Laricani’nin Riyad ziyareti, İran-Suudi Arabistan ilişkilerinin ileriye taşınması açısından önemli bir adım olmakla birlikte ikili ilişkilerdeki yapısal engeller varlığını sürdürmektedir.
İran’daki tartışmalar şu soruya odaklanmaktadır: Tahran’ın tepkisi sembolik bir karşı adımla mı sınırlı kalacak, yoksa somut siyasi, diplomatik ve hukuki sonuçlar doğuracak bir sürece mi dönüşecektir?
İran-İsrail çatışmasının hemen ardından kurulan ve en üst düzey güvenlik bürokratlarını bir araya getiren Savunma Konseyi, bazı çevrelerce ülkenin sürekli teyakkuz halinde bulunmasını sağlayacak “daimi bir savaş odası” olarak tanımlanmaktadır.
Bu kararın İran için en önemli riski, NPT yükümlülüklerini açıkça ihlal ederek ülkeyi uluslararası hukuk açısından çok daha savunmasız bir konuma getirmesidir.
İsrail saldırılarının kısa vadeli seyrinde İran’ın askerî ve diplomatik manevraları önemli rol oynayacak olsa da kriz sonrası aşamada çatışmanın İran toplumunda yarattığı travma ve sorgulama belirleyici olacaktır.
Müzakerelerin ilerlemesi ve olumlu bir sonuca ulaşması için ya ABD’nin maksimalist tutumundan vazgeçmesi ya da tarafların uranyum zenginleştirme konusunda karşılıklı kabul edilebilir bir uzlaşı noktası bulması gerekmektedir.
PKK’nın silah bırakması, İran basınında bölgesel güvenlik ve istikrar açısından önemli bir gelişme olarak yorumlansa da sürecin belirsizlikler içermesi ve uluslararası dinamiklerle olan bağlantısı nedeniyle mesafeli karşılanmıştır.
Her ne kadar dördüncü tur görüşmelerin ertelenmesi olumlu bir gelişme olmasa da şu aşamada ortada önemli bir çıkmaz olduğu anlamına da gelmiyor