Diplomatik Pazarlık: İran’ın Nükleer Anlaşma’dan Çekilme Süreci
7 Eylül 2019 günü Nükleer Anlaşma’dan çekilme sürecinin üçüncü aşamasını başlatan İran, çekilmenin birinci aşamasını 9 Mayıs’ta, ikinci aşamasını da 7 Temmuz’da başlatmıştı. İran 8 Mayıs’ta 300 kilogramdan fazla zenginleştirilmiş uranyumun ve 130 tonun üzerindeki ağırlaştırılmış suyun stoklanmasını başlatmış, 7 Temmuz’da ise uranyum zenginleştirme oranını %3,67 seviyesinin üzerine çıkartma kararı almıştı. Eylül kararında ise nükleer araştırmalara bırakıldığı yerden devam edilmesi ve nükleer reaktörlerin santrifüjlerinden bazılarının devreye sokulması öngörüldü. Fakat Tahran uranyum zenginleştirmenin %20 düzeyine çıkartılmaması ve nükleer faaliyetlerin UAEK denetimine açık tutulması gibi maddelerin uygulanmasına devam edileceğini belirtti. İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif’in de belirttiği gibi İran diyalog sürecini devam ettirecektir.
İran diyalog ve görüşmelere açık kapı bıraksa da anlaşmayla ilgili attığı adımlar Tahran’ın yavaş yavaş anlaşmadan çekilmek üzere olduğunu göstermektedir. İran’ın bu anlaşmayla ilgili aldığı her karar, teknik düzeyde kalmaktan çıkıp uluslararası güvenlik sorununa dönüşmektedir. Aslında İran, öncelikle Avrupa Birliği’ne olmak üzere uluslararası topluma bu yöntemle baskı yapmaya çalışmaktadır. Son zamanlarda da görüldüğü üzere İran, anlaşmaya taraf devletlerle farklı düzeylerde ilişkiler kurmaktadır. Rusya ve Çin’den, aldığı kararlar ve izlediği politikalar konusunda destek almayı hedeflemektedir. Anlaşmadan çekilen ABD’yle ise diplomatik kanalları tekrar devreye sokmanın çabası içindedir. Nükleer Anlaşma’nın sorumluluğunu ise Avrupa’ya yüklemekte ve Avrupa’yı muhatap olarak görmektedir. Dolayısıyla da Nükleer Anlaşma “5+1 ve İran” olmaktan çıkıp “Avrupa+İran” formatına dönüşmüş durumdadır.
Avrupa’nın İran’ın nükleer silahlara sahip olması konusundaki güvenlik algısı ve İran’la kuracağı enerji ve ticaret alandaki ilişkiler ve coğrafi yakınlık bu dönüşümün esas sebebidir. İran Avrupa’nın bu hassasiyetini de göz önünde bulundurarak “fırsatlar” ile “tehditler” arasında bir tercih yapmasını istemektedir. Avrupa’nın fırsatlardan yana tercihte bulunması ve İran’ın ekonomik beklentilerini karşılaması “tehdidin” azalması yani İran’ın nükleer faaliyetlerini sınırlaması anlamına gelmektedir. İran’ın nükleer faaliyetlerine tekrar başlama ihtimali Orta Doğu’da nükleer silahlanmaya dolayısıyla da Avrupa’ya yönelik güvenlik risklerinin artmasına yol açacaktır. İran, Avrupa için güvenlik risklerinin artmasını Avrupa’yla pazarlık gücünün de artması olarak görmektedir. Dolayısıyla İran anlaşmadan aşamalı olarak çekilerek Avrupa’ya baskı kurmaya çalışmaktadır.
İran’ın aşamalı olarak anlaşmadan çekilme süreciyle nükleer silahlara sahip olma olasılığının artması aynı zamanda Avrupa olmak üzere diğer aktörlerin de İran’ın bölgesel faaliyetleri ve balistik füze gibi kritik konuları ikinci plana atarak nükleer meseleye odaklanmasına sebep olmaktadır.
İran’ın bu yolda ilerlemesi iki şekilde sonuçlanabilir. İlk ihtimal, İran’ın da arzuladığı gibi Avrupa’ya baskı uygulayarak anlaşmadan çekilmesi durumunda İran, anlaşmaya taraf olan diğer aktörleri sorumlu tutacaktır. Böylece Avrupa’nın sadece nükleer konusuna odaklanmasını sağlayabilecektir. İkinci ihtimal ise İran’ın anlaşmadan tamamen çekilmesi durumunda Avrupa dâhil olmak üzere uluslararası toplumun desteğini kaybederek yalnızlaşması ve uluslararası ekonomik ve siyasi baskılara maruz kalmasıdır.
Sonuç olarak İran birinci seçeneğin işlemesi için diplomasiye ağırlık vererek elinden geldiği kadar anlaşmada kısmen de olsa kalmaya ve diyaloğu devam ettirmeye çalışacaktır.
- Etiketler:
- Diplomasi
- İran
- Nükleer Anlaşma
- Avrupa
- Güvenlik Tehdidi