Aksa Tufanı Sonrası Bölgesel Savaş Senaryoları

Aksa Tufanı Sonrası Bölgesel Savaş Senaryoları
Görsel @AA Images
Aksa Tufanı Operasyonu sonrasında İran’ın ve vekil güçlerinin yer aldığı bölgesel savaş senaryoları gündeme gelmiştir. İlgili tüm savaş senaryolarında, aktörlerin gözettiği rasyonel dengeler ve sınırlardan bahsetmek mümkündür.
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz
Araştırmacı Hurşit Dingil

7 Ekim 2023 Cumartesi günü Hamas, İsrail’i hedef alan Aksa Tufanı Operasyonu’nu başlatmıştır. Aksa Tufanı Operasyonu kapsamında Hamas; kara, deniz, hava ve siber-elektronik alanlar olmak üzere dört alanda İsrail’e eş zamanlı saldırılar düzenlemiştir. Cumartesi günü erken saatlerde başlatılan operasyon dâhilinde sabah saat 06.29-10.00 arasındaki İsrail hava savunma sistemi radar tespit kayıtlarına göre Hamas’ın yaklaşık 2.200 roket fırlattığı rapor edilmiştir. Operasyon sırasında eş zamanlı çoklu roket saldırıları marifetiyle Demir Kubbe Hava Savunma Sistemi doyum noktasına ulaştırılarak etkisiz hâle getirilmiştir. Bununla beraber karada araçlar ve motosikletler kullanılarak İsrail’in Gazze sınırına yakın şehirlerinde ani sızmalar gerçekleştirilmiştir. Ayrıca paramotorlar kullanılarak havadan da Hamas üyeleri İsrail’e giriş yapabilmiştir. Hamas’ın Aksa Tufanı Operasyonu, tüm yönleriyle asimetrik ve hibrit kapasitelerin etkin kullanımına önemli bir örnek teşkil etmektedir. Bu tarafıyla asimetrik ve hibrit kapasitelerin ne derece önemli olduğu Aksa Tufanı Operasyonu ile somutluk kazanmıştır. Operasyon sonrasında tüm bu eylemler dizini, sürpriz ve şaşırtıcı olarak nitelendirilmeye başlanmıştır. Bu doğrultuda söz konusu operasyonun, asimetrik ve hibrit kapasitelerin etkin kullanımı dâhilinde gerçekleştirilmesi, eylemlerin beklenmedik ve daha önceden rastlanılmayan sürpriz bir örnek sunmasına neden olmuştur. Diğer taraftan Aksa Tufanı Operasyonu sonrası bölgesel savaş senaryoları gündeme gelmiştir. Bu çerçevede kapsamlı ve sınırlı bölgesel savaş senaryoları ağırlık kazanmıştır. Özellikle İran’ın ve İran’ın direniş ekseni dâhilindeki vekil güçlerinin yer aldığı senaryolar üzerinde durulmuştur.

Bölgesel Savaş Senaryoları ve Olası Sınırları

 

  • Hamas’ın İsrail’e karşı düzenlediği Aksa Tufanı Operasyonu’yla birlikte bölgesel savaş senaryoları gündeme gelmiştir. Bu senaryolara göre İran’ın dâhil olduğu tüm savaş senaryolarında çatışmanın bölgesel bir nitelik kazanacağı ihtimalleri değerlendirilmektedir. Özellikle Hizbullah’ın dâhil olduğu savaş senaryoları doğrultusunda bölgesel bir savaşın başlayacağı değerlendirmeleri üzerinde durulmaktadır. Zira Hizbullah, diğerlerinin aksine askerî envanteri görece kuvvetli bir vekil güçtür. Ayrıca milislerinin de 2006 savaşından itibaren tecrübeli ve deneyimli olduğu bilinmektedir. Hizbullah’ın sahip olduğu hassas güdümlü mühimmatlar, füzeler ve S/İHA’lar; bu savaşın olası kapsam ve ölçeklerine de işaret etmektedir. Bu doğrultuda açık kaynaklara göre Hizbullah’ın yaklaşık 145.000 topçu mühimmatı, 65.000 kısa menzilli roketi, 2.000 insansız hava aracı, 5.000 kısa menzilli füzesi ve yüzlerce hassas güdümlü mühimmatı bulunmaktadır. Ayrıca 2006 yılında Lübnan-İsrail Savaşı’nın verdiği tecrübeler de bölgesel savaş ihtimallerini artıracak göstergeler arasında yer almaktadır.
  • Lübnan’ın iç siyasi şartları, ekonomik sorunlar, mevcut istikrarsızlıklar; “Hizbullah’ın 2006 savaşı sonrası İsrail ile oluşturduğu dengeyi bozmayacağı” argümanını ön plana çıkarmaktadır. Mevcut şartlarda Hizbullah'ın İsrail’le sürdürdüğü düşük yoğunluklu ve sınırlı çatışma profili de bu argümanı destekler niteliktedir. Bu durumdan hareketle Hizbullah’ın kapsamlı bir savaşa girmeyeceği yönündeki değerlendirmelerin baskın olduğunu söylemek mümkündür. Buna ek olarak ABD’nin bölgede artan askerî varlığı da caydırıcı unsurlardan birini oluşturmaktadır. Bununla beraber İsrail’in, Hizbullah’ın askerî kapasite ve kabiliyetlerinin farkında olması, bu türden bir çatışmadan İsrail’i kaçındıran nedenler arasındadır. Özellikle İsrail’in çok cepheli bir savaşı sürdüremeyeceği yönündeki baskın değerlendirmeler, İsrail’i de bu türden bir çatışmadan kaçınmaya yöneltmektedir.
  • Bölgesel savaş senaryolarında, sınırlı bir bölgesel savaş ihtimali de ağırlık kazanmaktadır. Bu senaryoya göre İran daha çok ABD ve İsrail’in bölgesel varlıklarını vekil güçler yoluyla hedef alacak ve bu kapsamda Irak, Suriye ve Yemen özelinde gerilim artabilecektir. Bu noktada özellikle Yemen’deki İran destekli Husiler önemli görülmektedir. Zira Husiler, çok sayıda ve çeşitli kısa-orta menzilli balistik füzeler ile aynı zamanda çeşitli kamikaze İHA’ların bulunduğu bir askerî envantere sahiptir. Bu envanterlerin çoğu, diğer İran destekli vekil güçlerde de olduğu gibi İran’ın balistik füze ve S/İHA programı envanterindeki türevlerinden ve benzerlerinden oluşmaktadır. Bu durum; Husilerin, Suudi Arabistan ve BAE’ye düzenlediği muhtelif saldırılarda kullanılan balistik füze ve kamikaze İHA örnekleri ile teyit edilebilmekte ve aynı zamanda Husilerin askerî geçit törenlerinde sergilenen kapasitelerdeki benzerlikler üzerinden de teşhis edilebilmektedir. Yine benzer şekilde Irak ve Suriye’deki Şii milislerin ABD üslerine yönelik saldırılarını artırması da bu senaryolar kapsamına girmektedir. Nitekim Aksa Tufanı Operasyonu sonrası 18-30 Ekim 2023 tarihleri arasında İran destekli milis grupların, ABD’nin Irak ve Suriye’deki askerî varlığını hedef aldığı ve ABD’li yetkililerin teyit ettiği 4 saldırı ile İran destekli vekil grupların iddia ettiği/üstlendiği 24 saldırı rapor edilmiştir.
  • Aksa Tufanı Operasyonu sonrası ABD’nin bölgedeki askerî adımları da sınırlı bölgesel savaş ihtimallerine karşı hazırlıkları kapsamaktadır. ABD, Doğu Akdeniz’e uçak gemilerini göndermiş ayrıca bölgeye hava savunma sistemlerini sevk etmiştir. Bu bağlamda ABD, bölgeye yüksek irtifa hava savunma sistemi olan THAAD’ları konuşlandırmış; bölgesel olarak hava savunma radar ve sensörlerini aktif hâle getirmiştir. Ancak özellikle bölgedeki yüksek irtifa hava savunma sistemlerinin operasyonel kullanım oranları düşük bir seviyededir. Nitekim THAAD Yüksek İrtifa Hava Savunma Sistemi’nin ilk operasyonel kullanımı, Husilerin BAE’ye Ocak 2022 tarihinde düzenlendiği orta menzilli balistik füze saldırısı örneğinde görülmüştür. Benzer şekilde 31 Ekim 2023 tarihinde İsrail’in Elat şehri yakınlarında Arrow Hava Savunma Sistemi, İran destekli Husiler tarafından Yemen’den fırlatılan orta menzilli balistik füzeyi önlemiştir. Bu önleme İsrail Hava Kuvvetlerince, Arrow Yüksek İrtifa Hava Savunma Sistemi’nin Mart 2017’de Suriye kaynaklı kara-hava füzesinin önlenmesinden sonraki ilk operasyonel kullanım örneği olarak belirtilmiştir. Bu iki önemli örnek, bölgedeki yüksek irtifalı hava savunma sistemlerinin operasyonel kullanım oranlarının düşük olduğunu; aynı zamanda kullanım tecrübelerinin de az olduğunu teyit eden somut göstergeleri sunmuştur.
  • Tekil bir balistik füze saldırısı örneğinde balistik füzenin fırlatmadan sonra hedefe çok yakın bir mesafede önlenmesi, füzenin seyir hattı boyunca önlenemediği gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Husiler, 7 Ekim sonrası İsrail’i hedef alan toplam dört balistik füze saldırısı/kamikaze İHA saldırısı düzenlemiştir. Bu saldırılar sonrası füzelerin önlendiği lokasyonlar (Elat, Akabe Körfezi-Kızıldeniz) ile aynı zamanda füzelerin düştüğü rapor edilen lokasyonlar (Mısır/Taba, Ürdün); Husilerin balistik füzelerinin operasyonel kullanım performansları açısından önemli göstergeler sunmuştur. Bu tarafıyla söz konusu balistik füzelerin önlenmeden kabaca 1.000 km ve üzeri bir menzile sorunsuz bir şekilde ulaşabildiği anlaşılmaktadır. Bölgedeki konuşlu hava savunma sistemleri, tekil bir balistik füze saldırısına karşı bu yönde bir performans sergiliyorsa çoklu-eş zamanlı balistik füze saldırılarında nasıl bir sonuç ortaya çıkacağı bu noktada kritik bir soru olarak belirmektedir. İsrail güvenlik uzmanları ve askerî analistlerin de uzun yıllardır üzerinde durduğu “kıyamet günü” senaryolarına göre İran’ın direniş ekseni vekil güçleri, tüm cephelerden aynı anda çoklu balistik füze ve kamikaze İHA saldırısı gerçekleştirecektir. Bölgenin bu türden bir saldırı ve çok cepheli savaş şartlarına ne derece hazır olduğu da belirsizliğini korumaktadır. Bu durumda, örneğin 400 kg ve üzeri manevra yapabilir ya da ayrılabilir harp başlıklı 1.500 km ve üzeri balistik füzelerin çeşitli şehirleri çoklu ve eş zamanlı olarak hedef aldığı senaryolarda, savaşın kapsamının ve şiddetinin artacağını tahmin etmek güç değildir.
  • Her ne kadar ABD, bölgedeki hava savunma sistemleri ile İran destekli vekil güçlerin İsrail’e ya da bölgedeki ABD varlığına yönelik hava saldırılarını önleyici tedbirler alsa da bu tedbirlerin asimetrik ve hibrit tehditlere karşı yeterliği oldukça tartışmalıdır. Zira söz konusu hava savunma sistemleri, öncelikli olarak konvansiyonel tehditleri gözetmektedir. Asimetrik ve hibrit tehdit şartlarına yönelik adaptasyonun zaman aldığı düşünüldüğünde, söz konusu asimetrik ve hibrit tehditlerin belirleyici siyasi ve askerî sonuçlar üretebileceği değerlendirilmektedir.
  • Önemli senaryolardan birisi de ABD’nin İran’a caydırıcı ve önleyici bir müdahalesi üzerinden görülmektedir. Bu doğrultuda, İran’daki kritik askerî tesis ve yerleşkelerin hedef alınabileceği ihtimalleri üzerinde durulmaktadır. Ancak bu senaryonun da sınırlarının olduğunu söylemek mümkündür. Zira İran’a bu yönde bir müdahale yapılması, beraberinde bölgesel vekil güçlerin mütekabil bir karşılık vermesine neden olacaktır. Direniş ekseni özelindeki İran destekli bölgesel vekil güçlerin bu türden oluşturacağı karşılık, ABD’nin bölgedeki menfaatleri açısından da uygun değildir. Zira bu senaryoda tüm aktörler, bölgesel bir felakete maruz kalacaktır.
  • ABD’nin bölge politikaları dâhilinde koruduğu dengeler ve yatırımlar da bu oranda zarar görecektir. Diğer taraftan böyle bir senaryo kapsamında “büyük güç rekabeti” şartlarında Rusya ve Çin’in İran’dan yana bir pozisyon alması ve savaşa dâhil olması; ABD’nin de istemeyeceği sonuçlar arasında yer almaktadır. Bu durumda ABD; Çin, Rusya ve İran’ın askerî kapasite ve kabiliyetlerinin birleştiği bu senaryo doğrultusunda “birleşik tehdit”le karşılaşabilecektir. ABD’nin, “büyük güç rekabeti” şartlarında istemediği en önemli felaket senaryolarından birisi de birleşik tehditlerle karşılaşması durumu olarak ele alınmaktadır. Bu şartlardan dolayı, rasyonel bir temelde ABD’nin sınırlı gerilimlerle birlikte İsrail’i de dizginlediği ve kuvvetle muhtemel bölgesel tavizler de verdiği eğilimler ortaya çıkabilecektir. Buna karşın rasyonel olmayan seçeneklerde, İsrail’in duygusal ve yayılmacı dinî motivasyonlarının hedeflendiği bir senaryoda ise ortaya çıkabilecek tabloyu bölgesel bir felaket olarak nitelemek yerinde olacaktır.