Geride Bıraktığımız 1398 Yılında İran Dış Politikası

Geride Bıraktığımız 1398 Yılında İran Dış Politikası
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

1398 yılı İran dış politikası için pek çok açıdan zorlu bir yıl oldu. Nükleer Anlaşma ve buna bağlı olarak gelişen olaylar dış politika gündemini meşgul ederken bu bağlamda öne çıkan konular şöyle sıralanabilir: i) ABD’nin İran’a yönelik başlattığı “maksimum baskı” politikası ve bu çerçevede İran’dan petrol alımı için bazı ülkelere tanınmış ayrıcalıkların kaldırılması, ii) İran’ın Nükleer Anlaşma’dan kaynaklı yükümlülüklerini kademeli olarak askıya alması, iii) İran’ın yaptırımlardan kaynaklı zararlarının giderilmesi için Anlaşma’nın Avrupalı taraflarıyla yürütülen müzakereler, iv) Japonya ve bazı AB ülkelerinin Tahran-Washington arasında arabuluculuk çabaları, v) Irak’ta artan İran karşıtı gösteriler ve vi) Kasım Süleymani’nin öldürülmesi.

Batılı Ülkelerle Gerilen İlişkiler

ABD Başkanı Donald Trump, Mayıs 2018’de ülkesini tek taraflı olarak Nükleer Anlaşma’dan çekerek Tahran’a karşı maksimum baskı politikasını başlattı. Bu çerçevede Nisan 2019’da İran’dan petrol alımı için bazı ülkelere daha önce tanınmış olan muafiyetleri de uzatmayacağını açıklayan Trump yönetimi böylece İran ekonomisine ağır bir darbe vurdu. İran ise Nükleer Anlaşma’nın en temel aktörü ABD’nin çekilmesi sonucu uğradığı zararı, diğer imzacı ülkeler aracılığıyla telafi edebileceği ümidiyle uzunca bir süre Anlaşma hükümlerine uymaya devam etti. Fakat yaptırımlardan kaynaklı zararlarının telafi edilmesi için geliştirilen INSTEX mekanizmasından ve Avrupalı taraflarla yürütülen müzakerelerden somut bir sonuç elde edemeyen Tahran yönetimi, ABD’nin Anlaşma’dan çekilmesinden bir yıl sonra 8 Mayıs 2019 tarihinden itibaren Anlaşma’dan doğan yükümlülüklerini iki ayda bir kademeli olarak askıya almaya başladı. ABD’nin Nükleer Anlaşma’dan çekilmesi ve buna karşılık İran’ın attığı adımlar, Tahran-Washington hattında gerilimi her geçen gün artırmış ve buna bağlı olarak Tahran’ın diğer Batılı ülkelerle ilişkilerini de olumsuz etkilemiştir.

Arabuluculuk Çabaları

Washington-Tahran geriliminin yükselmeye başlamasıyla birlikte iki ülke arasında arabuluculuk yapmak için birçok uluslararası aktör İran’ı ziyaret etmiştir. İlk önemli arabuluculuk girişimi ise İran’ın en önemli petrol müşterilerinden biri olan ve muafiyetlerin kaldırılmasından fazlaca etkilenecek Japonya’dan geldi. İslam Cumhuriyeti tarihi boyunca İran’ı ziyaret eden ilk Japon başbakan olan Şinzo Abe, Trump’ın mesajını iletmek üzere 12 Haziran 2019’da Tahran’ı ziyaret etti. İran karar alma mekanizmasında en yetkili kişi olan Devrim Rehberi Hamenei ile görüşmesinde, ABD ile İran arasındaki gerilimden duyduğu endişeleri dile getiren ve gerilimin azaltılması için Trump’tan mesaj getirdiğini söyleyen Abe’ye Hamenei’nin cevabı ise“Trump’a söyleyecek bir sözüm yok. Trump’ı mesaj alışverişi yapmaya layık biri olarak görmüyorum.” oldu. Abe’nin girişimiyle Tahran-Washington hattında oluşan yumuşama beklentisi; Hamenei’nin “Hiçbir şekilde müzakere olmayacak!” şeklindeki çıkışı ve hemen sonrasında Umman Denizi’nde Japonya’ya ait iki petrol tankerine düzenlenen saldırılar sonucu gerçekleşmedi.

Her ne kadar Tahran, saldırıyla ilgisi olduğu yönündeki iddiaları reddetse de başta ABD olmak üzere birçok AB ülkesi saldırılardan İran’ı sorumlu tuttu. Gerginliğin tekrar tırmanmaya başladığı bir ortamda ise Devrim Muhafızları Ordusu, ABD’ye ait bir insansız hava aracını düşürdüğünü duyurdu. İlk kez ABD’ye ait bir askerî aracın doğrudan hedef alınması karşılığında Washington’un nasıl bir tavır takınacağı merakla beklenirken Trump misilleme kapsamında “İran’da belirlenen 52 hedefin vurulması yönünde verdiği emri kısa süre sonra insani nedenlerden ötürü iptal ettiğini” açıkladı. Böylece ABD-İran arasında sıcak çatışmanın beklendiği bir ortamda, Trump’ın mutedil açıklamaları ve hemen akabinde İran karşıtı tutumuyla bilinen John Bolton’un görevden uzaklaştırılması, iki ülke arasındaki gerilimi görece yumuşattı ve arabuluculuk çabaları için yeni bir fırsata kapı araladı.

Bu defa Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un girişimiyle başlatılan arabuluculuk süreci Tahran-Paris arasında yoğun görüşme trafiğiyle ivme kazandı. Özellikle İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in Macron tarafından Fransa’nın Biarritz kentinde 24 Ağustos’ta düzenlenen G7 Zirvesi’ne sürpriz bir şekilde davet edilmesi, İran-ABD buluşma olasılığını tekrar gündeme getirdi. Fakat Tahran’ın ABD ile masaya oturmak için yaptırımların hafifletilmesi şartı koşması ve Trump yönetiminin buna olumlu yaklaşmaması gibi nedenlerden ötürü bu süreç sürüncemede kaldı. Yine başta Fransa olmak üzere AB ülkelerinin girişimiyle Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısı sırasında olası Trump-Ruhani görüşmesi için verilen çabalar her iki tarafın tavizsiz tutumu nedeniyle sonuçsuz kaldı.

Kontrollü Gerginlikten Sınırlı Çatışmaya

İki ülke arasında arabuluculuk çabalarıyla düşük seviyede seyreden gerginlik, 15 Eylül 2019’da Suudi Arabistan’ın petrol şirketi Aramco’ya ait iki büyük tesise drone ile yapılan saldırılarla tekrar yükseldi. Dünya petrol arzında %5’lik bir kesintiye sebep olan saldırılarla ilgili açıklama yapan ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, saldırılardan İran’ı sorumlu tutarak tüm ülkelere “İran’ı kınama” çağrısı yaptı. Bu suçlamalara yönelik Tahran’dan gelen sert cevaplar ve Devrim Muhafızları merkezli “İran’ın topyekûn savaşa hazır” olduğu yönündeki açıklamalarla gerilim daha da arttı. Ayrıca İran’ın Nükleer Anlaşma’dan doğan yükümlülüklerini askıya almada kritik bir aşamaya gelmiş olması Washington ile gerginliği artırmanın yanında Tahran’ın Batılı ülkelerle ilişkilerini de olumsuz etkiledi. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin 6 Kasım 2019’dan itibaren Fordo’daki santrifüjlere uranyum gazı enjekte etmeye başlayacaklarını duyurması Avrupalı devletleri alarma geçirdi. Bu sıralarda Irak’ta baş gösteren İran karşıtı protestoların şiddetlenmesi zaten Batı ile ilişkilerinde zor bir süreçten geçen Tahran açısından diğer bir olumsuzluk olarak öne çıktı. Nihayet Washington ile süregelen gerginlik, ABD’nin beklenmedik bir hamle yaparak Kasım Süleymani’yi öldürmesiyle askerî çatışmaya dönüşebilecek bir sürece evirildi. Diğer taraftan bu olayın hemen akabinde İran’ın nükleer faaliyetlerine yönelik kısıtlayıcı tüm taahhütlerini askıya aldığını duyurması Anlaşma’nın Avrupalı taraflarını da harekete geçirdi. ABD’nin de baskısıyla Nükleer Anlaşma’nın Avrupalı tarafları Almanya, Fransa ve İngiltere İran’ın Anlaşma’dan doğan yükümlülüklerini askıya alma kapsamında attığı adımlara cevaben 14 Ocak 2020’de Tetik Mekanizması’nı başlattı.

Kasım Süleymani’nin Öldürülmesi

İran tarafından millî bir kahraman kabul edilen ve Tahran’ın bölgede yürüttüğü vekâlet savaşlarının en önemli aktörü olan Süleymani’nin öldürülmesi Tahran-Washington hattında devam eden gerilimi yeni bir safhaya taşımıştır. Süleymani’nin öldürülmesi iki ülkeyi 1979’daki elçilik baskınından bu yana ilk kez doğrudan sıcak çatışmanın eşiğine getirdi. Yönetim açısından bu denli önemli bir figürün baş düşman ABD tarafından pervasızca öldürülmesi Tahran’ı belki de son yılların en zor ve hayati kararıyla karşı karşıya bıraktı. Zira başta Devrim Rehberi Hamenei olmak üzere İranlı yetkililerden gelen intikam açıklamaları ve buna bağlı olarak İran halkı nezdinde oluşan yüksek beklenti Tahran’ın muhtemel misilleme tepkisinin kapsam ve mahiyetini rejimin imajı ve bekası açısından önemli hâle getirdi. Fakat 40 yılı aşkın süredir devam eden sert ABD karşıtı retoriğe rağmen bu ülkelerle doğrudan karşı karşıya gelmemeye özen gösteren İran, bu aşamada da ABD ile doğrudan sıcak çatışmaya sürükleyecek bir adım atmaktan kaçındı. Tahran yönetimi, ABD’nin Irak’taki iki askerî üssüne herhangi bir can kaybına sebep olmayan oldukça sınırlı ve sembolik bir saldırı düzenlemekle yetindi.

Öte yandan “Süleymani’nin intikamının ancak ABD’nin bölgeden tamamen çıkarıldığı takdirde alınacağı” şeklinde bir söylem geliştiren Tahran yönetimi, Irak üzerinden sürdürülen gerilimi artırmak ve Bağdat üzerindeki siyasi nüfuzunu kullanarak ABD’yi bu ülkeden çıkmaya zorlamak gibi bir strateji izlemeye çalışmıştır. Fakat Tahran’ın, 5 Ocak’ta Irak Parlamentosunda gerçekleştirilen olağanüstü oturumda İran destekli grupların etkisiyle ABD güçlerinin ülkeden çıkarılmasını öngören sınırlı bir etkiye sahip yasa tasarısını onaylatmak dışında bu konuda da mesafe alamadığı görülmüştür. Buna mukabil ABD, Kasım Süleymani’yi öldürerek İran’ın caydırıcılığına büyük bir darbe indirmekle kalmamış Tahran’ın Orta Doğu’daki etkinliğini de önemli ölçüde zaafa uğratmıştır. Özetle 1398 yılı İran dış politikası açısından Tahran-Washington gerginliğiyle başlayıp bu gerginliğin pek çok sahada İran’ın dış politika tasarruflarına yansıdığı bir yıl olmuştur.