Bölgesel Perspektiften Ortadoğu'da Çatışma Riski | Mısır

Bölgesel Perspektiften Ortadoğu'da Çatışma Riski | Mısır
İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) tarafından “Bölgesel Perspektiften Orta Doğu’da Çatışma Riski” seminer serisinde Mısır konuşuldu. Seminerde Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden Doç. Dr. Muhammed Hüseyin Mercan, Doç. Dr. Serhan Afacan’ın sorularını yanıtladı.
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Önceki seminerlerde Körfez devletlerinin davranışları, perspektif ve paradigmalarının incelendiğini belirterek söze başlayan Doç. Dr. Serhan Afacan, Mısır’ın amaçlarını ve yöntemlerini anlamaya çalışmadan meseleleri ele almanın oldukça zor olduğunu vurguladı.

Mısır’ın Orta Doğu’daki nadir siyasal yapılardan biri olduğunun altını çizen Afacan, entelektüel, coğrafi, siyasi anlamda çok kritik bir ülke olmakla birlikte Filistin meselesi bağlamında Mısır’ın liderliğinin gözardı edilemeyeceğini söyledi.

Doç. Dr. Afacan, 7 Ekim 2023’ten itibaren İsrail’in Gazze’deki tahribatına dikkat çekerek tüm eylemlerin uluslararası toplumun iki yüzlü tolerasyonu ile gerçekleştiğini ifade etti.

“İsrail İstisnacılığı”

“Geride kalan bir yılı, İsrail’in saldırganlığının bölgeyi getirdiği yeri nasıl görüyorsunuz?” sorusuna cevap veren Doç. Dr. Muhammed Hüseyin Mercan, örgütlü kötülüğün kaynağı olan bir yapılanma olarak İsrail devletinin, bölgedeki istikrarsızlıkları derinleştirme hamleleri yaptığını söyledi. Mercan, Gazze’de gerçekleşen soykırımı, uluslararası toplum nezaretinde, en az aksiyon alınan soykırım olarak tanımladı. Hegemonik güçlerin sessizliğine dikkat çeken Mercan, işgal devletinin on yıllardır inşa ettiği statükoda, uluslararası sistemde istisnai bir pozisyon elde ettiğini ifade etti.

Mercan, İsrail istisnacılığının üç ana sebepten mütevellit rahat hareket edebildiğini söyledi: “İlki, kurumsallaşmış Avrupalı demokrasilerin Holokost travmasından mütevellit borçluluk hissiyatı ile koşulsuz olarak İsrail’in yanında durması. İkincisi, ‘Faysal travması’ dediğimiz Kral Faysal’ın suikastla hayatını kaybetmesi. Bu suikast aslında Arap liderlerine verilmiş bir mesajdı. Arap liderleri petrolü bir silah olarak kullanmamalıydı. Üçüncüsü ise Amerikan müesses nizamının üzerindeki Siyonist lobiler ve Hristiyan Siyonistlerin baskıları.”

 

İşgal devletinin mütemadiyen kanıksatma üzerinden hareket ettiğine işaret eden Mercan, İsrail’in agresif yayılmacılığını bu şekilde kabul ettirdiğini söyledi. Netanyahu’nun “Düşmanlarımızın peşinden gideceğiz ve onları bulduğumuz yerde yok edeceğiz.” ifadesinde yöneticilerin dindar olup olmadıklarından ziyade Yahudi teo-politiği üzerine bina edilmiş bir devlet davranışı geliştirdiği tespitinde bulundu.

Mercan’a göre, “Aksa Tufanı, bölgenin ve küresel sistemin ezberlerini bozdu, anlayışlarımızı değiştirdi. 19. ve 20. yüzyılın siyasi ve hukuki kavram setlerine olan güveni sarstı. Artık insan hakları, uluslararası hukuk, kadın hakları, çocuk hakları, çevre hakları gibi birçok şey anlamını yitirdi. Dolayısıyla işgal devleti sadece insanlığa değil aslında evrene zarar veren, evrene tehdit oluşturan devlet yapılanmasıdır.” 

Seminerde İran’ın pozisyonuna değinen Doç. Dr. Serhan Afacan’a göre İran’ın Filistin meselesini ve Anti-Siyonizm’i bu kadar merkeze almasının temelde iki nedeni var. Bunların ilki, Şah’ın Siyonizm’le eşitlenmiş olması ve dolayısıyla Şah’ı ideolojik anlamda zayıflatmak, diğeri ise İran dışında Humeyni ve taraftarlarına göre bütün Ortadoğu rejimlerinin Siyonist yanlısı olarak görmesi.

Afacan’ın “Mısır olan bitene ilişkin ne diyor? Mısır’ın Hamas’tan bir endişesi mi var? Hamas’ın silahlı olması, İhvan ideolojisine sahip olması mı etkilidir yoksa başka bir şeyler mi vardır? Mısır nerede duruyor?” sorularını cevaplayan Mercan, Mısır’ın devrimle birlikte özgün bir dış politika alanı oluşturmaya çalıştığını vurgulayarak, özellikle Mursi ile yeni arayışlara girdiğini ifade etti. Mercan, Mısır’ın 1979’dan beri İran’la kapalı olan elçilikleri açtığını, bölgedeki değişim dinamiklerine uyarak Tahran ile yeniden bağ kurmaya başladığını hatırlattı.

Sisi döneminde Batı eksenli politika izlenmesi Mısır halkını rahatsız etti

Suriye krizinin Mısır’ı doğrudan etkilediğini belirten Mercan, Mursi döneminde Mısır’a gelen çok sayıda Suriyeli mülteci olduğuna değinerek, Arap devleti olması, eğitim ve iş imkânı gibi faktörlerin Mısır’ın tercih edilmesinde önemli rol oynadığını söyledi. Mercan, Sisi’yle beraber bunların birçoğunun sınır dışı edildiğini, milliyetçi kimliğe dair bir sorunsal oluştuğunu ifade etti. Mercan’a göre, “Mısır’da Cemal Abdulnasır önemli bir figürdü ancak şimdi Arap milliyetçiliğinden, Arapların artık dikkate almadığı, dışsallaştırdığı, hafife aldığı bir Mısır’a geçiş, toplumsal travmaya sebep oldu.”

Diğer coğrafyalara da değinen Mercan, olası bir mülteci akınına sebebiyet verecek Sudan’daki insani krizi ve Etiyopya ile Nil Nehri sorununu vurgulayarak Mısır’ın yüzleştiği meydan okumaların sayısının dramatik bir şekilde arttığını belirtti. Mercan, Türkiye-Suud ve BAE yakınlaşması, beraberinde Katar ablukasının sona ermesi, Suud-İran yakınlaşması gibi hususların Mısır'ı bu sefer başka bir yalnızlık noktasına doğru itmeye başladığını, bu nedenle Kahire’nin yeni bir arayışa girdiğini söyledi.

Mısır’da ekonomik, toplumsal ve siyasal kırılganlık çok fazla

Afacan’ın “Gazze konusunda olan bitenle ilgili tavrını bu bağlamda mı değerlendirmek lazım?” sorusuna karşılık Mısır’da ekonomik, toplumsal ve siyasal kırılganlığın çok fazla olduğunu vurgulayan Mercan, Aksa Tufanı’nın kimsenin beklemediği bir operasyon olduğunu söyledi. Operasyonu, bölgedeki tüm dengeleri değiştirecek bir adım olarak tanımlayan Mercan, dolayısıyla Gazze'nin böyle bir mücadeleye girmesinin Mısır için büyük bir sorunsal yarattığını belirtti. 

Mercan’a göre, “Sisi zaten toplumsal meşruiyeti ciddi manada problemli biri ve bu durum toplumda bir kırılganlık oluşturuyor. Özellikle devrimlerin gerçekleştiği toplumlarda örtülü de olsa şöyle bir hakikat vardır: Bir kere devirmeyi öğrenen ikinci defa da devirebilir.”

Trump’ın “yüzyılın anlaşması” çerçevesine atıf yaparak Gazze’nin boşaltılması, Sina’da bir alan oluşturulması ihtimaline de değinen Mercan, Gazze’deki soykırımın artmasıyla birlikte Mısır’ın temel bir sorunla yüzleştiğini söyledi: “Üçüncü devletlerin Gazze’ye yardımlarını ulaştıracakları yer Ariş Limanı, Refah Sınır Kapısı. Mısır, Refah Sınır Kapısı’nı sınırsız bir şekilde açsa Tel Aviv Beyaz Saray’ın tepesine çökecek, açmadığı zaman ise Arap, Müslüman dünya tarafından ayıplanacak.”

Mısır’ı endişelendiren bir başka meselenin ise Filistinlilerin Sina’ya taşınması ihtimalinin olduğunu ifade eden Mercan, yetişecek yeni direnişçilerin işgal altındaki topraklara Sina’dan yapacağı saldırıların Mısır topraklarını da tehdit altına sokacağını söyledi. Kara Eylülleri hatırlatan Mercan, Ürdün ve Lübnan’ın geçmişte benzer durumları yaşadığını hatırlattı.

Husiler “Hizbullahlaşma” temayülüne girdi

Bu kararsızlık ve eylemsizliğin Filistin mevzusu ile ilişkisine de değinen Mercan, Yemen’de Husilerin sürece dahil olmasından sonra Kızıldeniz’de uluslararası taşımacılık için ciddi manada güvenlik sorunu ortaya çıktığına vurgu yaptı. Mercan, işgal devletine giden gemilerin durdurulması ya da özellikle onu destekleyen Amerikan ya da İngiliz gemilerinin hedef alınması ile Süveyş Kanalı’ndan geçen gemi sayısında önemli ölçüde azalma olduğunu, bunun da Mısır ekonomisini olumsuz etkilediğini söyledi: “Mısır’ın Kanal’dan ortalama 10-12 milyon dolar civarında günlük kazancı vardı. Uzmanlar, bu gemi sayısında özellikle dönem dönem yüzde 40, yüzde 45’lere varan bir azalmanın olduğunu söylüyor. Mısır, şu an işsizliğin zirve noktalara ulaştığı bir ülke. Ki yüzde 60, 65 civarında 30 yaş altı bir nüfustan bahsediyoruz.”

“Bu olay 7 Ekim’den önce olsaydı Mısır Yemen’e karşı çok ciddi önlemler alırdı” diyen Mercan’a göre, şu an Mısır yönetimi Husilere karşı bir önlem alamıyor, çünkü Mısır’ın Husilere yönelik bir mesaj vermesi, saldırıda bulunması toplumda farklı karşılıklar yaratacaktır. Husilerin bu süreçteki adımlarıyla kendilerini Arap toplumunda kabullendirme yolunda önemli bir mevzi kazandığını söyleyen Mercan, Husilerin “Hizbullahlaşma” temayülüne girmeye çalıştığını ileri sürdü. Mercan’a göre Husilerin bu davranışı, İran ekseni üzerinden okunacak bir stratejiden ziyade kendini Arap dünyasına kabullendirme hikâyesi olarak okunabilir.

Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın 15 Ağustos 2024’te TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmaya değinen Doç. Dr. Afacan, “Olaylar şöyle çok kötü oldu, artık ben de Gazze’ye, arkadaşlarımla Mescid-i Aksa’ya gideceğim” şeklinde konuşmasını eleştirerek, zaten fiilen Filistin devletinin parçası olan Mescid-i Aksa’ya gitmeyi bir kahramanlık adımı gibi lanse ettiğini söyledi.

Doç. Dr. Mercan ise Arap devletlerinin Kral Abdullah’a kaptırmak korkusu ile Filistin’i aslında işgal devletine bir bakıma hediye etmiş olduklarını ifade ederek, Mısır’ın Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs hattında sorunsuz sürdürülebilir bir ateşkesin en iyi çözüm olduğunun farkında olduğunun altını çizdi. Mercan, Yahya Sinvar’ın Gazze’de Hamas’ın sorumlusu olmasından itibaren Mısır’la temas noktasında önemli adımlar atıldığını, Mısır’ın bütünüyle Hamas’ı terk etmek, sürecin dışında kalmak gibi bir lüksünün olmadığını belirtti.

Son olarak Afacan, Mısır’ın Filistin konusunda çok daha fazla sorumluluk alması gerektiğinin altını çizerek, bu sorumluluğu alıp almamak noktasında sosyolojinin ve jeopolitiğin dayattıkları neticesinde Mısır’ın bu sürecin dışında kalamadığı ve kalamayacağını ifade etti.

Mercan ise Mısır’ın müzakereci rolünü daha etkili oynaması, uluslararası arenada sesini biraz daha yükseltmesi gerektiğini söyleyerek Sisi’nin tavır ve açıklamalarını eleştirdi. Sözkonusu tavır yüzünden Mısır’ın Arap dünyasında farklı bir sosyolojik hareketlenme açısından önemli avantajlar elde etme fırsatını kaçırdığını söyledi.


Paneli izlemek için: https://www.youtube.com/live/eWBCtkdF9uU?si=Zpa5316kIFC6bg_y