Danimarka’da Saldırı Girişimi ve İran’la Diplomatik Kriz

Danimarka’da Saldırı Girişimi ve İran’la Diplomatik Kriz
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Danimarka polisi, 28 Eylül’de başkent Kopenhag başta olmak üzere ülkenin birçok şehrinde uluslararası köprülerdeki ulaşımı ve feribot seferlerini uzun süre durdurdu. Bu karara ilişkin kamuoyuyla kayda değer bir bilgi paylaşılmazken 30 Ekim Salı günü Danimarka İç İstihbarat Servisi Başkanı Finn Borsch Andersen, İran’ın istihbarat servisinin Danimarka’da bir saldırı planladığını ve bunun ülkesi adına kabul edilemez olduğunu belirtti.  Saldırı hazırlığında olduğu tespit edilen bir Norveç vatandaşı İran istihbaratına çalıştığı iddiasıyla İsveç güvenlik güçleri tarafından 21 Ekim’de yakalanarak Danimarka’ya teslim edildi. Danimarka İç İstihbarat Servisi, İran İstihbaratının Kopenhang yakınlarındaki Ringsted şehrinde yaşayan ve Huzistan eyaletinin bağımsızlığı için savaşan Ahvaz'ın Kurtuluşu İçin Arap Mücadelesi Hareketi (ASMLA) üyesi üç kişiye yönelik eylem hazırlığında olduğunu açıkladı.

Danimarka Dışişleri Bakanı Anders Samuelsen yaptığı açıklamada, bu saldırı girişiminin arkasında İran’ın olduğuna inandığını ve Avrupa Birliğine, İran’a karşı yeni yaptırımlar uygulaması için baskı yapacaklarını söyledi. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasemi ise iddiaları reddederek bunun "İran ile AB ülkelerinin gelişmekte olan ilişkilerini bozmak isteyen düşmanın bir komplosu" olduğunu savundu. 22 Eylül’de İran, 25 kişinin öldüğü Ahvaz saldırısından sonra Danimarka’nın Tahran büyükelçisini İran Dışişleri Bakanlığına çağırmış ve Danimarka’yı Ahvaz’daki terör saldırısını üstlenen ASMLA örgütünü desteklemekle suçlamıştı.  

Bu olaya ilişkin twitter hesabı üzerinden açıklama yapan ABD Dışişleri Bakanı Pompeo “katili” yakalayan Danimarka’yı tebrik etmiş ve yaklaşık 40 yıldan beri Avrupa’nın İran destekli terör saldırılarının hedefi hâline geldiğini savunarak müttefiklerinin artık “İran tehdidiyle yüzleşmesi” gerektiğini ifade etmiştir.

Olayın, İran’ın birincil gelir kaynağı olan petrol ihracatının sıfıra düşürülmesini öngören ABD yaptırımlarının başlayacağı 4 Kasım’ın arifesinde gerçekleşmesi İran’ı zor durumda bırakmıştır. Nitekim İskandinav ülkeleri, AB’den İran’a karşı ekonomik ve diplomatik yaptırım kararı çıkartılması konusunda ısrar etmekte kararlı görünmektedir. Bu doğrultuda 31 Ekim Çarşamba akşamı Finlandiya, Danimarka, İsveç, Norveç ve İzlanda dışişleri bakanları ortak bir açıklama yaparak tehlikenin ciddiye alınması gerektiğini vurgulamıştır. Danimarka Dışişleri Bakanı Samuelsen, ekonomik yaptırımlardan bile söz etmiştir. Danimarka’nın Tahran Büyükelçisi durum değerlendirmesi yapmak üzere ülkesine dönmüş ve İran’ın Danimarka Büyükelçisi de Dışişleri Bakanlığına çağrılmıştır. Avrupa Komisyonu sözcüsü Maja Kocijancic, AB’ye yönelik her türlü güvenlik tehdidini önemsediklerini ve Danimarka ile dayanışma hâlinde olduklarını söylerken nükleer anlaşmanın korunmasının önemine de dikkat çekmiştir.

Sonuç olarak Danimarka üzerinden AB ile İran arasında çıkacak olan olası bir diplomatik krizin İran’ın işine yaramayacağı kesindir. Önümüzdeki süreçte nükleer anlaşmayı korumak isteyen AB’yi bir ikilem beklemektedir. Eğer AB, Danimarka ve diğer İskandinav ülkelerinin talepleri doğrultusunda hareket ederse İran’a yönelik bir dizi yaptırım uygulamak durumunda kalabilir. Bu bağlamda bazı İranlı diplomatlara Avrupa’ya giriş yasağı koyulabilir ya da kriz Belçika’da tutuklu bulunan İranlı diplomat Asadullah Asadi’nin mahkeme sürecini olumsuz etkileyebilir. Bu müeyyidelerin Avrupa’da yükselen bazı sert tepkilerin önüne geçeceği söylenemez. Nitekim 31 Ekim’de Almanya Demokratik Partisinden Bijan Djir-Sarai, “bu tür eylemlerin bazı yaptırımlara ve hatta AB’nin nükleer anlaşmadan çekilmesine bile yol açabileceğini İran’ın bilmesi gerektiğini” ifade etmiştir. Bu son olayın, İskandinav ülkeleri üzerinden Avrupa’nın  üç büyük aktörü olan Almanya, İngiltere ve Fransa’ya nükleer anlaşmadan çekilmek için baskı aracı olarak kullanılıp kullanılmayacağı henüz net değildir. Her hâlükârda AB’nin 4 Kasım’a birkaç gün kala İran’a bakış açısında bir değişiklik olmayacağı ve İran’a ilişkin radikal kararlar almayacağı öngörülebilir.