İran Sokağını Doğru Okumak

İran Sokağını Doğru Okumak
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

28 Aralık’ta Meşhed’de, ülkedeki yolsuzluk, hayat pahalılığı, işsizlik gibi sorunları halkın protesto etmesiyle başlayan, kısa sürede taşra şehirlerine yayılan ve rejim karşıtı gösterilere dönüşen eylemler “İran sokağı”nı doğru okumayı gerektiriyor. Çoğunlukla pozitif bir anlam yüklenen ve genellikle kitlelerin hak arama yeri olarak görülen sokağın; karanlık, örtük ve bir o kadar da manipüle edilebilir bir alanı ifade ettiği de unutulmamalı.  Ayrıca “sokakta hesaplaşmak” isteyen güçler varsa kullanışlı bir yer burası, hele İran gibi düşmanları dostlarından fazla olan bir ülkenin sokakları ise bahsedilen... Meşhed’de başlayan ve sonrasında birçok şehre yayılan sokak gösterilerinin motivasyonu ve sosyolojisi ile ilgili pek çok analiz yapıldı, yapılmaya da devam edecektir. Ancak, İran’daki her toplumsal hareketi “rejim değişimi” beklentisi içinde okumak ya da son kertede ona evrileceğini varsaymak İran devlet paranoyasını ya da birilerinin rüyasını paylaşmak olur. Ancak bu, antidemokratik rejimlerin baskısından ve ekonomik performansından memnun olmayan toplumsal kitlelerin mevcut rejimlere karşı sokak gösterileri düzenlemesini hafife almak değildir.

İran’da sokağın tarihi

İran’da sokağın uzun bir geçmişi vardır. 1979’da sokaklara dökülen halkın elde ettiği sonuçtur “devrim”. Fakat bugün sokaklarda atılan “Biz devrim yaptık ne büyük hata yaptık” sloganları da devrime dair yeni bir okuma yapmayı gerektirir türdendir. Bu açıdan mevcut gösterilerin seyrinden bağımsız; İran’da halkın büyük bir kesiminin rejimle barışık olmadığını, uluslararası ekonomik yaptırımların toplumsal düzeyde hissedildiğini, yolsuzluk ve adalet noktasında devlete olan güvenin düşük olduğunu söylemek için normal bir günde Tahran sokaklarında dolaşmak, arka sokaklara dalmadan meydanlarda halkla konuşmak yeterlidir. Ayrıca, yüksek işsizlik oranları, ekonomik çeşitlilik eksikliği, yüksek gıda fiyatları, daralan yurtiçi milli hasıla, hava kirliliği ve çevresel bozulma İran’ın kronikleşmiş sorunlarıdır. İran kamuoyunda nükleer anlaşmanın estirdiği pozitif dalganın Trump’ın gelmesiyle tersine döndüğü de düşünülecek olursa psikolojik olarak İran’da durumun iç acıcı olmadığı söylenebilir.

Bu nedenle Meşhed gibi rejime bağlılığın ve muhafazakâr oyların yüksek olduğu bir şehirde başlayan ve kötü giden ekonomik koşullar nedeniyle Cumhurbaşkanı Ruhani’yi hedef alan protestoları, halkın farklı kesimlerinin farklı talepleri olarak da okumak gerekir. Bu gösteriler, 1991-1992’de Rafsancani döneminde ekmek fiyatlarına aşırı zam sonrası yaşanan taşra protestolarına, yine 1995 yılı ortalarında İslamşehr ve Kazvin’de olmak üzere fiyatlardaki ani yükselişe karşı gerçekleşen protestolara da benzemektedir. Fakat İran siyasi elitleri unutmamalıdır ki farklı kesimlerin farklı taleplerini bir potada eriten İran Devrimi, çarşı esnafı ile köylüyü, üniversite öğrencisiyle radikal Şii grupları aynı platformda buluşturan sürecin adıydı ve halkı harekete geçiren tek başına ne ideoloji ne ekonomi ne de siyasetti. Bugün yaşananlar 1979 örneğindeki gibi yeni bir kitlesel dalga “devrim” değil. Ancak Arap Baharı sürecinde olduğu gibi “kaos” getirebilir İran’a.

Çok yönlü değişim ihtiyacı

İran’a dair bilinen gerçekler bir yana, 1999’daki öğrenci protestoları ve 2009’daki Yeşil Hareket kadar kitlesel olamasa da bugünkü eylemler de gerek rejim gerekse de Ruhani hükümeti tarafından kuşkusuz bir tür uyarı olarak alınacaktır. Çünkü farklı nedenlerle, farklı biçimlerde neredeyse her on yılda bir sokağa dökülen İran halkı varlığını hissettirmektedir. Görmezden gelmek, ekonomik ve politik isteklerini yok saymak mümkün değildir. İran devlet aklı içten içe muhalif seslere kulak verecektir fakat eyleme geçer mi onu zaman gösterecektir. Ancak, 1999 yılında öğrencileri hızlı ve şiddetli biçimde bastıran Tahran yönetiminin, 2009 yılında, başını hoşnutsuz üst-orta sınıfın çektiği Yeşil Hareketi’ni de aynı şekilde bastırdığı düşünülecek olursa geleceğe yönelik olumlu adımlar atılacağına dair geriye dönük referanslar bulmak zordur. Fakat yine de İran’ın sorunlarını İran çözmelidir.

Dostlar, düşmanlar görüldü

İran evinin içine çeki-düzen verir mi bilinmez ama “Suriye’ye desteği bırakın ve halimize bakın” diyen ve “Ne Gazze ne Lübnan’a, canım feda olsun İran’a” diye sloganlar atan, Suriye’de ölen ve İran devletinin şehit kabul ettiği insanların resimlerini yakan protestocular, yöneticilerine devletin dış politika değerlerini de paylaşmadıklarını haykırmışlardır. Bu açıdan aslında İran’ın çok yönlü bir değişime ihtiyacı vardır. Dış politika da bu alanlardan biridir.

İran, ABD’nin 2003 yılında Irak işgali ile bölgede etkinliğini zirveye ulaştırmış ve Arap Baharı süreci ile birlikte ortaya çıkan bölgesel kaosta yayılmacı politikalarına yeni bir alan bulmuştur. 1979 İslam Devrimi’nden günümüze Şiiliği araçsallaştıran ve dönemsel olarak değişmekle birlikte “devrim ihracı” ya da “direniş ekseni” gibi söylemlerle Ortadoğu’da ken-disi için güç temerküz eden İran’ın, gerekçeleri ne olursa olsun Suriye, Yemen ve Irak’taki yayılmacı tavrı hâlâ kaygı vericidir. Sıradan İran halkı da ülke kaynaklarının buralarda heba edildiğini düşünmektedir.

İran halkının haklı talepleri ne yazık ki manipülasyonlara da açıktır. Sokaklara inme kararı alan halk her zaman kendi hesabının dışında da başka hesapların olduğunu bilmelidir; en başta da Amerika, İsrail ve Suudi Arabistan’ın hesaplarını. Bu açıdan İran’da rejim karşıtı muhalefetin geleneksel destekçisi olan ABD, gösterilerin başlamasının hemen ardından İran’da değişim vaktinin geldiğini ve protestoları desteklediğini açıklayarak “değişim zamanı”dedi. ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ise Twitter hesabından paylaştığı mesajlarında Obama yönetiminin 2009 yılında İran’da gerçekleşen protestolara destek vermemesini utanç verici olarak değerlendirerek, “İran halkını hayal kırıklığına uğratmayacağız” ifadelerini kullandı.

Benzer açıklamalar İsrail’den de geldi. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran’da devam eden hükümet karşıtı gösterilere ilişkin, “İran’da rejim düştüğünde İranlılar ve İsrailliler yeniden arkadaş olacak” dedi. Çin ise İran’ın istikrarından yana olduğunu ifade etti. Rusya, İran’ı destekler mahiyette, olayların İran’ın iç meselesi olduğunu ve herhangi bir dış müdahalenin kabul edilemeyeceğini açıkladı. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, TASS ajansına yaptığı açıklamada, Washington yönetimini, İran’ın içişlerine karışmaması konusunda uyardı. Türkiye, dış güçlerin İran’ın iç politikasına müdahale etmemesi gerektiğini belirterek “İran’a dış müdahaleye karşıyız. Birileri İran’ı dışarıdan karıştırmaya çalışıyorsa ters tepeceği bellidir. İranlı yetkililer de duruma hâkim olduğunu ifade etti. Sorunun kısa süre içinde aşılacağı-nı bekliyoruz, ümit ediyoruz. İran’ın barış ve istikrarının temini bizim için önem arz etmektedir” ifadelerini kullandı. 

İran bu eylemler vesilesiyle uluslararası alanda “dostlarını” ve “düşmanlarını” bir kez daha gördü. Ancak ABD ve İsrail’in tüm bu açıklamalarına rağmen İran’da bir rejim değişikliği istemeyeceği açıktır. İstenen olsa olsa istikrarsız, içerde zayıflatılmış bir İran olabilir. ABD 1979 sonrası İran rejimini düşman ve tehdit olarak tanımlamış ve yarattığı bu algı dış politika stratejilerini meşrulaştırmaya yaradığı gibi İran’ı izole etme, çevreleme ve hatta bölgeye yerleşme politikalarına uygun bir zemin hazırlamıştır. İsrail için de Körfez ülkelerindeki İran fobisi vazgeçilebilir bir dış politika enstrümanı değildir. Ayrıca çatışma eksenli İran politikaları bölgeyi istikrarsızlaştırırken İsrail rahat nefes almaktadır. Muhtemeldir ki 2015 yılında imzalan nükleer anlaşma ile de Obama yönetimi, İran’ın bölgede daha etkin bir rol oynamasının ve özellikle Sünni gruplara ve devletlere karşı bir denge unsuru olarak ortaya çıkmasının ve böylece bölgede sürdürülebilir bir Şii-Sünni çatışma dengesinin önünü açmak istemiştir. Bugün ise Trump yönetimi, İran’a verilen bu rolü geri almakta ve bölgesel etkinliğini sınırlamak istemektedir. İçeriyle meşgul etmek, tüm enerjisini burada tüketmek de bir ülkeyi sınırlamanın yollarından biridir. Bu açıdan İran halkı dikkatli olmalıdır. Ayrıca Trump’ın 2018 Kongre seçimleri için dış politika başarılarına ihtiyacı vardır, İran bu açıdan da hedef tahtasına konmuştur.

Yeni bir evreye girerken

Sıradan vatandaşların sokaklardan çekildiğine dair gelen haberler doğruysa, bu saatten sonra artık İran’da, başta ifade edildiği gibi sokağın karanlık ve örtük tarafları daha baskındır. Yeşil Hareket’ten farklı olarak liderliği ve somut hedefi olmayan ve bu açıdan da manipülasyona ve yönlendirmeye daha açık 2018 protestoları, kendilerine pay çıkarmaya çalışan ve bu durumu fırsata çevirmek isteyen İran Kürdistan Demokrat Partisi (İ-KDP), Komela, Halkın Mücahitleri gibi illegal gruplar tarafından silahlı eylem çağrılarıyla alevlendirilmeye, dış müdahale çağrılarına varan başka mecralara çekilmeye çalışılmaktadır. Bundan sonra sokağın ve olayların gidişatını silahlı örgütler belirleyecektir. Trump yönetiminin silahlı eylem kabiliyetine sahip bu örgütlere destek vererek İran’daki çatışmaları ileriye taşıması muhtemeldir. Geçtiğimiz günlerde İ-KDP’nin Devrim Muhafızı üç askeri öldürmesi bu açıdan bir başlangıç olabilir. Etnik azınlıklar ülkesi olan İran’da çatışmaların bu düzleme çekilmesi İran’ı derin bir istikrasızlığa sürükleyebilir. Sokakta niyet artık demokrasi, insan hakları, özgürlük, ekonomik refah değildir, niyet başkadır…

Bu makale ilk defa 6.1.2018 tarihinde Star Açık Görüş'te yayımlanmıştır.

http://www.star.com.tr/acik-gorus/amac-rejimi-devirmek-degil-irani-zayiflatmak-haber-1294583/​