İran, Trump’ın İkinci Dönemine Nasıl Hazırlanıyor?

İran, Trump’ın İkinci Dönemine Nasıl Hazırlanıyor?
İranlı karar vericiler nükleer meseleler ve yaptırımların hafifletilmesi konusunda anlaşmaya varmak için Washington ile doğrudan diyalog tesis edilmesi gerektiğine inanıyor.
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Amerika Birleşik Devletleri’nde Donald Trump’ın başkanlık seçimlerini kazanmasının ardından ABD-İran ilişkilerinin nasıl şekilleneceği en çok merak edilen konulardan biri haline geldi. Kasım Süleymani suikastı, Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) ABD tarafından terör örgütü ilan edilmesi ve İran’a karşı uygulanan ağır yaptırımlar nedeniyle Trump’ın birinci başkanlık döneminde Tahran-Washington ilişkileri oldukça gergin bir seyir izlemişti. Yeni dönemde İranlı yetkililerden gelen açıklamalar, Tahran yönetiminin yeni ABD yönetimiyle doğrudan diyalog kurmaya hazırlandığına işaret ediyor.

Stratejik İşlerden Sorumlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevad Zarif, Trump’ın seçilmesiyle ilgili X sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda “saygı” kavramını vurgulayarak, “Trump yönetiminin savaşlardan kaçınma konusundaki sözünü tutacağını umduğunu” dile getirdi. İran’ın tehditlere baş eğmeyeceğini ancak saygıya önem verdiğini belirten Zarif “Trump ve Vance yönetiminin savaşlardan kaçınma konusundaki sözlerini tutacaklarını ve Amerikan halkının savaşları sona erdirme ve yeni savaşları önleme konusunda verdiği dersi hatırlayacaklarını umuyoruz.” ifadelerini kullandı. Hükûmet Sözcüsü Fatımeh Muhacirani İran ile ABD arasında müzakere olasılığına ilişkin bir soruyu, “ülkenin menfaatleri neyi gerektiriyorsa onu yapacağız” şeklinde yanıtladı.

Trump’ın yeniden başkan seçilmesiyle ilgili önemli bir açıklama da iki dönem meclis başkanlığı yapan ve halihazırda Devrim Rehberi Ali Hamenei’nin danışmanı olan Ali Laricani’den geldi. Laricani, Trump’ın seçim kampanyası sırasında İran’la ilgili yaptığı bazı açıklamalara göndermede bulunarak yeni dönemde Trump’ın farklı bir yaklaşım benimseyebileceğini söyledi. Trump seçim günü İran’la ilgili bir soruya “İran’a zarar verme niyetinde değilim. Şartım çok basit. Nükleer silah edinmesinler. İran’ın başarılı bir ülke olmasını istiyorum.” şeklinde yanıt vermişti. Bu bağlamda Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi’nin de Trump’ın yeniden ABD Başkanı seçilmesiyle ilgili X sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda İran’ın nükleer silah peşinde olmadığını vurgulaması dikkat çekiyor.

Tahran’ın önümüzdeki dönemde ABD ile nasıl bir etkileşim içerisinde olmayı hedeflediğine dair belki de en önemli açıklamayı Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan yaptı. Pezeşkiyan, 12 Kasım Salı günü İran’ın eski dışişleri bakanları ve bazı hükûmet yetkilileriyle yaptığı istişare toplantısında, “İstesek de istemesek de bölgesel ve uluslararası arenada ABD ile uğraşmak zorunda kalacağız. Dolayısıyla bu ilişkiyi kendimizin yönetmesi daha iyi olacaktır.” ifadelerini kullandı. Başta Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan olmak üzere İranlı yetkililerin açıklamaları, Tahran yönetiminin yeni dönemde ABD ile ilişkilerde strateji değişikliğine gitmeye hazırlandığına işaret ediyor. Özellikle Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’ın açıklamaları Tahran yönetiminin yeni dönemde ABD’nin attığı adımlara göre tavır alan reaktif diplomasi yerine Washington ile doğrudan diyalog kurma girişimi dahil inisiyatif alan proaktif bir diplomasi benimseme niyetini ortaya koyuyor. Bu kapsamda Pezeşkiyan’ın “ABD ile ilişkilerimizi kendimiz yönetmeliyiz” şeklindeki çıkışı, Tahran’ın şu ana kadar üçüncü tarafların arabuluculuğu üzerinden yürüttüğü müzakere biçimini terk ederek Washington ile doğrudan etkileşime geçmek istediği şeklinde yorumlanabilir.

Tahran ile Washington Arasında Doğrudan Müzakere Olasılığı

Donald Trump’ın birinci dönemi Tahran açısından oldukça kötü anılarla hatırlanmaktadır. Trump, Mayıs 2018’de ülkesini tek taraflı olarak Nükleer Anlaşma’dan çekerek İran’a yönelik ağır yaptırımlar öngören “maksimum baskı” politikası uygulamaya başladı. Nisan 2019’da DMO’yu terör örgütü olarak ilan eden Trump, Ocak 2020’de Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesi emrini verdi. New York Times’in haberine göre Trump, Haziran 2019’da ABD’ye ait bir insansız hava aracının İran Hava Kuvvetleri tarafından düşürülmesinin ardından İran’da bazı noktaların hedef alınması yönündeki kararını son anda değiştirdi. Bütün bunlardan ötürü İran İslam Cumhuriyeti açısından Trump, Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin katili ve uyguladığı sert yaptırımlarla İran ekonomisini darboğaza sokan biri olarak görülmektedir. Öte yandan Trump yönetimi açısından İran İslam Cumhuriyeti, ABD’nin bölgesel nüfuzuna meydan okuyan, Trump hakkında son derece aşağılayıcı ifadeler kullanan ve hatta Trump’a suikast girişiminde bulunan bir yönetimdir. Bu hususlar ikili ilişkilerdeki güven sorununu aşarak yapıcı bir diyalog tesis edilmesini zorlaştıran faktörler olarak görülüyor. Ayrıca Trump’ın dış politika ekibi de Tahran-Washington hattında olası yumuşamanın önündeki bir diğer potansiyel engel olarak duruyor.

Trump’ın birinci döneminde dış politika ve ulusal güvenlik ekibi Mike Pompeo, John Bolton ve Nikki Haley gibi İran’a karşı sertlik yanlısı tutumlarıyla bilinen isimlerden oluşuyordu. İran’la herhangi bir diyaloğa karşı çıkan ve maksimum baskı politikasına inanan bu isimler, Trump’ın İran’a karşı tutumunun şekillenmesinde etkili olmuştu. Yeni dönemde Trump’ın kabinesinde JD Vance (Başkan Yardımcısı) Mike Waltz (Ulusal Güvenlik Danışmanı) ve Marco Rubio (Dışişleri Bakanı) gibi çok sayıda İran şahini ve İsrail yanlısı isimler bulunuyor. Bunlar Trump’ın birinci döneminde başlatılan maksimum baskı politikasının Biden yönetimi tarafından devam ettirilmediği için başarısız olduğuna inanıyor. Dolayısıyla Washington’un ilk aşamada bu politikayı yeniden canlandırmaya yönelmesi muhtemel görünüyor. Bununla birlikte bütün bunlar Trump yönetiminin İran politikasının kesin olarak birinci döneminin devamı olacağı anlamına gelmiyor. Zira Trump, eylemleri öngörülemez ve genellikle tutum değiştirme eğiliminde olan pragmatist bir siyasetçi olarak biliniyor. Dolayısıyla Trump’ın İran’a karşı birinci dönemine göre çok daha farklı bir yaklaşım içerisinde olması ihtimal dışı görünmüyor. Nitekim Trump, seçim kampanyası sırasında İran’la anlaşmaktan yana olduğunu birçok kez dile getirdi.

Tahran açısından da “Kasım Süleymani’nin katili” ile anlaşmak zor olsa da imkânsız değil. İran İslam Cumhuriyeti tıpkı 2015 Nükleer Anlaşması’nda olduğu gibi gerektiğinde “Nizamın maslahatını” gözeterek pragmatist adımlar atmaya alışkındır. Halihazırda İran ciddi ekonomik zorlukların yanı sıra son bir yıldır İsrail ile süregelen çatışmalar nedeniyle büyük bir güvenlik sorunuyla da karşı karşıya bulunuyor. Tahran yönetimi ABD ile olası gerilimin İran’ın halihazırdaki ekonomik ve güvenlik sorunlarını derinleştireceğinin farkında. Bu nedenle İranlı karar vericiler nükleer meseleler ve yaptırımların hafifletilmesi konusunda anlaşmaya varmak için Washington ile doğrudan diyalog tesis edilmesi gerektiğine inanıyor.

Tahran şimdilik Trump ve yönetiminin İran’a yönelik nasıl bir yaklaşım sergileyeceğini bekleyecektir. Trump yönetiminin İran’a karşı maksimum baskı politikasını devreye sokmaması veya Zarif’in dediği gibi “saygı” çerçevesinde bir yaklaşım sergilemesi durumunda Tahran-Washington hattında sürpriz gelişmeler yaşanabilir.