İran'ın Azerbaycan’a Yönelik Etki Odaklı Faaliyetlerinin Geleceği

İran'ın Azerbaycan’a Yönelik Etki Odaklı Faaliyetlerinin Geleceği
Tahran’da Azerbaycan Büyükelçiliğine yönelik saldırıyı, İran’ın Azerbaycan karşıtı etki odaklı faaliyetleri ile yarattığı iklimin bir sonucu olarak değerlendirmek mümkündür.
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

2020 yılında Azerbaycan’ın mutlak galibiyeti ve Karabağ’ın işgalden kurtarılması ile sonuçlanan 2. Karabağ Savaşı, İran-Azerbaycan hattında etkileri uzun yıllara yayılacak olan derin bir kırılma meydana getirmiştir. Bölgede yaklaşık 30 yıldır süregelen statükonun değişimine yol açan 2. Karabağ Savaşı’nın yarattığı bu kırılma; İran’ı, statüko değişiminin etkilerine karşı koyma refleksine sevk etmiştir. Bu bağlamda İran, 2. Karabağ Savaşı ile birlikte Azerbaycan’a yönelik olarak etki odaklı faaliyetlerini yoğunlaştırmaya başlamıştır. Bu faaliyetleri; 2. Karabağ Savaşı süreci, savaş sonrası akut-erken dönem ve savaş sonrası taktik değişim dönemi olarak periyodik biçimde sınıflandırmak ve incelemek mümkündür.

2. Karabağ Savaşı Süreci ve Savaş Sonrası Erken Dönemde Etki Odaklı Faaliyetler

2. Karabağ Savaşı’nın başlangıcı, İran açısından sarsıcı ve beklenmedik bir gelişme olarak karşılanmıştır. Bu durum, İran’ın söz konusu sürece yönelik refleks ve tutum belirlemesinde ciddi bir karmaşıklığı beraberinde getirmiştir. Refleks ve tutum belirleniminde yaşanan bu karmaşıklık; İran’ın, savaş sürecinin başlangıcından itibaren geliştirmeye çalıştığı etki odaklı faaliyetler arasındaki çelişkilerde açık biçimde gözlemlenmiştir. Bu dönemde, stratejik iletişim yöntemleri ve kanalları aracılığıyla Azerbaycan halkına yönelik söylemsel destek sunumu ve sempati kazanımını hedefleyen İran, aynı zamanda “jeopolitik statükonun değişimine karşıtlık” argümanıyla İran-Azerbaycan sınırında askerî tatbikatlara, Ermeni ordusuna yönelik askerî desteğe ve PKK militanlarının Karabağ hattına geçişini organize etme gibi örtülü faaliyetlere yönelmiştir. Bu yönelimin ortaya çıkardığı çelişkili atmosfer; Türkiye’ye yönelik suçlayıcı temaların öne çıkarılması, Azerbaycan-İsrail iş birliği söyleminin yoğunlaştırılması, İran’ın etki odaklı faaliyetlerinin işlevsellikten uzak kalmasına neden olmuş ve bu anlamda bir konsept dönüşümü kendisini göstermiştir. 

2. Karabağ Savaşı’nın sonuçlanmasının hemen ardından başlayan süreçte ilk izleri görülmeye başlanan konsept dönüşümü, ilk olarak Azerbaycan halkının bütünsel olarak etkilenmesi yerine İran etkisinin ve özellikle Şii mezhepsel-politik bağlılığın yoğun olduğu toplumsal kesimlerin etkilenmeye çalışılması biçiminde kendisini göstermiştir. Stratejik iletişime dayalı uygulamaların temel yönelim olarak korunduğu bu süreçte, Türkiye karşıtı temalar nispi olarak azaltılmış ve geri plana itilmişken İsrail karşıtı temalar yoğunlaştırılmıştır. Stratejik iletişim faaliyetlerine kısmi olarak askerî tatbikatlar gibi sert güç unsurlarının sergilendiği seçeneklerin de eşlik ettiği bu dönemde İran; Karabağ zaferini sahiplenme, Karabağ zaferi sürecinde Azerbaycan’a yönelik desteğinin söz konusu olması ile bu desteğin zaferin kazanılmasında büyük bir rol oynadığına dair algı inşasına yönelmiştir. Azerbaycan içerisinde İran’a yakın veya Şii mezhepsel-politik yönelime sahip toplumsal kesimlerin etkilenmesini hedefleyen bu algı inşası, İsrail karşıtı temaların ve vurguların da artırılmasıyla birlikte yoğunlaştırılmıştır. 

Şekil 1: İran’ın 2. Karabağ Savaşı Süreci ve Savaş Sonrası Erken Dönemde Azerbaycan’a Yönelik Etki Odaklı Faaliyet Konsepti

 
Savaş Sonrası Taktik Değişim Dönemi

2. Karabağ Savaşı sonrasında Azerbaycan’ın elde ettiği kazanımlar, Zengezur Koridoru’na dair girişimler ve Türkiye’nin bölgesel etkinliğinin gelişmesi; 2020-2021 yıllarında uyguladığı etki odaklı faaliyet konsepti ile hedeflediği işlev düzeyine ulaşamayan İran’ı, stratejik bir arayışa sevk etmiştir. Bu durum, İran’ın etki odaklı faaliyet konseptinde taktik değişimini ortaya çıkarmıştır. Söz konusu taktik değişim, İran’ın Azerbaycan’a yönelik etki odaklı faaliyetlerinde tema ve yöntem bakımından farklılaşmanın açık biçimde gözlemlenmesiyle somutlaşmaktadır. 2022 yılı bu bağlamda etki odaklı faaliyetlerdeki taktik değişimin en net biçimde görüldüğü yıl olmuştur.
2022 yılı itibarıyla İran’ın Azerbaycan’a yönelik etki odaklı faaliyetlerindeki dönüşümün ilk yansımaları, temalar bağlamında kendisini göstermiştir. Bu çerçevede İran, İsrail karşıtlığı ve ulusal güvenlik/ülkesel bütünlük argümanlarını ve temalarını öne çıkarırken Türkiye karşıtlığını geri plana itmiştir. Bu dönemde, stratejik iletişim kanalları aracılığıyla Azerbaycan’ın İsrail tarafından yönlendirildiğine ve Türkiye’nin ise bu noktada ikincil-tali bir konumda bulunduğuna dair algı inşasına yönelen İran, Azerbaycan’a yönelik olarak “İsrail etkisinde bulunma” gerekçesi ile tehditkâr-caydırıcı mesajlar göndermeye başlamıştır. Diğer yandan İran, İsrail’in Azerbaycan’daki etkisi ve Türkiye’nin ikincil-tali konumunun İran’ın ulusal güvenliği/ülkesel bütünlüğüne yönelik tehdit oluşturduğunu ileri sürmekte; İran içerisindeki milliyetçi Türk siyasi hareketinin artan etkisini bu çerçevede değerlendirmektedir. Bununla birlikte stratejik iletişim faaliyetleri kapsamında kendisini gösteren bir diğer husus ise Türkiye karşıtlığının sergilenmesine alternatif olarak Azerbaycan-Türkiye halkları arasında duygudaşlığın zedelenmesi hedefi olmuştur. Buna göre İran’da, Azerbaycan Türkçesinde gerçekleştirilen yayınlarda, 1990’lı yıllarda Türkiye ve Azerbaycan arasında yaşanan bazı ihtilaflar ön plana çıkarılırken aynı zamanda Azerbaycan hükûmeti, Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve babası Haydar Aliyev’e ilişkin dezenformatif ifadelere yer verilmiştir. 

2022 yılında, İran’ın etki odaklı faaliyetlerinde yaşanan taktik dönüşüm, temalar ile birlikte yöntemler bağlamında da kendisini göstermiştir. Bu bağlamda stratejik iletişim faaliyetlerinin yanı sıra bu dönemden itibaren Azerbaycan içerisinde İran ile iltisaklı, hücre tipi örgütlenmeye sahip olan silahlı yapılanmaların sabotaj, suikast ve silahlı saldırı gibi eylemler gerçekleştirmek amacıyla harekete geçirilmesi yöntemsel dönüşüme örnek teşkil etmiştir. Benzer biçimde, Türkiye içerisinde İsrail vatandaşlarına yönelik şiddet eylemleri gerçekleştirmek üzere örgütlendirilen İran istihbarat görevlileri ve bu görevlilere angaje kişilerin ortaya çıkması da dikkat çekmiştir. Azerbaycan ve Türkiye güvenlik kurumları tarafından uygulanan karşı tedbirler sonucunda etkisiz hâle getirilen söz konusu yapılanmalar, İran’ın etki odaklı faaliyetlerinde artan ivmeyi ortaya koymaktadır.

Şekil 2: 2. Karabağ Savaşı Sonrasında İran'ın Azerbaycan'a Yönelik Etki Odaklı Faaliyet Konsepti

2023 Projeksiyonu

2022 yılında, söz konusu dönüşümler ile birlikte yeniden şekillenmeye başlayan İran’ın etki odaklı faaliyetlerinin, 2023 yılında alacağı biçim merak edilirken 27 Ocak 2023 günü Tahran’da bulunan Azerbaycan Büyükelçiliğine yönelik silahlı saldırı, bu noktada dikkat çekici bir gelişme olmuştur. İran ve Azerbaycan arasındaki gerilimin sürdüğü, Azerbaycan’ın İsrail’de büyükelçilik açma kararının alındığı, Türkiye ve Azerbaycan arasında Karabağ’ın ve Zengezur Koridoru’nun geleceğine yönelik temasların yoğunlaştığı bir dönemde yaşanan bu olay; İran’ın etki odaklı faaliyetlerinin seyrine doğrudan etki edebilecektir. Saldırının ardından bu olayın doğrudan İran Devleti tarafından Azerbaycan’a yönelik “caydırıcı” bir mesaj olduğu yönünde yorumlar kendisini gösterirken aynı zamanda bu saldırının, İran-Azerbaycan ilişkilerindeki gerilimin yükselmesini amaçlayan 3. tarafların organize ettiği bir saldırı olduğu yönünde değerlendirmeler de ortaya konmuştur. Söz konusu saldırının kaynağına ilişkin net sonuç ve değerlendirmelerden bağımsız biçimde ele alındığında bu saldırının, İran tarafından yaratılan Azerbaycan karşıtı atmosferin genel bir sonucu olduğunu tespit etmek mümkündür. 

Bu durum, 2023 yılında İran’ın etki odaklı faaliyetlerinin genel konseptini yeniden belirlemesini gerekli kılmaktadır. Zira hâlihazırda benimsenen konsept, söz konusu saldırıda olduğu gibi İran’ı zor durumda bırakacak ve daha fazla yalnızlaştıracak bir iklim oluşturmaktadır. İran’ın Azerbaycan karşıtı etki odaklı faaliyetlerini sürdürmesi, bu bağlamda ciddi kayıplara yol açabilecektir. Buna karşın İran’ın, Azerbaycan ve Türkiye ile diyalog temelli bir yaklaşımla ilişki geliştirmesi ise kazan-kazan prensibinin somutlaşmasına açık bir zemin yaratabilecektir. Elbette İran’ın önündeki söz konusu seçeneklerini, İran iç siyasetindeki ve güvenlik kurumları arasındaki açık ve örtülü rekabet ile gerilimlerden bağımsız biçimde ele almak ve değerlendirmek doğru olmayacaktır. Bu noktada, etki odaklı faaliyetlerin yoğunlaştırılarak devam ettirilmesi veya diyalog temelli yaklaşıma yönelimde en temel faktörün, bu rekabet ve gerilim olduğunu unutmamak gerekmektedir.