Üniversitelerde Muhalif Akademisyenlerin Varlığı Sorgulanıyor mu?

Üniversitelerde Muhalif Akademisyenlerin Varlığı Sorgulanıyor mu?
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Geçtiğimiz günlerde bazı akademisyenlerin üniversiteden ihraç edildiği yönünde çıkan haberler, “Yeni hükûmet üniversitelerde ‘muhalif’ isimler istemiyor mu?” sorusunu beraberinde getirdi. Bu sorunun gündemde olmasının nedeni Şerif Teknoloji Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Areş Ebazeri ve Şehid Beheşti Üniversitesi Öğretim Üyesi Sosyolog Muhammed Fazıli’nin, üniversitedeki görevlerine devam edememeleri ya da “ihraç edilmeleri” oldu.

Söz konusu isimlerden Areş Ebazeri’nin Bilim, Araştırma ve Teknoloji Bakanlığı tarafından üniversite ile bulunan sözleşmesinin yenilenmemesi sebebiyle görevini sürdüremediği bilinmektedir. Yüksek lisansını Essex Üniversitesinde, doktorasını Johns Hopkins Üniversitesinde tamamlayan Ebazeri’nin kuvvetli bir öz geçmişi bulunmasına karşın neden görevden alındığı merak uyandırmıştır. Bunun üzerine Şerif Teknoloji Üniversitesi Felsefe Bölüm Başkanı Dr. İbrahim Azadegan ve üniversite öğrencileri ile yapılan görüşmede Azadegan, bu kararda Kültür Devrimi Yüksek Konseyinin eski bir üyesi olan Dr. Mehdi Gülşeni’nin etkisi olduğunu iddia etmiştir. Üniversite öğrencileri tarafından ise Mehdi Nesrin, Hüseyin Şeyh Rızai ve Ali Rıza Fetullahi gibi önde gelen akademisyenlerin üniversiteden ayrılışı örnek verilerek sözleşmenin yenilenmeyip “muhalif” isimlerin görevine son verilmesinin yaygın bir uygulama hâline geldiği eleştirisi yapılmıştır.

Bir diğer akademisyen Muhammed Fazıli ise Hasan Ruhani hükûmeti döneminde siyasi arenada görünürlüğü olan, “reformcu” ve yazılarıyla etkili bir isim olarak tanınmaktadır. Fazıli, dönemin Enerji Bakanı Rıza Erdekaniyan’ın (2017-2021) danışmanlığını yapmıştır. Bunun yanında Cumhurbaşkanlığı Araştırma Merkezinde Kamu Politikaları Çalışma Ağının yönetiminde bulunmuştur. Fazıli’nin görevden alınma nedenlerinde eski hükûmet ile olan bağları ağır basarken idari gerekçelere de işaret edilmiştir. Bu bağlamda Fazıli’nin Cumhurbaşkanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezindeki sorumlulukları sebebiyle fakültedeki çalışmalarını aksattığını ve bu konuda uyarı aldığı; bu nedenle de sözleşmesinin uzatılmadığı yönünde açıklamalar gelmiştir.

Geçtiğimiz eylül ayında ise benzer bir durum, İslami Azad Üniversitesinden Bijan Abdulkerimi’nin “Pehlevi rejimini savunma” gerekçesiyle görevine son verildiğinin duyurulması üzerine yaşanmıştı. Çoğunlukla siyaset felsefesi üzerine çalışmaları bulunan Abdulkerimi’nin görevden alınması çok eleştiri almış ve kendisi görevine kısa bir süre sonra geri dönmüştü. Ebazeri ve Fazıli için verilen karara dönük de üniversitelerde “özgür ve bağımsız faaliyetlerin önünün kesilmesi” ve “ifade ve düşünce özgürlüğüne zarar verilmesi” mahiyeti taşıyan eleştiriler kimi grup ve siyasiler tarafından dile getirilmesine karşın hâlihazırda iki isim de görevine dönmedi.

Akademisyenlerin görevden alınması ya da erken emekli edilmesi gibi durumlar, eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad Dönemi’nde (2005-2013) artmıştı. O dönem; Hüseyin Beşiriye, Hadi Semati, Behzat Şahendeh, Mir Celaleddin Kezzazi gibi önde gelen isimlerin de aralarında bulunduğu birçok akademisyen, üniversiteden ihraç edilmişti.

Hükûmetin el değiştirmesiyle söz konusu “ihraçların” gündeme gelmesi, bilgi üretiminin bir iktidar olgusu olduğu tespiti yapan Foucault’nun görüşlerini anımsatır. Zira Fransız filozof, iktidarın sürekliliğini, bilgi üretiminin sürekliği ile açıklamıştı. İran’da iktidar değişimi ile “muhalif” akademisyenler de ihraç tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Günümüzde siyasal iktidarlar, bilgi ve bilim tekelini elinde bulundurma amacında olmaları sebebiyle kamu görevinde bulunan kimselerin siyasetle uğraşma ve katılım sınırının belirleyicisi pozisyonundadır. Söz konusu isimlerin, sözleşme süresinin dolması veya ihraç nedeniyle görevlerine devam edememeleri, yeni hükûmetin bir önceki iktidar ve seçkinleriyle olan mücadelesinin yönetim kadrolarından sonra üniversite camiasına da sirayet ettiğinin göstergesidir. Her ne kadar yapılan açıklamalarla idari gerekçelere işaret edilse de siyasi hesaplaşmaların ağır bastığını belirtmek mümkündür.