Mustafa Kazımi Dönemi: Milisler, İran ve ABD’nin Sürece Bakışını Anlamak

Mustafa Kazımi Dönemi: Milisler, İran ve ABD’nin Sürece Bakışını Anlamak
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Durum Özeti

  • Ulusal İstihbarat Dairesi Şefi Mustafa Kazımi’nin ismi, Adil Abdülmehdi’nin kasım ayında istifa etmesiyle nisan ayına dek uzanan süreçte olası başbakan adayları arasında yer almıştı.
     
  • İlerleyen aylarda başbakan olma şansının artmasıyla birlikte Kazımi’ye İran’a yakın milis gruplar tarafından sert suçlamalar yöneltildi.
     
  • İran’a yakın milis gruplardan Asaib Ehli’l-Hak, Kazımi’yi hükûmet karşıtı gösterileri kullanarak Abdülmehdi hükûmetini devirmekle suçladı.
     
  • Ketaib Hizbullah’ın başını çektiği diğer tepkilerde Kazımi’nin, Kasım Süleymani ve Mehdi el-Mühendis’in öldüğü saldırılarda ABD ile iş birliği yaptığı iddiası gündeme getirildi. Ayrıca Ketaib Hizbullah Sözcüsü Ebu Ala el-Askeri, Kazimi’nin başbakan olarak atanmasının savaş ilanı olacağını söyledi.
     
  • İran’a yakın milis unsurların siyasi kanadı Fetih Koalisyonu içerisinde Kazımi üzerine konulan şerhler arttı ve bu ismin hükûmet kurmak için görevlendirilmesi engellendi.
     
  • İran’ın yeni manevrasıyla birlikte Fetih Koalisyonu Lideri Hadi Amiri ve bazı milis gruplar daha önce suçladıkları Mustafa Kazımi ismini gündeme getirdiler. Akabinde siyasi baskılar ve Kürt ve Sünni grupların da desteklerini çekmesi sonucu İran yanlısı grupların muhalefet ettiği Adnan Zürfi, hükûmeti kurma görevinden çekildi. Mustafa Kazımi 9 Nisan'da Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih tarafından hükûmeti kurması için görevlendirildi.
     
  • İran destekli Ketaib İmam el-Ali Tugayları, siyasi güçlerin üzerinde anlaştığı başbakan adayını desteklediğini açıkladı. Kazımi’ye önceden muhalefet gösteren Asaib Ehli’l-Hak ise Kazımi’ye şartlı destek sundu.
     
  • Yeni milis gruplardan Ashab-ı Kehf yayımladığı bildiride “Adnan Zürfi’nin ekarte edilmesini iyi karşılıyoruz. Ancak Kazımi ismi de şaibeli bir isim.” ifadelerini kullandı. Ketaib Seyyid eş-Şuheda ise sosyal medyada yer alan bildirisinde Süleymani ve el-Mühendis saldırısını kastederek “şehitlerin kanı üzerinden başbakanlık makamına çıkıldığını” ifade etti ve Kazımi atamasına karşı olduğunu gösterdi.
     
  • Ketaib Hizbullah, Fetih Koalisyonu liderliğine Kazımi’nin başbakan olmasını reddettiklerini tekrardan bildirdi. Güvenoyu alması ya da hükûmeti oluşturmaya muktedir olması durumunda ise başka önlemler alacaklarını teyit etti.
     
  • Kazımi, 7 Mayıs'ta önerdiği yirmi bakanlıktan on beşinin güvenoyu almasıyla birlikte Irak başbakanı olarak resmen görevine başladı.
     
  • Ketaib Hizbullah, 7 Mayıs'ta yayımladığı bildiride Kazımi’nin unvanının önem taşımadığını ifade ederken kendisine yönelik baskıları artıracağını ima etti.
     

Bağlam

  • Mustafa Kazımi’nin hükûmet kurma süreci ve milislerin bu süreçteki tutumu, İran ve ABD tarafından yakından takip edildi. Özellikle İran’ın sürece ilişkin müdahalelerinin İran yanlısı siyasilerin ve milislerin tavır değişikliğinde de etkili olduğu görüldü. ABD ise daha çok Kazımi üzerinden ABD-Irak ilişkilerinin geleceğine ve bu süreçten milislerle alakalı beklentilerine vurgu yaptı.
     
  • Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani’nin Adnan Zürfi’nin seçilmemesi yönünde Bağdat’ta başlattığı kulisler ile Mustafa Kazımi ismi ön plana çıktı. Zira milis gruplara karşı kesin tavır alan Adnan Zürfi isminin başbakan olma ihtimali, İran’ın asimetrik caydırıcılık stratejisi için tehlike arz ediyordu. Bu bakımdan önde gelen bazı Iraklı siyasiler tarafından İran’ın Kazımi ismine onay vermesinin nedenleri olarak şunlar gösterildi: Özellikle İran’ın Irak’taki ekonomik çıkarlarını garanti altına alacağı, İran destekli milis gruplara karşı çatışmacı bir tutum takınmayacağı ve dolaylı gerçekleşebilecek yeni ABD-İran görüşmelerinde “denge gözeten bir aracı” olacağı.
     
  • Bunun yanında Mustafa Kazımi’nin özellikle mart ayında İran Ulusal Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani ile Bağdat’ta görüştüğünü de hatırlatmak gerek. Zira bu görüşme, İran’ın başbakanlık seçenekleri arasında mecburi olarak Kazımi’yi de değerlendirmeye başladığı şeklinde okunmuştu.
     
  • ABD de Mustafa Kazımi’nin atanma ve güvenoyu alma sürecini olumlu karşıladı. Öncelikle hükûmet kurmakla görevlendirilmesi sonrası Kazımi ile alakalı iyimser ifadeler kullanılarak atamaya onay verildiği ilan edilmiş oldu. Kazımi’nin başbakan olmasından sonra ise Dışişleri Bakanı Mike Pompeo Kazımi’yi arayıp tebrik ettiğini ve “cesur programında” ona destek sözü verdiğini vurguladı. ABD süreç içerisinde 28 Nisan’da otuz gün ve 7 Mayıs’ta yüz yirmi gün olmak üzere Irak’a İran’dan enerji ithal etmesi için tanıdığı muafiyeti uzattı.
     
  • Mustafa Kazımi ise 10 Nisan’da kendi siyasi duruşunu yansıtan, seküler ve ulus devlet odaklı yaptığı konuşmada silahların sınırlandırılmasına, hükûmet karşıtı gösterilerin taleplerinin karşılanmasına ve dış krizlerden Irak’ın etkilenmemesi gerektiğine vurgu yaptı. Öyle ki Kazımi’nin konuşmasından rahatsızlık duyan milis grup Asaib Ehli’l-Hak Kazımi’yi konuşmasında “ABD işgali”nden bahsetmediği için eleştirdi. Ancak Kazımi özellikle Ketaib Hizbullah’tan gelen eleştiri ve tehditlere rağmen milis gruplarla tartışmaya girmemeye özellikle dikkat etti. Hatta Süleymani-Mühendis saldırısında dahli olmadığını kanıtlamak ve onları ikna etmek için Ketaib Hizbullah temsilcileri ile görüştüğü basına yansıdı.
     

Analiz

  • İran, seçenekleri arasında olmayan Mustafa Kazımi ismine mecburi olarak evet dedi. Bu durum geçmişe nazaran İran’ın siyasi belirleyiciliğinde düşüşe işaret etti. Ancak bunun yanında İran, Kazımi ismiyle pazarlığa oturması ve İran yanlısı milis grupları bu doğrultuda etkilemeyi sürdürmesi ile Irak’taki siyasi süreçlere müdahil olabildiğini de gösterdi. Bununla birlikte İran’ın Ketaib Hizbullah’ı siyasi açıdan dizginlememesi de kritik bir konu olarak ortaya çıktı. Zira bu durum ABD-İran geriliminin önümüzdeki aylarda yükselmesi durumunda, Kazımi’ye meydan okuyan Ketaib Hizbullah’ın ve Ashab-ı Kehf gibi silahlı grupların tekrardan sahaya çıkma ihtimali olduğunu gösteriyor.
     
  • ABD 2003 sonrasında Irak’ta stratejik bir partner bulmak yerine, İran destekli silahlı devlet-dışı aktörlerin yükselişine tanık oldu. Bu bakımdan Pompeo Irak-ABD İlişkilerini gelecek ay başlayacak “Stratejik Diyalog” ile yeniden tanımlamak isterken yeni Başbakan Kazımi’nin “cesur programına” gönderme yaptı. Pompeo’nun “cesur program” göndermesiyle kastettiğinin öncelikle İran yanlısı milislere karşı yeni hükûmetin almasını beklediği önlemler olduğu açık gözüküyor. Başka bir deyişle ABD, Irak’la özellikle ekonomik ve sosyal ilişkilerini yeni stratejik programıyla geliştirmek isterken işgal sonrası kazanamadığı siyasileri ve kitleleri kazanmayı hedefliyor. Ancak Kazımi’den de beklentisi İran destekli milis grupları “zaman içerisinde” dizginlemeyi ve caydırmayı başarması. Bu bakımdan ABD’nin yaptırım muafiyetlerini iki aşamada yaklaşık yüz elli gün daha uzatması, “cesur adımlar” olarak beklenen siyasi süreçlerde Kazımi’yi rahatlatmak istemesi olarak okundu.
     
  • İran destekli milis grupların ise Kazımi’nin adaylık sürecine zoraki evet dediği ya da Ketaib Hizbullah örneğinde olduğu gibi şiddetle karşı çıktığı görüldü. Bu bakımdan Ketaib Hizbullah’ın birçok mecrada eşgüdüm hâlinde hareket ettiği gruplardan farklı bir tavır göstermesi, üzerinde durulması gereken bir durum. Bu gelişme milis grupların Kazımi’nin kendilerine karşı alabileceği siyasi kararlarda pazarlık ve caydırıcılık gücünü Ketaib Hizbullah aracılığıyla göstermek istediğini akıllara getiriyor. Zira İran destekli milislerin yalnız askerî açıdan değil ekonomik ve siyasi açıdan da kaybedecekleri birçok şey bulunuyor.
     
  • Mustafa Kazımi gibi ABD ve Arap dünyası ile ilişkileri oldukça iyi ve son yıllarda İran ile ilişkilerini de geliştiren bir ismin üzerindeki uzlaşı, ABD ve İran’ın Irak sahası üzerinde devam eden tansiyonu şu aşamada düşürmek istediklerini gösteriyor. Ancak her iki tarafın da Kazımi’den, zamana yayılan ve birbiriyle çatışan beklentileri olduğunu ve İran yanlısı milis grupların Kazımi’ye hâlâ güvenmedikleri gerçeğini hatırlatmakta yarar var. Dolayısıyla tansiyonun dönemsel olarak düşeceğini ve ilerleyen süreçlerde ABD-İran ve milisler arasındaki ciddi bir çatışma ihtimalinin tekrardan yükselebileceğini hesaba katmak gerekiyor.