gerektiğini vurguladı. Söyleşide son olarak Zengezur Koridoru meselesinin temel ve çözümsüz bir mesele olarak kaldığı ifade edildi. Demavendi’ye göre bu konu bölge dışı aktörlerle de ilgili olduğu için sonuca ulaşması pek mümkün görünmüyor.
Arakçi, Türkiye ziyareti esnasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la da görüştü. İrna haber ajansı Erdoğan’ın İran Cumhurbaşkanına selamlarını ilettiğini, İsrail rejiminin soykırımını ve suçlarını durdurmak için bölgedeki iki önemli ülke olan İran ile Türkiye arasında ciddi ve yakın işbirliğinin değerlendirildiğini ifade ettiğini aktardı.
Arakçi, İstanbul ziyareti kapsamında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile ikili görüşme de gerçekleştirdi. Bu görüşmeyi İran gazetesi “Türkiye’yle ilişkilerin Sınırsız Geliştirilmesi” başlığıyla manşete taşıdı. Fidan’la ortak basın toplantısında Arakçi, İran-Türkiye ilişkilerinin geliştirilmesinde herhangi bir sınır görmediklerini ifade etti. Arakçi, terörle mücadeleyi her iki ülkenin ortak sorunu olarak ifade etti ve sınır güvenliğinin güçlendirilmesi, kaçakçılıkla mücadele, çevre sorunları, iki ülke arasındaki iş birliğinin enerji, ulaşım, ortak yatırım, iki ülke arasında sınır kapılarının artırılması, sınır ticaretinin güçlendirilmesi, bankacılık ilişkileri, tarım, sağlık, turizm alanlarında iş birliğinin güçlendirilmesi ve nükleer enerjinin barışçıl kullanımının gündemde yer aldığını belirtti. Arakçi ayrıca Tahran ve Ankara’nın Gazze’deki soykırım ve Lübnan’daki suçların bir an önce durdurulması gerektiğiyle ilgili yetkililerin görüşmeler yaptığını ifade etti.
Avrupa Birliği ile İlişkilerde Gerginlik
Geçtiğimiz hafta İran ve Avrupa Birliği (AB) arasındaki ilişkiler iki gelişmeye bağlı olarak gerilimliydi. İlk gelişme 14 Ekim’de AB tarafından açıklanan bazı yaptırımlarla ilgiliydi. AB, İran’ın Rusya’ya insansız hava araçları transfer ettiğini, bu sebeple 3’ü havayolu şirketi olmak üzere 7 İran şirketine ve 7 İranlı yetkiliye yaptırım uygulayacağını açıkladı. İranlı yetkililer iddiaları reddederken söz konusu kararı protesto etmek için Macaristan’daki büyükelçi geri çağrıldı. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü İsmail Bekai, İran’ın Rusya’ya balistik füze satışı yaptığı iddiasını reddetti. Bekai aynı zamanda İran İslam Cumhuriyeti’nin uluslararası hukuka dayalı olarak başka ülkelerle savunma ve askerî alanlarda iş birliği yapma hakkına sahip olduğunu ve Avrupa Konseyi’nin bu konuda müdahalesinin kabul edilemez olduğunu belirtti. Bekai ayrıca bazı Avrupa devletlerinin soykırım yaparken ve savaş suçları işlerken Siyonist rejime sağladıkları silah desteğini kınadı ve Siyonist rejime karşı İran’ın yürüttüğü füze operasyonuna yönelik Avrupa Komisyonu’nun çarpık tanımından duyduğu üzüntüyü belirtti. Keyhan gazetesi konuyla ilgili haberi “Avrupa Hava Sahasını İran Uçaklarına Kapattı, Denizi Avrupalı Gemilere Kapatın” başlığıyla manşete taşıyarak tepkisini sert bir dille ifade etti. Haberde Avrupalıların İran’ın İsrail cinayetleri karşısında teslim olmasını ve İsrail’in cinayetlerine odaklanan kamuoyunun dikkatinin Ukrayna savaşıyla dağıtmayı amaçladıkları iddia edildi. Yazıda Avrupa’nın bu yanlış kararının kendilerinin ve İran’ın günümüzdeki gücünü yanlış değerlendirmelerinden kaynaklandığı ifade edildi. Bu iddiaya göre İran’ın bugün Avrupa ülkelerine baskı yapma kabiliyeti Avrupa’nınkinden daha fazladır. Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı’nın yanı sıra Kızıldeniz, Umman Körfezi, Hint Okyanusu ve Akdeniz gibi diğer önemli sulara da eli uzanan İran’ın Avrupa gemilerini durdurmasının Avrupa’ya vereceği zarar, İran havayolu şirketlerine uygulanan yasağın İran’a vereceği zarardan daha fazladır. Yazıda AB’nin önemli uluslararası konularda Amerika’yı takip etmesinin somut tezahürlerinden biri olarak JCPOA konusu da hatırlatıldı.
Diğer gelişme ise 16 Ekim’de Brüksel’de yapılan Körfez İşbirliği Konseyi ve AB arasındaki zirvenin ortak bildirisinde adalar konusuna değinilmesidir. Söz konusu bildiride AB ilk defa Ebu Musa, Büyük Tunb ve Küçük Tunb adalarında BAE’nin egemenliğini destekleyerek, İran’ı işgalci olarak nitelendirdi. Bildiride ayrıca bölgesel gerginliğin azaltılması ve İran’ın nükleer programının barışçıl niteliğinin garanti altına alınması için İran’la diplomatik işbirliğinin önemi vurgulanarak İran’ın balistik füzelerin, insansız hava araçlarının ve “bölgesel ve bölge dışı güvenliği tehdit eden” her tür teknolojiyi artırılmasından vazgeçmesi talep edildi. İran Dış İşleri Bakanı konuyla ilgili X platformunda yaptığı paylaşımda, “New York’taki de dahil olmak üzere birçok toplantıda önerdiği saygılı işbirliği yolunun Avrupa tarafından çatışma arzusuyla karşılandığının netleştiğini” belirtti. Konuyla ilgili İran İslami Şura Meclis üyelerinden çeşitli isimler de “Üç ada sonsuza kadar İran’ındır” açıklamalarını yaptı.
Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın Azerbaycan Başbakan Yardımcısı Şahin Mustafayev ile Görüşmesi
14 Ekim’de Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan Azerbaycan Başbakan Yardımcısı Şahin Mustafayev ile görüştü. Söz konusu görüşmeyle ilgili haberde İran gazetesi, Pezeşkiyan’ın başka ülkelerin bölgeye girmesini uygun bulmadıkları açıklamasını ön plana çıkardı. İran Cumhurbaşkanı iki ülke arasındaki ilişkilerin genişlemesinin önemine vurgu yaptı. Pezeşkiyan ayrıca bir süredir kara sınırları kapalı olan Azerbaycan Cumhuriyeti yetkilisine “güvenliği güçlendirmek ve geliştirmek, ülkeler arasında barış ve iletişimin sağlanması için sınırlarda duvar örmeye gerek yok, İslam ülkelerinin pazarları birbirine açık olmalı ve iş adamlarının birlikte rahatça çalışabilmesi gerekiyor” dedi. İki ülke arasında ekonomik, ticari, enerji takas hatları, kültürel, ortak demiryolu ve karayollarının tamamlanması ve geliştirilmesi, güvenlik ve savunma alanlarında ilişkileri genişletmeye hazır olduklarını söyleyen Mustafayev, yakın gelecekte Bakü’de gerçekleşecek 2024 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı için Pezeşkiyan’ı davet etti.
Yahya Sinvar’ın Ölümü
Hamas lideri Yahya Sinvar’ın 17 Ekim’de İsrail tarafından katledilmesi İran basınında geniş yankı buldu. Gazetelerde Sinvar’ın şehadeti ve hayatıyla ilgili haberlere yer verildi. Taziye mesajında Pezeşkiyan “Düşman; generallerin, kahramanların ve komutanların şehadetiyle İslam ümmetinin işgale karşı direnişine halel gelmeyeceğini bilmelidir” ifadelerini kullandı. Sinvar’ın ölümüyle ilgili Devrim Lideri Hamenei’nin açıklamasını Keyhan gazetesi “Hamas Yaşıyor ve Yaşayacak” başlığıyla manşete taşıdı.
Ekonomi
Mesud Pezeşkiyan’ın 1404 Bütçesiyle İlgili Açıklamaları
Cam-e Cem gazetesi 1404 bütçesiyle ilgili olarak yaptığı haberde, bütçe tasarısında komşu ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesi yoluyla ülkeye döviz girişin arttırılması ve düşük gelirli gruplar üzerinde ekonomik baskının hafifletilmesi konularının ön plana çıktığını aktardı. Pezeşkiyan konuyla ilgili açıklamasında hükûmetin öncelikleri arasında transit yolları, doğalgaz hatları, demiryolu ağı ve iki yönlü ticaretin artırılması olmak üzere komşularla ilişkilerin geliştirilmesi olduğunu ifade etti. Cumhurbaşkanı aynı zamanda hükûmetin önümüzdeki yıl bütçesinde en önemli önceliğinin, düşük gelirli grupların vergilerinin azaltılması yoluyla halkın alım gücünün artırılmasının, özellikle düşük gelirli kesimler olmak üzere sağlık, eğitim sektörlerinin yanı sıra temel ürünler alanlarında halka desteğin artırılması olduğunu belirtti.
Pezeşkiyan Tahran Eyaleti Temsilciler Meclisi üyelerini ağırladığı 15 Ekim’de de bütçeyle ilgili bazı konulara değindi. Hükûmet diğer devlet daireleriyle uzlaşma ve anlayış yoluyla bütçenin tasarlanmasına, açığın kapatılmasına, çeşitli sektörlerdeki memnuniyetsizliğin giderilmesine, halkın ihtiyaç duyduğu temel malların sağlanmasının ülkenin kalkınma ve altyapının güçlendirilmesi sürecine zarar vermeyecek şekilde formüle edilmesi gerektiğini ifade etti.
FATF ve İnternet Kısıtlamalarının Ekonomik Duruma Etkisi
Hemmihen gazetesinde Ekonomi ve Maliye Bakanı Abdulnasır Himmeti ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ali Rabii’nin açıklamalarına yer verildi. Haber “İnternet Kısıtlamalarının Kaldırılması ve FATF Ekonominin İyileştirilmesinin Koşuludur” başlığıyla yayınlandı. Hükûmet yetkililerinin ülkenin ekonomik sorunlarını çözme kararlılığının eskisinden daha fazla olduğuna dikkat çekilen haberde, ekonomik kalkınma açısından internet kısıtlamalarının kaldırılması ve FATF’nın önemini vurgulayan hükûmet yetkililerinin ve ekonomi uzmanlarının görüşlerine yer verildi. Muhafazakâr cenahın gazetesi Keyhan’da ise bu habere “Ekonomiyi İyileştirmenin Şartı FATF Değil, Planlı ve Kararlı Olmaktır” başlıklı yazıyla yanıt verildi. Haber metninde Himmeti ve Rabii sert bir dille eleştirildi. Habere göre bu isimler kendi sorumluluklarına ilişkin aldıkları tedbirlerle ilgili rapor vermektense başka bakanlar yerine konuşuyor veya güvenlikle ilgili konularla ilgileniyorlar. Devamında söz konusu yetkililerin belirli siyasi veya güvenlik meselelerinin ekonomik büyümenin şartı olduğunu söylemelerinin hükûmet pozisyonlarını haksız bir şekilde işgal ettikleri ve sorumluluk ve hesap vermekten kaçınmak için böyle bahaneler ürettikleri anlamına geldiği iddia edildi. Ayrıca bu isimler, söz konusu meselelerde aktif olmak yerine Batılı siyasetçilerin ve medyanın iddialarına karşı pasif kalmakla ve takipçi konumunda olmakla suçlandı.