İran’daki Protesto Gösterileri ve Sloganlar Ne Anlama Geliyor?

İran’daki Protesto Gösterileri ve Sloganlar Ne Anlama Geliyor?
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Meşhed’de 28 Aralık Perşembe günü başlayan ve ardından İran’ın diğer şehirlerine yayılan protesto gösterileri ülke içinde ve dışında tartışılmaya devam ediyor. Kendiliğinden ve ani şekilde patlak veren olayların şimdiye kadar düzenlenen birçok gösteriden en önemli farkı siyasî aktivistler ya da öğrenciler gibi politize olmuş kesimler tarafından değil yaşam koşullarındaki kötüleşmeyi protesto eden sıradan halk kesimleri tarafından başlatılmış olmasıdır.

Gösterilerde dile getirilen sloganların Ruhani, Hamenei, İslam Cumhuriyeti ve Devrimi gibi ülkenin en önemli şahıs ve müesseslerini hedef alması ancak bunlardan daha da önemlisi bilebildiğimiz kadarıyla devrimden sonra ilk kez olarak Pehlevilerin kurucusu Rıza Şah ile ilgili atılan sitayiş dolu sloganların varlığı yakından incelenmeyi gerektiriyor. “Şahı olmayan İran’da hesap kitap da olmaz” sloganı son haftalarda İran’da ciddi biçimde tartışılan yeni yıl bütçesine atıfta bulunulurken, ‘Rıza Şah ruhun şad’ sloganı ise son kırk yılda duyulan ümitsizliği yansıtıyor. Meşhed Cuma İmamı ve Hamenei’nin şehirdeki temsilcisi Ayetullah Alemul Huda’nın “son kırk yılda yaptıklarımızdan dolayı halktan utanıyoruz” mealindeki açıklaması üst düzey siyasî ve dinî yetkililerin halkın içinde bulunduğu fakirlik ve çaresizlikten haberdar oldukları yönünde değerlendirilebilir. Nitekim gerek son bütçede iç güvenlik güçlerine tahsis edilen kaynakların artırılması gerekse de son aylarda Devrim Muhafızlarının iç karışıkları bastırmak amacıyla çeşitli tatbikatlar düzenlemesi ülke yöneticilerinin halktaki hoşnutsuzluğun arttığının farkında olduğunu gösteriyor.

Söz konusu gösterilerin Meşhed gibi dinî ve ideolojik sembolizmin en yüksek olduğu şehirde başlaması ve ardından Kirmanşah, Kum, Tebriz ve Tahran benzeri şehirlere sıçraması halk arasındaki bıkkınlığın ve çaresizliğin boyutlarını gösteriyor. Son bütçe tartışmalarının ekseninde dinî-kültürel kurumlara ayrılan yüksek ödeneklerin olduğu hatırlandığında Astan-ı Kuds-i Rezevi gibi mal varlığı 10 milyar doların üzerinde olduğu ileri sürülen bir dinî kurumun eleştirilerden payını alması şaşırtıcı değil. Diğer yandan “Kahrolsun Ruhani” sloganları da daha bir yıl önce büyük ümitlerle ve geniş katılımlı bir seçim sonucunda ikinci kez seçilen Cumhurbaşkanı Ruhani’den duyulan hayal kırıklığının yalnızca reformcu elitlerle sınırlı kalmadığı ve ‘Ruhani’ye oy verdiğime pişmanım’ hashtag’lerinin sadece dar bir şehirli kesimin duygularını yansıtmadığı anlaşılıyor.

Öte yandan gösteriler esnasında sık tekrarlanan “Ne Gazze ne Lübnan canım feda İran’a” sloganı 2009 Yeşil Hareketi’nde dile getirilen sloganlardan olmakla birlikte dış politikayla ilgili tepkiler bu kez ‘Suriye’yi bırakın derdimize çare bulun’ sloganında görüldüğü üzere Suriye politikalarına da yönelmiş durumda ve rejimin sürekli vurguladığının aksine Suriye’ye yönelik politikaların halk tabanında benimsenmediğini gösteriyor. Yine de bütün bu sloganlardan çok daha anlamlısı şüphesiz “İslam’ı basamak yaptınız bizi zelil ettiniz” ya da ‘Biz devrim yaptık ne büyük hata yaptık’ sloganları gibi doğrudan devrimin ve müesses nizamın varlığına yönelik sloganlar olmuştur.

Aslında ekonomik durumla ilgili gösteriler ve rahatsızlıklar aylardır özellikle bazı kredi kuruluşlarının iflaslarını ilan etmeleriyle birlikte başlamıştı. Uzun süredir bazı devlet kurumlarıyla irtibatları bulunan ve yüksek faiz ile halktan para toplayan finans kurumları bir süredir geciktirdikleri iflaslarını ilan etmek zorunda kalmışlar ve bunun sonucunda binlerce mevduat sahibi varlıklarını kaybetmişti. İran’da faiz sisteminin yaygınlığı ve ciddi bir kesimin devletten aldıkları düşük faizli kredileri daha yüksek faizli kurumlara vererek hayatını idame ettirdiği düşünüldüğünde bu grupların üzerindeki ekonomik baskının büyük oranlarda arttığı görülecektir. Ruhani hükümetinin krizin ilk zamanlarında “insanlar neden bu kadar yüksek faizli kurumlara paralarını yatırdılar, daha dikkatli olmalıydılar” yönündeki açıklamaları da protestocuların Ruhani’nin şahsına olan öfkesini artırmış durumda.

Ağırlıklı olarak kronik kötü yönetim, kapsamlı yaptırımlar ve düşük enerji fiyatlarının yol açtığı ekonomik kriz son bütçe tartışmalarında görüldüğü gibi İran sisteminin çarklarını gün geçtikçe daha zorluyor. 350 milyar dolar civarına kadar gerileyen milli gelirle ülkenin yönetilmesinin mümkün olmadığı söyleyen Meclis Başkanı Laricani’nin yanı sıra hükümete, yargıya ve meclise çok ağır ifadelerle saldıran Ahmedinejad da sürekli olarak ülkenin artık kontrolden çıktığını savunuyor. Nitekim bu sebepten olsa gerek Hamenei olayların patlak vermesinden bir gün önce yaptığı konuşmasında geçmişte ya da şu anda ülkenin kilit görevlerinde bulunan kimselerin şikâyete haklarının olmadığını, bu kimselerin hesap verme makamında olduğunu belirtmiştir. Ancak Hamenei’nin bu açıklamalarına özellikle sosyal medyadan büyük tepki gelmiş ve kendisinin 30 yıllık görevi boyunca kimseye hesap vermek bir yana bir kez dahi basın toplantısı düzenlemediği ve gazetecilerin karşısına çıkmaya bile gerek görmediği vurgulanmıştır.

Görünen o ki İran’ın büyük anlam yüklediği ve ekonomisini kurtarmak için bel bağladığı Nükleer Anlaşma Trump’ın işbaşına gelmesiyle birlikte pratikte anlamını kaybetmiş ve İran ekonomisi için kayda değer bir getiri sağlamamıştır. Yine ABD yönetiminin Nükleer Anlaşma ve balistik füze teknolojisiyle ilgili yeni yaptırımları hayata geçirmesi durumunda İran ekonomisi daha da zorlanacak ve Meclis’in onayladığı gibi önümüzdeki günlerde petrol ürünlerine %50 zam yapılması halinde gösteriler daha da şiddetlenecektir. Tüm siyasi ve ideolojik görüntüsüne rağmen 79 Devriminin meydana gelmesinde petrol fiyatlarında yaşanan ani düşüşün ve varoşlardaki hızlı nüfus artışının rolü göz önüne alındığında ekonomik krizlerin neden olabileceği toplumsal çalkantıları küçümsememek gerekiyor, özellikle de yıllardır en temel toplumsal, kültürel ve siyasal taleplerin bile farklı gerekçelerle bastırıldığı bir ülkede.