Koronavirüs Krizi İran Dış Politikasında Neleri Değiştirebilir?

Koronavirüs Krizi İran Dış Politikasında Neleri Değiştirebilir?
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Ekonomik ve toplumsal etkileri 1980’lerdeki İran-Irak Savaşı ile karşılaştırılan koronavirüs salgını, ABD yaptırımları ile zaten zor günler yaşayan İran’ı ekonomik, sosyal ve politik derin bir krizin içine soktu. Ülke, görülen vaka sayısı ve ölüm oranlarıyla koronavirüs krizinin adeta bölgedeki merkez üssü hâline geldi. Şubat ayındaki parlamento seçimlerinin düşük katılımla sonuçlanması ülkede siyasi sistemin meşruiyet krizini derinleştirirken ekonomik kriz içinde salgınla mücadelede zorlanan Tahran yönetimi, içeride yaşadığı sıkıntıları dış politikada diplomatik bir fırsat olarak kullanmaya çalıştı. Tahran hem resmî kanallarını hem de sivil toplum örgütlerini kullanarak acil ihtiyaç duyulan tıbbi ekipmanların ve insani ihtiyaçların ülkeye akışının yaptırımlar nedeniyle engellendiğini ileri sürdü ve yaptırımların İran üzerindeki olumsuz etkilerine dünyanın dikkatini çekmeyi başardı.

Sadece Rusya ve Çin gibi İran’la iyi ilişkileri olan ülkelerden değil aynı zamanda Avrupa ülkelerinden ve ABD’deki bazı kesimlerden de yaptırımların durdurulması ya da hafifletilmesi noktasında çağrılar gecikmedi. Almanya, Fransa ve İngiltere 5 milyon dolarlık yardım teklifinde bulundu ve yaptırımları aşmak için tasarlanmış bir ticaret mekanizması olan INSTEX'i uygulamaya geçirdi. Ayrıca AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell AB'nin İran'a koronavirüs salgınını hafifletmeye yardımcı olması ve Tahran'ın IMF’den istediği 5 milyar dolarlık mali yardım talebini desteklemek için 20 milyon euroluk insani yardım göndereceğini söyledi. ABD Dışişleri Bakanı'na yazdığı bir mektupla on bir Demokrat Senatör, Trump yönetimine küresel bir salgının ortasında İran ve Venezuela’ya uyguladığı yaptırımları hafifletme çağrısında bulundu.

Koronavirüs krizinin Tahran yönetimini kendi iç sorunlarına daha fazla yoğunlaştıracağı varsayılırken İran’ın bölgede tehditkâr ve agresif davranışları daha fazla arttı. Irak’taki saldırılar, Yemen’deki savaş ve Suriye’de Beşar Esed’in desteklenmesi hız kesmedi. Bölgede artan etkinliğini göstermek ve ülke içinde aşınan siyasi güveni pekiştirmek için Tahran yönetimi bir taraftan Körfez’de ABD donanmasına ait gemileri taciz ederken diğer taraftan da uzaya askerî bir uydu fırlattı.

ABD ile İlişkiler

Küresel koronavirüs salgını, 3 Ocak’ta Kasım Süleymani’nin öldürülmesi ile zirve yapan Tahran ile Washington arasındaki gerginliği düşürmedi. Ocak ayının başından bu yana Irak’taki Amerikan hedeflerine 20’ye yakın saldırı gerçekleştirildi. 15 Nisan’da İran Devrim Muhafızları Ordusuna (DMO) bağlı sürat botlarının Basra Körfezi'nde ABD donanma güçlerini tacizi ve 22 Nisan’da ise İran’ın, ilk askerî uydusunu yörüngeye oturttuğunu duyurması ABD yönetimi tarafından “tehlikeli hareketler” olarak değerlendirildi. Donald Trump, ABD donanma gemilerini taciz eden İran’a ait gemileri “vurup yok etmekle” tehdit etti.

Süreç bu şekilde ilerlerken İran, ABD’nin başkanlık seçimlerinin yaklaştığı bir dönemde ve büyük bir salgınla mücadelenin ortasında, kendisine ya da bölgedeki vekillerine yönelik geniş çaplı herhangi bir askerî operasyona girişemeyeceği düşüncesiyle Irak’ta, Basra Körfezi’nde ve diğer bölgelerde ABD’ye alan kaybettirmeye, caydırıcı gücünü pekiştirmeye ve etkinliğini artırarak ABD’nin “maksimum baskı” politikasının beklenen sonuçları vermediğini göstermeye çalışıyor. Ayrıca ABD’de koronavirüsle mücadelede gittikçe başarısız görülen Donald Trump’a daha fazla prestij kaybettiren İran’ın bu agresif hareketleri, Nükleer Anlaşma'ya dönmeyi vaat eden Demokrat başkan adayı Joe Biden’in seçilme şansını da artırıyor. Trump sonrasına kadar direnmeye çalışan Tahran yönetimi, ABD seçimlerine yakın bir zamanda şok edici bir saldırı ile Trump'ın tekrar seçilmesini tehlikeye düşürebilir. Eğer varsa bu tip hesaplar İran'ı daha büyük riskler almaya itebilir.

Trump’ın ikinci kez seçimi kazanması durumunda ise iki ülkenin ancak İran’da 2021’de gerçekleşecek cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra bir şekilde masaya oturacağı ve uzlaşacağı öngörülebilir. Çünkü ABD’nin yaklaşık iki yıldır süren İran’a yönelik “maksimum baskı” politikası ABD'ye çok az stratejik kazanç sağlarken Tahran'ın bölgesel nüfuzunu azaltmak yerine daha fazla gerginliğe yol açtı ve iki tarafı doğrudan çatışmanın eşiğine getirdi. Benzer şekilde, İran'ın “direniş ekonomisi” de halkın yönetime olan inancını pekiştirecek ekonomik bir canlanma sağlayamadı. Bu gelişmelere koronavirüs krizi de eklenecek olursa her iki taraf için de mevcut durum sürdürülebilir değil ve çok riskli.

AB ile İlişkiler

Koronavirüs ile mücadelede “küresel iş birliği” ve “insani yardım” gibi kavramları öne çıkaran AB’nin, İran’a yönelik yaptırımları hafifletmemekte kararlı olan Trump yönetimiyle bu dönemde daha fazla sorun yaşadığı gözlemlenmekte. Bilindiği gibi Avrupa ülkeleri İran ile yaşanan sorunların diplomatik yollarla çözümlenmesini ve Nükleer Anlaşma'nın sürdürülmesini istiyor. Bu yaklaşım farkı nedeniyle de Trump yönetiminden ayrışıyorlar.
AB de muhtemelen net pozisyonunu belirlemek için Kasım 2020'deki ABD Başkanlık Seçimlerini beklemeyi tercih ediyor. Trump’ın tekrar seçilmesi hâlinde ABD’nin kısa vadede İran politikasında bir değişiklik beklenmiyor. Dolayısıyla Trump’ın ikinci döneminde ABD-İran geriliminin sıcak bir çatışmaya dönüşmesinden; Suriye, Lübnan ve Gazze'deki çatışmaların şiddetlenmesi ve Hizbullah gibi İran bağlantılı örgütlerden kaynaklı Avrupa topraklarında terör riskinin artmasından endişe duyan AB’nin yeni İran politikası ABD’den ne kadar bağımsız hareket edebileceğine bağlı olacaktır. Bu tutum AB-İran ilişkilerinin geleceğini de belirleyeceği için İran’ın dış politikasında da birtakım değişikliklere de neden olabilir. Joe Biden’in seçilmesi hâlinde ise ABD’nin İran sorunun çözülmesinde AB ile ortak hareket etmesi muhtemeldir.

Çin ve Rusya ile İlişkiler

Nisan ayında İran Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Kiyanuş Cihanpur’un salgının boyutları konusunda eksik bilgilendirmede bulunduğu gerekçesiyle Çin’i suçlamasının ardından Çin’in Tahran Büyükelçisi Chang Hau’nun Twitter hesabından Cihanpur’a verdiği cevap, İran kamuoyunda tepkilere neden oldu. Ayrıca Çin’le ilişkilere ve İran’ın "Doğu’ya Bakış" politikasına dair bazı tartışmaları da gündeme getirdi.

1979 İslam Devrimi'nden bu yana uluslararası ilişkilerinde "ne Doğu ne Batı" yaklaşımıyla hareket eden İran’ın, Ahmedinejad Dönemi'nde ülkenin maruz kaldığı yaptırımlar nedeniyle Rusya, Çin ve Hindistan ile ilişkilerin geliştirilmesine yönelik "Doğu’ya Bakış" politikası, Şubat 2018'de Devrim Rehberi Ali Hamenei tarafından mevcut koşullar nedeniyle tekrar canlandırılmıştı. Ancak Çin Büyükelçisi ile yaşanan olay, İran’ın Batı ile problemli ilişkileri nedeniyle Asyalı güçlere fazlaca yaklaştığı ve onlara bağımlı hâle geldiği, bunun da Rusya ve Çin’in İran üzerindeki nüfuzunu artırdığı söylemlerini de beraberinde getirdi.

İran’daki bazı siyasi elitlerin de tepkisine neden olay, İran’ın Doğu’ya yönelik stratejisini, Rusya ve Çin gibi büyük devletlerle olan ilişkilerini yeniden gözden geçirmesine neden olacaktır. Bu durum ülkenin uluslararası ilişkilerinde "ne Doğu ne Batı" yaklaşımının pekişmesini sağlayacağı gibi en azından dengelerin korunması amacıyla Avrupa ile ilişkilerin daha fazla geliştirilmesi arayışına da yol açabilir.

Orta Doğu ile İlişkiler

İran’ın koronavirüs krizi ile mücadelesinde bazı Körfez ülkelerinden gelen yardım ve destekler İran ile bu ülkeler arasında diplomatik bir açılıma zemin hazırlayabilir. Bilindiği gibi bu dönemde Katar İran'a acil tıbbi malzeme gönderdiğini açıkladı. BAE, Dünya Sağlık Örgütünün İran'a yardım sunabilmesi için uçuşları kolaylaştırdı. Ayrıca BAE Dışişleri Bakanı İranlı mevkidaşı ile salgınla mücadele hakkında iki ülke arasında nadir gerçekleşen bir telefon görüşmesi yaptı. Kuveyt, İran'ın salgınla mücadelesine 10 milyon dolar bağışlayacağını açıkladı. Bunlar sembolik girişimler olsa da İran ile Körfez ülkeleri arasında olumlu adımlar olarak değerlendirilebilir.

Suriye, Irak ve Lübnan'da resmî olarak açıklanan vaka sayıları düşük olsa da bu ülkelerin İran'la olan güçlü bağları nedeniyle virüsün buralarda yayılmasından ilerleyen zamanlarda İran sorumlu tutulabilir. Bilindiği gibi Lübnan, Irak, Afganistan, Kuveyt ve Bahreyn gibi ülkelerde görülen ilk vakalar İran'dan dönen yolcular arasından çıkmıştı. Ayrıca Suriye, Yemen ve Irak'taki askerî çatışmalarda yer alan ve Lübnan Hizbullahı gibi gruplarla yakın ilişkileri bulunan DMO komutanları ve üyeleri, virüsün bu bölgelerde daha aktif yayılmasına neden olabilir. Bununla birlikte koronavirüsle mücadelenin getirdiği yük ve petrol fiyatlarındaki düşüşün etkisiyle İran ekonomisi önümüzdeki aylarda daha da zor günler yaşacak gibi. Bu da İran’ın Suriye, Irak, Yemen ve Lübnan'daki vekillerine kaynak aktarımında sorun yaşamasına neden olabilir. Böyle bir durum bu grupların yönetilmesini de zorlaştıracaktır.

Sonuç

İran’ın hemen hemen tüm uluslararası ilişkilerinde belirleyici parametre olan ABD ile ilişkileri koronavirüs krizinin yaşandığı bugünlerde de dominant etkisini koruyor. Dolayısıyla ABD-İran ilişkilerinin seyri İran’ın AB, Rusya ve Çin ile ilişkilerinin geleceğini ve Orta Doğu politikalarını da büyük oranda etkileyecek. Washington'un İran stratejisinde olası büyük bir değişiklik ise ancak başkan değişimi ile mümkün gözükmektedir. Bununla birlikte iki ülke arasında bir “normalleşme” değil bir “yumuşama” beklentisinden bahsedilebilir. Anlaşılan o ki 1979 Devrimi'nden bu yana iki ülke arasındaki “ontolojik çatışma” İran’da bir rejim değişimi olmadan bitmeyecek.