D. Trump’ın Açıklamaları ve Nükleer Anlaşmanın Geleceği

D. Trump’ın Açıklamaları ve Nükleer Anlaşmanın Geleceği
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

ABD Başkanı Donald Trump, 12 Ocak Cuma günü Nükleer Anlaşma konusunda uzun zamandır beklenen açıklamasını yaptı. ABD Başkanı, İran'a yönelik nükleer yaptırımların muafiyet süresini uzattığını ve ülkesinin anlaşmanın tarafı olmaya devam edeceğini açıkladı. Ancak Trump, anlaşmanın İran'ın nükleer silah üretme potansiyelini kalıcı olarak engelleyecek şekilde değiştirilmemesi hâlinde bir sonraki onay takviminde bu onayı vermeyeceğini de sözlerine ekledi. Anlaşmadan çekilme yönünde güçlü eğilimlerinin olduğunu vurgulayan Trump’a göre, önümüzdeki süreçte ya anlaşmanın “feci” kusurları düzeltilecek ya da ABD anlaşmadan çekilecektir. ABD Başkanının 120 gün sonra bu konuyla ilgili tekrar karar vereceği düşünülecek olursa, Trump’ın sözleri bir nevi "ültimatom" olarak nitelendirilebilir. ABD’li yetkililer ise gerekli değişiklikleri Avrupalı muhataplarıyla ele alacaklarını ve bu konuda İran’la doğrudan görüşmeyeceklerini belirtmektedirler.

Trump’ın Nükleer Anlaşma kararıyla eş zamanlı olarak İran’a yeni yaptırımlar getirmesi dikkat çekicidir. ABD Hazine Bakanlığı, Nükleer Anlaşmaya yönelik kararının hemen ardından İran'da insan hakları ihlalleri, sansür ve silahlanma faaliyetlerine destek verdiği gerekçesiyle aralarında İran Yargı Başkanı Sadık Laricani’nin de bulunduğu 14 kişi ve kuruluşa yaptırım uygulanacağını açıkladı. Nükleer Anlaşma, İran ile ekonomik ilişkilerin normalleştirilmesini ve bu ülkeye uygulanan yaptırımların azaltılmasını öngörmektedir. Bunun karşılığında İran en az 10 yıl süreyle nükleer programını önemli ölçüde sınırlandırmayı ve nükleer silah üretmemeyi taahhüt etmişti. Ancak Trump yönetiminin anlaşmanın geleceği konusunda oluşturduğu belirsizlik İran’ın bu anlaşmadan elde edeceği ekonomik kazanımları engellemiştir. Anlaşmayı sürdürme taraftarı olan İran, bu amaçla Rusya ve AB’nin desteğini yanına alarak ABD’yi dengelemeye çalışsa da bu çaba henüz umulan ekonomik kazanımların gerçekleşmesini sağlayamamıştır.

Trump’ın kararından bir gün önce Brüksel’de Avrupa Birliği Dışişleri Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson ve İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif bir araya gelmişti. Mogherini, toplantı sonrasında, “AB’nin Nükleer Anlaşma konusundaki tavrı nettir. Bize göre anlaşma işlemekte ve temel hedefine doğru ilerlemektedir” ifadelerini kullanmış ve tüm tarafları anlaşmaya uymaya devam etmeye davet etmişti. Zarif ise Twitter'da paylaştığı mesajda, Brüksel'deki kriz toplantısında güçlü bir mutabakat sağlandığını ve Avrupalıların İran'ın anlaşmadan doğan yükümlülüklerini yerine getirdiğini teyit ettiklerini vurguladı. Zarif önümüzdeki dönemde İran'ın Nükleer Anlaşma konusunda nasıl bir tavır alacağının ise ABD'nin cuma günü vereceği karara bağlı olduğunu belirtmişti.

Trump’ın Açıklamalarına Gelen Tepkiler

Trump’ın açıklamaları sonrası Fransa Dışişleri Bakanı Le Drian “Tahran'la yapılan Nükleer Anlaşmanın alternatif bir uygulanması yok. İran kendi yükümlülüklerini yerine getirdiği” açıklamasını yaptı. İngiltere Dışişleri Bakanı Johnson ise “İranlılar, Nükleer Anlaşmanın ekonomik sonuçlarından yararlanmaya devam etmelidirler” değerlendirmesinde bulundu. Avrupalıların Nükleer Anlaşmanın tarafı olduğunu hatırlatan Almanya Dışişleri Bakanı Gabriel de kendilerinin “Anlaşmaya karşı tehdit nereden gelirse gelsin onu korumaya hazır olduklarını” ifade etti. Doğrudan ABD’nin tavrına işaret eden Rusya Dışişleri Bakanlığının açıklamasında ise İran’ın “Bu konuda itiraz etmek için ABD’den daha fazla gerekçesi” olduğu savunuldu. İran Dışişleri Bakanlığı da konuya ilişkin bir bildiri yayımlayarak Trump’ın Nükleer Anlaşmayı koşula bağlamasına tepki gösterdi ve İran’ın anlaşmayı asla yeniden müzakereye açmayacağını açıkladı. Bildiride ayrıca, ABD yönetimi dâhil tüm tarafların anlaşma maddelerine uyması gerektiği vurgulandı.

Trump’ın anlaşma konusundaki tavrı İran stratejisinin bir parçası olarak değerlendirilmelidir. ABD yönetimi kısa süre önce yayımladığı Ulusal Güvenlik Stratejisi metninde Çin ve Rusya gibi “revizyonist” güçlerin yanı sıra Kuzey Kore ile İran gibi “haydut” devletler tehdit olarak yer almıştı. İran’ın 17 kez geçtiği metinde bu ülkenin Ortadoğu’yu istikrarsızlaştırdığı, ABD ve müttefiklerini tehdit ettiği ve kendi halkına zulmettiği savunulmuştu. Metinde ayrıca, İran’a yönelik terörist gruplara destek vermek, ABD’nin yıkılması için açıkça çağrıda bulunmak, giderek artan etkinlikte balistik füze üretmek ve nükleer silah üretme kapasitesini artırmak gibi suçlamalar yer almıştı.

Anlaşmayı denetleyen Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın, İran'ın şimdiye kadar anlaşmayı ihlal edecek bir adım atmadığını belirttiği bir ortamda ABD’nin anlaşmadan çekilmesi siyasi bir karar olacaktır. Mevcut durumda, anlaşmayı sürüncemede bırakarak vakit kazanan Trump yönetimi, İran’ın balistik füze programı üzerinden AB’yi yanına çekmeye çalışmaktadır. İran’ın balistik füze denemelerinin, ABD gibi AB’de de rahatsızlığa neden olduğu açıktır. Nükleer Anlaşmanın müzakereleri esnasında mutabakatı zorlaştıracağı gerekçesiyle İran’ın füze programına yer verilmemişti. Bu nedenle İran, savunma hakkının bir parçası olduğunu belirttiği balistik füze programının Nükleer Anlaşmanın bir parçası olmadığını vurgulamaktadır. BM Güvenlik Konseyinin, İran’a nükleer başlık taşıma kapasitesine sahip balistik füzelere ilişkin herhangi bir çalışma yürütmeme çağrısında bulunan 2231 sayılı kararı konusunda ise İranlı yetkililer denemesi yapılan balistik füzelerin nükleer başlık taşıma özelliğine sahip olmadığını savunmasında bulunmaktadırlar.

İran tüm eleştirilere rağmen balistik füze programının savunma amaçlı olduğunu vurgulamaktadır. Trump’ın Suudi Arabistan gezisi sonrası yapılan silah anlaşmalarıyla Körfez’de büyük bir silahlanma yarışının başladığı da hesaba katıldığında İran’ın bölge konjonktürüne uygun olarak konvansiyonel silahlara yöneldiği düşünülebilir. Ancak İran’ın balistik füze kapasitesini geliştirme çabaları, nükleer silah üretme faaliyetlerine devam ettiği yönünde de yorumlanabilir. Bu açıdan İran’ın hem savunma hem de saldırı amaçlı kullanılabilecek olan füze programının arkasındaki gerçek niyetini şu aşamada bilmek mümkün değildir.

ABD yönetimi, sürekli Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın İran’ın nükleer faaliyetlerinden şüphe duyduğunu ve İran’ın bütün tesislerinin erişime açılması gerektiğini söylemektedir. Bunun anlamı, İran’ın askerî tesislerinin de denetime açılmasıdır. Böylece ABD, İran’ın kabul etmeyeceği bir istekle İran üzerindeki şüpheleri arttırmak istemekte ve İran’ı daha da sıkıştırarak balistik füze programını da Nükleer Anlaşmaya dâhil etmeye çalışmaktadır. Gelecek günler ABD yönetiminin neyi amaçladığını ve İran’ın buna nasıl bir cevap üreteceğini ortaya koyacaktır.